Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Medeniyet hamlesine hazır mısınız?

Medeniyet hamlesine hazır mısınız?

Medeniyetler ağaçlara benzer. Medeniyetlerin de kökleri, gelişmelerine vesile olan su, toprak, güneş ve nihayet dalları, yaprakları ve meyveleri vardır; ömürleri de vardır elbette. Hem medeniyetlerin tevarüs ettiği ecdatları, miras bıraktıkları ahfatları mevcuttur. Medeniyet tahlilleri bu unsurların tamamı göz önünde bulundurularak yapılmazsa, ‘medeniyet’ diye bedeviyete tâlip olunma tehlikesi kuvvetle muhtemeldir.
Bir ağacın kıymeti nasıl meyvelerinin olgunluğundan ve gürbüzlüğünden anlaşılırsa, medeniyetlere de meyveleri olan talebelerinin manevî kemâlatlarına göre değer biçilebilir. “Kem âlâtla kemâlât olmaz” fehvâsınca zaten kötülükleri iyiliklerine gâlip gelen bir medeniyet ağacı topluma faydalı fertler üretemez; muzır ve müfsid veletler doğurur. Her türlü anarşi ve keşmekeşi besler. Nihayetinde medeniyetin istihdaf ettiği, gaye kabul ettiği ‘topluma saadet getirmek’ boş bir hülyadan ibaret kalır. Batı medeniyetinin şimdiki hâli tastamam böyledir işte. Fantazyeler ve insânî özellikleri uyuşturan ‘lehviyât’ dediğimiz ahlâkî olmadığı için meşru da olmayan dolayısıyla yaratılışa da ters eğlence kültürü ile mutlu olmaya çalışmak ise mutlu olmak değil, hayvânîleşmek arzusundan ibârettir. Arzudur, çünkü insan istese de hayvânîleşemez. Geçmişten elem ve gelecekten endişe ettirten ‘akıl’ âleti atılamadığı için hayvanın ânın lezzetini çıkartmakla elde ettiği mutluluk bile rûhunu kirleten insan için ulaşılmaz bir lükstür.
Medeniyet denilince evvelâ ‘şehirlileşme’ veya ‘ilerleme’, ‘terakki’ manaları anlaşılsa da asıl medeniyet hayata, varlıklara, hadiselere bakış şekli veya hayat tarzıdır. Şahısların inançlarından, kanaatlerinden, ahlâki görüşlerinden müteşekkil manevî hayat düsturlarıdır. Bediüzzaman Hazretleri’ne göre medeniyet ‘ticaret’, ‘marifet’ ve ‘san’at’ sütunları üzerinde kurulsa da esasını manevî değerler belirler ve meyveleri olan insanlar da medeniyetin sıhhati hakkında bizlere fikirler verir.
Şu an dünyada hâkim olan Batı medeniyeti sıhhatli tahlil edilemediğinden neticeleri çok ürkütücü olsa da kendisine çoklukla meftun talebeler, sarhoş maşuklar bulabilmiştir. Eurocentrism anlayışıyla başka her türlü medeniyetin yok sayılması ve şiddetli dezenformasyon faaliyetleri Asya’nın bedbaht sâkinlerine ellerindeki elmas mesabesindeki hakiki medeniyeti unutturmuş ve içinden çıkılması müşkil kompleks girdaplarına sürüklemiştir. “Haddini tecavüz eden zıddına inkılâp eder” mealinde sosyolojik bir kaide vardır. Batı medeniyeti insanlığın saadetini imha etme ve dünyanın ufkunu karartmakta tahammül boyutlarını zorlayan bir raddeye erişmiştir. Bundan sonra beklenen, hakikati araştırma meyli artan, taassuplarından ve tabularından kurtulan insanlığın medeniyetin hakiki kaynağına rücû etmeleridir. Bunun için yegâne şart ise hakiki medeniyet tilmizlerinin aslına uygun bir tecdid ve intibah ile meydana inmeleri, gerçek hüviyetleri ile kimliksizleşen ve kişiliksizleşen zamâne insanının rûh kirliliğini gidermekte ellerinden tutabilmeleridir.
Mâzi müstakbelin tarlasıdır. Muhteşem bir mâzi inşâ etmemize vesile olan muhteşem medeniyetimizin, Kur’ân veya İslâm medeniyetinin esasları, bizlere parlak bir istikbâli yaşatacak ilaçları ihtiva eden tek reçetedir. Yeter ki o ilaçların şifâyâb olacağına hakkıyla inanalım.
Medeniyet-i hâzıra yani Batı medeniyeti sosyal hayatta dayanma noktasını kuvvet kabul eder. Hedefi menfaat bilir. Bu medeniyet mefkûresinde hayat bir mücadeledir. Toplumların bağlarını ırkçılık ve menfî milliyetçilik ile izah eder. İnsanın gayesini ise nefsinin arzularını tatmin etmek ve ihtiyaçlarını artırmak telâkkî eder.
Kur’ân medeniyeti, dayanma noktası olarak kuvvet yerine ‘hak’kı kabûl eder. İslâm medeniyetine göre hakkın küçüğü büyüğü olmaz; hak haktır. Haklı olan kuvvetlidir. Hedef olarak menfaat yerine ‘fazilet ve İlâhî rıza’yı esas tutar. Hayatta mücadele yerine ‘teâvün’ yani yardımlaşmayı bilir. Toplumların bağlarını ise ırkçılık yerine din, vatan ve sınıf ölçüleriyle izah eder. İnsanın gayesini nefsin arzularını yerine getirmek değil, nefsin arzularını gemleyip insanı mükemmelliğe, rûhî olgunluğa eriştirip, yüksek bir ahlâk ile insanın cevherine yerleştirilen yüce hisleri inkişâf ettirip harekete geçirmek olarak kabûl eder.
İslâm dünyasının yeni bir medeniyet sıçramasının eşiğinde olduğunu söylemek bugün için hiç zor değil. Ancak bunun için stratejik planlar ile kararlı ve sürdürülebilir icraatlar gerek. Mihver ülkeler, mihver şahsiyetler ve güçlü liderlikler de elbette.
Medineleştiğimiz gün medenileştiğimiz gün olacaktır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi