Yürek İnkılâbı'nın kadın boyutu
Biz git gide kendi eksenimizden kopuyoruz. Kendi eksenimizden koptukça hayat kaynaklarımız kurumaya başlıyor.
Arkasından yalpalama ve yüzükoyun kapaklanma geliyor!
Avrupalı toplumlara benzemekle kendimiz kalmak arasındaki tereddüt kimi zaman kendi içimizde, yahut aile ortamımızda çatışmaya dönüşüyor. Nice aile, bilinçsizce Batılılaşma girdabında tükenip gidiyor!
Macera, Tanzimat öncesinde başladı (1800’lü yıllarda), Tanzimat’la “müseccel” hale geldi. O gün bugündür yarı Batılı, yarı Doğuluyuz. Ne tam Batılıyız, ne tam Doğulu. Ne bütünüyle Müslüman, ne de başka bir şey! Her alanda ve her anlamda gelişen arabeskleşme şuurumuzu alabora etti; alabora şuur kırıntılarının ışığında el yordamıyla kendimizi arıyoruz. Her duvara toslayışımız yeni bir hicran, yeni bir çığlık: Ailelerden feryat eksik olmuyor!
Ailedeki huzursuzluklar zaten yozlaşan ve yozlaştıkça da zorlaşan cemiyet hayatımızın üzerine tuz-biber ekiyor; hayatımız cehenneme döndü.
Kendi değerlerimize oturacak bir barış ortamına şiddetle muhtacız. Bu barış aileden başlarsa kalıcı olur. Ama bu yapılanmanın özü ne olacak?
Bence Resul-i Alişan Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde billurlaşan “manifesto” çerçevesi yeni yapılanmanın özünü teşkil edebilir.
Biliyorsunuz, Peygamber-i âlişan öncesi “Cehalet Devri” olarak tanımlanıyor. “Cehalet”in en belirgin göstergesi ise, kız çocuklarının (kadının) “ihtiyaç fazlası” sayılarak canlı canlı toprağa gömülmesidir. Peygamber Efendimiz kadını mezardan çıkarmış, hayata katmış, böylece “Cehalet Devri” yine kadının üzerinden “Saâdet Devri”ne dönüşmüştür.
Yani Efendimiz’in vahye dayalı olarak geliştirdiği “Yürek İnkılâbı”nın özü ve özeti yine kadındır.
Veda Hutbesi’nde buyuruyor ki: “Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim... Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
Bu çerçeve kadın-erkek arasında her şeyden önce karşılıklı sevgi ve saygı gerektiriyor. Acaba kaçımız kadınımıza yüreğimizden gelen bir sevgi ve saygıyla yaklaşabiliyoruz?
Kadını “bulaşıkçı”, “temizlikçi”, “çamaşırcı”, ya da “çocuk bakıcısı” gibi görmek yerine, önce “insan” olarak görmekten, sonra “kadın” olarak, “anne” olarak, sevgi ekseni, duygu yumağı olarak görmekten, hayat ve ahiret arkadaşı olarak görmekten, en önemlisi de ümmet olarak görmekten söz ediyorum. Oysa biz onları hem “teferruat” gibi görüyor, hem de dini, siyasi, ticari ve ideolojik yapılanmalarımızı “kadın” kimliğinin üzerinden geçiriyoruz.
Bu düpedüz kadın istismarıdır. Hele de kıyafetini ve siyasetini bahane ederek kadını “kamusal alan”ın dışına itmek, “Arap cahiliyesi” hariç tutulursa, tarih boyunca kadın kimliğine yöneltilmiş en büyük saldırıdır!
•
Kadınımız bulaşıkçımız değil, temizlikçimiz değil, çamaşırcımız değildir...
Kadınımız iş ortağımız değil, işçimiz değil, çırağımız değildir...
Kadınımız hizmetçimiz değil, cariyemiz değil, heves odağımız değildir...
Kadınımız dert ortağımızdır, neşe kaynağımızdır, en yakın dostumuz, can ciğer arkadaşımız, en güvenilir sırdaşımızdır...
Kısacası, erkek asıl, kadın detay değil; “insan” olarak, kadın ve erkek, hayatın temel unsurlarıdır. Sıkıntıları-sevinçleriyle tüm hayatı birlikte paylaşırlar...
Kadının (Havva Anamız) erkekten (âdem Babamız) birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta, ya da birkaç ay sonra yaratılmış olması, erkekleri imtiyazlı yapmaz.
çünkü kadının “kadınlık” ve “annelik” sıfatı bu açığı kat kat kapatıyor.
•
Şimdi söyler misiniz lütfen erkek dostlar; Resul-i Alişan Efendimiz’in üzerinize “hak” kıldığı eşinizi gerçekten seviyor musunuz? (Seviyorsanız neden dövüyorsunuz?)
Seviyorsanız, sevdiğinizi ona en son ne zaman söylediniz?..
En son ne zaman elinizde bir gülle evinizin kapısını çaldınız?
Sevgi duygusu, insana, kendi içinde tutsun diye verilmedi: Allah eksenli sevgisini yakınlarından başlayan bir sıra içinde herkesle paylaşması için verildi. Unutmayın: Sevgi paylaşıldıkça artar.
Ve siz hanımefendiler! Ailenizin çevresinde her gün bir sevgi ve saygı halkası örmeye çalışın: inanın ki, kadın olarak örebileceğiniz en güzel örgü budur.
•
Resulüllah, Veda Hutbesi’ni bundan 1380 küsûr sene önce 08 Mart 623'te okumuştu. (Bu tarih, aynı zamanda, Dünya Kadınlar Günü'dür) Hutbe, on, oniki paragraftan ibaret bir metindir. Bu kısa metnin iki paragrafında “kadın”dan söz edilmesi, İslâm’ın (ve İslâm Peygamberinin) kadına verdiği değeri gösterir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.