Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Karabekir Paşa gerçeği

Karabekir Paşa gerçeği

Geçtiğimiz Salı günü (26 Ocak 2010), İstiklâl Savaşımızın ünlü komutanlarından Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıldönümüydü (26 Ocak 1948)…
Bu münasebetle Türk Silahlı Kuvvetleri, Kâzım Karabekir Paşa’yı törenle andı…
Alışık olmadığımız bir durumdur: Zira şimdiye kadar Atatürk ve İnönü her vesile ile anılır, Karabekir Paşa ise es geçilirdi…
Umulur ki, bu başlangıç, yakın tarihimizin gerçeklere açılımının da ilk adımı olur…
Ordu bu adımı attı. Karabekir Paşa’ya uygulanan “ambargo”yu kaldırdı. Böylece Karabekir, ölümünden 62 sene sonra nihayet “akredite” oldu.
Peki şimdiye kadar uygulanan ambargonun sebebi nedir? Başlangıçta çok iyi arkadaş olan Atatürk’le Karabekir’in yolları, devletin şekillenme sürecinde neden ayrılmıştır?..
O kadar ki, Karabekir Paşa, Atatürk’e suikasttan idam istemiyle dahi yargılanmıştır (İzmir suikastı). Bu sorunun cevabını Karabekir’in hatıralarında buluyoruz…
İstiklâl Savaşı sürecinde Karabekir Paşa, hem komutan, hem de Edirne milletvekilidir (O tarihte hem asker, hem milletvekili olmak mümkündü). Ama çok faal olduğu söylenemez.
1923 seçimlerinden İstanbul'dan milletvekili olarak çıkacaktır, ancak gidişattan memnun değildir.
İtirazları vardır. Ancak İkinci Meclis’te kendisi gibi düşünenler çok azınlıkta kaldığı için sesini duyuramamaktan yakınmaktadır.
Nihayet dayanamaz hale gelir… 09 Kasım 1924'te CHP'den istifa ederek Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Cafer Tayyar Eğilmez Paşalarla birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurar (17 Kasım 1924). Parti genel başkanlığını da üzerine alır.
1924 ortalarında Başvekil İsmet Paşa, “dinsel gericilik tehlikesine karşı” sıkıyönetim ilan edilmesini ister. Fakat bu teklifi Meclis’te kabul görmez. Bunun üzerine İsmet Paşa istifa eder. Yerine ılımlı kişiliğiyle tanınan Fethi Okyar Başbakanlığa atanır.
1925 Şubat ortalarında Şeyh Said İsyanı patlayınca, ılımlı Fethi Bey başbakanlıktan alınır. İsmet Paşa tekrar Başbakan olur. Ve Doğu Anadolu’da hemen örfi idare (sıkıyönetim) ilân eder.
Ardından “Takrir-i Sükun Kanunu”nu Meclis’ten geçirir. Bu kanuna dayanarak muhalif bütün gazetelerle birlikte Karabekir’in genel başkanlığını yaptığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı da kapatır. Kapatma gerekçesi şu bizim “irtica hazretleri”dir!
Biri isyan bölgesinde, öteki diğer bölgelerde çalışmak üzere iki İstiklal Mahkemesi kurulur ve asıp kesmeler yeniden başlar.
Bu olay ve İzmir suikastı gerekçesiyle gördüğü muamele Karabekir’i siyasetten iyice soğutmuştur.
1927’de TBMM'nin İkinci Dönemi sona erince, Karabekir’in milletvekilliği de sona erer. 05 Aralık 1927’de zaten emekliye sevk edilir. Böylece askerlik hayatı da bitmiştir.
İstanbul’a yerleşir. Erenköy’deki köşkünde yalnızlığa çekilir. Oysa Mustafa Kemal hakkında “yakalama emri” çıkarıldığı netameli günlerde, Mustafa Kemal’i ziyaret edip, muhtemelen Sultan Vahideddin’den aldığı gizli emir doğrultusunda “Emrinizdeyim Paşam” demeseydi, Mustafa Kemal Paşa ve ekibi son derece güç bir duruma düşecek, belki de İstiklâl Savaşı başlamadan bitecekti.
Fakat durum değişmiş, zaferden sonra her şey farklılaşmıştı.
Kâzım Karabekir dinin önemini içsellemiş bir yapıya sahipti. Bu itibarla, Atatürk’ün, “Dinî ve ahlâkî inkılâp yapmadan önce bir şey yapmak doğru değildir. Bunu da ancak bu prensibi kabul edebilecek genç unsurlarla yapabiliriz” şeklindeki sözleri karşısında afallaması doğaldı.
Atatürk ve İsmet Paşa ile aralarındaki kırgınlıkta kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmaksızın, konuya ilişkin olarak Karabekir’in anılarında yer verdiği bir olaya dikkat çekmek istiyorum…
Karabekir, bir gün, Ankara Garındaki Özel Kalem müdürlüğüne uğramış. Odaya girdiğinde Tevfik Rüştü Bey (Aras), “Ben kanaatimi Meclis kürsüsünden de haykırırım, kimseden korkmam” diye bağırıyormuş...
Karabekir sormuş:
“Nedir o kanaat?”
Tevfik Rüştü Bey’in yerine Mahmut Esat (Bozkurt) cevap vermiş:
“İslâmlığın terakkiye (gelişmeye, ilerlemeye) mani olduğu kanaati… İslâm kaldıkça yüzümüze kimsenin bakamayacağı kanaati…”
Tartışmaya Fethi Bey (Okyar) de katılmış. Karabekir’in “Mütehakkim bir eda” ile söze başladığını söylediği Fethi Bey şöyle konuşmuş:
“Evet Karabekir, Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle geri kaldılar ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmlar.”
Karabekir bu tartışmayı aktardıktan sonra şöyle bir not düşüyor:
“Mustafa Kemal Paşa’yı bu sefer de kimlerin nerelere götürmek istediği görülüyordu.”
Yeni devlete çizilen “istikamet haritası”nı o bir “sapma” olarak algılıyor, bu durumda milletin devletten kopacağını, o takdirde ise ilerlemenin imkânsız hale geleceğini düşünüyordu.
Artık Ankara’da yapabileceği bir şey kalmamıştı.
Erenköy’deki çiftliğine çekilmişti ama polisler peşini bırakmıyordu. Bir nevi “inziva” yaşamasına rağmen, adı 84 kişilik “muhalifler” listesinin başına yazılmış, sıkı takibe alınmıştı (Tarih tekerrürdür derler ya, bazıları liste yapmaktan hiç vaz geçmiyor, bu kez benim adımı da Balyoz Darbesi sonrasında “kalemi kırılacak gazeteciler” listesine yazmışlar).
10 sene süreyle aralıksız takip edildi. Hakkında raporlar verildi.
O ise “Bir gün işe yarar” inancıyla hatıralarını yazmakla meşguldü. Fakat egemenler bunu bile çok görmüşler, “Takrir-i Sükun Kanunu” çerçevesinde matbaayı basıp, tüm müsveddelerle birlikte basılı formalara da el koymuşlardı.
Yarın Kılıç Ali’nin anılarından Karabekir Paşa’ya bakalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi