Sarsılmazsınız, sarsılmazsınız!
"Bunlar gerçek olursa benim dünyam çok sarsılır. Çok derin bir üzüntüye girerim, çok derin bir sorgulama yaparım. Bunu benim mantığım kabul etmez. Ben böyle yetiştirilmedim.
Benim doğrularım, gerçeklerim, inançlarım, kimliğim, hepsi sarsılır böyle bir şey karşısında." diyor Deniz Baykal.
1938 doğumlu; 72 yaşında. Türkiye'nin yakın tarihini, coğrafyasını, siyasi geleneklerini, kurumlarını şüphesiz benden iyi bilir. Baykal bu sözleri, "Balyoz"un uydurma olduğu yolundaki inancına ve önsezilerine güvenerek söylerken neredeyse bütün siyasi kariyeriyle restleşen bir mevzie girdi, "Adım gibi eminim ki böyle bir şey yoktur" inancının altını çizmek için kendini bu sözlerle bağladı. Dramatik bir beyan ve an!
Bu sözler, eski tâbirle müeyyide doğuracak bir serbest irâde beyanıdır. Bugün itibariyle hâlâ aynı kanaatte olup olmadığı bilinmez fakat şurası önemli; Baykal gibi düşünenlerin sayısı az değil, o sözlerin bir temsil değeri var. "Kendimden şüphe ederim, askerden şüphe etmem" diyenlerin zihni karışıklığını yüksek sesle dillendirdi Deniz Baykal.
Onlar kim? Onlar ki, kötü, duygusuz, yaban, örümcek kafalı, beceriksiz, ahlâksız bir zümrenin Türkiye Cumhuriyeti'ni içerden ele geçirip geriletmek, çökertmek, düşmana satmak, bölmek, hâsılı berbad etmek için ilk günden beri hınzırca planlar yaptıklarını, buna mukabil ilerici aydınların, güvenilir hukukçuların, yurtsever askerlerin ülkeyi bu kötü insanların koruduğunu düşünüyorlar.
Bu, insafsız derecede basitleştirilmiş, çocukça bir iyi-kötü hikâyesidir. Düşman bellediği insanları merak etme zahmetine bile katlanmayan bir fikri tembelliğin eseri; böyle düşünenleri aşağılamaya niyetim yok ama tam da böyle olduğuna dair ne kadar çok delille, olayla, görgüyle kuşatılmışız. Şu basit zıtlığın bir iftira, benim hayâlimden çıkmış zırvalar olduğunu kim iddia edebilir? Kendisinden farklı düşünenleri neredeyse insan cinsinden bile saymayan bu bağnazlıkla ne kadar yüzyüze gelmişiz, yüzlerce, onbinlerce örneği vardır bunun...
"Bunlar gerçek olursa"sı yok Sayın Baykal; bu ülkenin zencilerine, bu ülkenin beyazları neredeyse yüz seneden beri, üstelik artan yoğunlukla işte tam da böyle davranıyorlar; Olayların içinde yaşadınız, hatırlamıyor musunuz? Gözümüzün bebeği ordumuz, 27 Mayıs'ta kendi halkına ve hükümetine karşı darbe yapıp, "düşükleri, kuyrukları" derdest ederken 22 yaşındaydınız, aynı zihniyet 1980'de yine darbe yaparken artık 42 olmuştunuz. Bunlar gerçekse ne demek? Bunlar gerçek, biz bunları yaşadık, gördük, biliyoruz; siz nasıl bilmezsiniz? Üzücü ama gerçek, -ister ordumuz diyelim, ister "bir kısım subaylar" diyelim- darbe yaparlar ve yaptılar ve fırsat olsa yine yapacaklardı.
O yıllarda Ankara'da kapalı kapılar ardında fısır fısır neler konuşulduğunu bilmezlikten gelebilir misiniz; ordu üst yönetiminde bir takım klikleşmelerden, bir genelkurmay başkanına atışlı tatbikat esnasında kimlerin suikast yapmış olabileceğinden filan söz ediliyordu hani; hatta bu söylentiler CHP içinde aday adayı profillerine kadar da yansımış mıydı ne?
Bir bavul dolusu Balyoz evrakının hukuki niteliğinden bahsetmiyorum bakın; ki siz onların gerçekliğine ikna olursanız sarsılacağınızdan bahsediyorsunuz. 1960'ta, 1971'de, 1980'de, 1997'de hiç sarsılmış mıydınız efendim; yoo!
Benim şöyle bir teorim var; sorumluları açık açık suçu kabullenseler bile siz asla ikna olmayacaksınız; 40 yıllık siyasi hayatınızda göremediklerinizi, size hangi nevzuhur beyyine gösterecekmiş şaşarım doğrusu..