Asıl olan O'nu Sevmek ve Sevgisine Layık Olmaktır
Sevgili dostum Dr. Fahri bir güzel hikaye göndermiş. Beğenerek okuyunca ben de sizlerle paylaşmak istedim. Adettendir, yazarlar Pazar günleri suya sabuna dokunmayan yazılar kaleme alırlar. Doğru ya da yanlış ben de bu adete uyanlardanım. Hikaye şöyle.
Habib Baba, 4. Murat devrinin pek kimsenin bilmediği keramet ehli Allah dostlarındandır. Yaşlıdır, fakirdir, gariptir. Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelir ve yolculuğunun yorgunluğunu atmak için bir hamama gider.
Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak, bedenini de ruhuna denk kılmaktır. Fakat hamamcı, Habib Babayı içeri sokmak istemez. “Bugün Sultan Murat'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz, kusura bakma baba” der.
Habib Baba üzülür, rica minnet eder, yalvarır. “Ne olursun efendi, kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım. Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum” der. Hamamcı ehl-i insaftır. Yalvarmalara dayanamaz ve kabul eder. Hamamın en sonundaki odayı göstererek; “Baba şu odada hızla yıkanıp çık, para da istemem. Yeter ki vezirler senin farkına varmasınlar” diye yardımcı olur.
Habib Baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar. Hamamcı yarı telaş içerisindeyken bu sefer karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir gelen. Onun da görünümü fakirdir. Yalnız bu müşteri kılık değiştirmiş, 4. Murat'tır. O gün vezirlerinin topluca hamama geleceklerinden haberdar olmuş, “Hele bir bakalım vezirler, hamamda memleket ve Padişah hakkında neler söylerler” diye merak etmiştir.
Hamamcı bu genç adama da Habip Baba gibi itiraz eder ama genç adam da yalvar yakar ricada bulunur ve kimseyi rahatsız etmeden yıkanıp gideceğini söyler. Hamamcı yine aynı şeyi söyler; “Vezirler razı olmaz, görür ve duyarlarsa benim halim nice olur” dese de tebdili kıyafetli Padişah’ın yalvarmaları ağır basar. Hamamcı çaresiz, Habib Babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar:
“Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sen de sar peştamalı beline gir yanına. Beraber sessizce yıkanın ama bir an evvel çıkın. Aman ha! Vezirler varlığınızı bilmesinler.” Hemen 4. Murat da Habib Babanın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen gürültüler ortalığı çınlatmaktadır.
Habib Babanın yanına giren Padişah yıkanmaya başlar. Bir ara Habip Babanın gözü, genç adamın sırtına takılır, kirlenmiş gibi bir şey görür. Habip Baba tanımadığı bu fakire yardım için yavaşça; “'Evladım” der, “Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsaade edersen bir keseleyivereyim.” Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve büyük bir haz duyar. çünkü ömründe ilk defa biri ona, padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmiştir.
Padişah memnuniyetle Habib Babanın önünde diz çökerek; “Buyur baba” der, “Ellerin dert görmesin.” Bu arada içerideki sesler hamamı çınlatmaya devam etmektedir. Habib Baba 4. Murat'ın sırtını bir güzel keseler. Fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.
“Baba” der, “Gel ben de senin sırtını keseleyeyim de ödeşmiş olalım.” Habib Baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle; “Olur evlat” deyip, sultanın önünde diz çöker. Bu arada, Sultan Murat kese yaparken bir yandan da Habib Babanın ağzını yoklar. “Baba” der, “Görüyor musun şu dünyayı, Sultan Murat'a vezir olmak varmış. Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibiyiz.”
Sultan Murat'ın bu sözü üzerine Habib Babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir; Baba der ki; “Be evladım Sultan Murat dediğin kimdir? Sen asıl âlemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, O, seni sevince, sırtını bile Sultan Murat'a keselettirir.”
Hikayemiz burada bitti. Evet, önemli olan O’nu sevebilmek ve sevgisine nail olabilmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.