Gidin be işinize!
Senaryo tamam, oyuncular tamam, bilmiyoruz ama muhtemel ki yönetmen de tamam, onlarca kez çevrilmiş filmin gösterime girmesi yakın yine! Sinirlerimizle oynayacaklar, bu ülkenin aklını başında tutmakta ısrar eden, mutedil, işinde gücünde, başkasının hayatına yan gözle bakmayan çoğunluğunu zıvanadan çıkarmayı deneyecekler. Bir kişi zıvanadan çıkıp zembereği kopartırsa bunu binle, milyonla çarpacak, hepimize aynı elbiseyi giydirmeye kalkacaklar. Nedir muratları? Bizim bu ülke için, bu devlet, bu cumhuriyet için tek tek ve topluca bir tehlike olduğumuzu göstermek... Bunu faul yapmadan, ofsayta düşmeden yapmalarına imkan olmadığından bir pire arayacaklar. Ne yapacaklar pireyi? Deve yapacaklar! öyle bir gürültü yapacaklar ki, akılları sıra hepimizi susturacaklar. Hepimiz adeta süt dökmüş kedi gibi birer köşe bulup oraya büzüleceğiz. Ne olduğumuzu anlamadan ne kadar saçma sapan tekerleme biliyorlarsa üstümüze kusacaklar. Geçmişte ne kadar tiyatro oynadılarsa hepsini yeniden sahneye koyacaklar. Sokak sokak dolaşacaklar, cadde cadde bakacaklar, camilere, mescitlere, pasajlara, olmadı kapının arkasına, halının altına bakıp falsomuzu arayacaklar. Namaz kılarken, dua okurken, tespih çekerken, “selamunaleyküm”lere “aleykümselam” derken engel olunamaz bir tedirginlik yaşayacağız hepimiz. Günah değil sevap olduğunu bile bile telaş edeceğiz. Elbet daha cevvallerimiz de olacak, onlar her lafa bir karşılık yetiştirmeye gayret edecek. Ama sonunda yine hep savunmada kalacağız. Hem “Şu uzatmalar bitse de penaltılara geçsek” diye geçireceğiz içimizden, hem de bileceğiz bütün penaltıların el çabukluğuyla, pardon ayak çabukluğuyla bizim kalemize atılacağını. Televizyonlarda akşamlar dolusu ikna çabaları sergileyeceklerimiz de olacak. Hep alttan alıp “Biz herkesi seviyoruz, hiç ayıplı bir şey yapmıyoruz” ezberinden gideceğiz. Laf anlamayacaklar, insaf etmeyecekler, döne döne biz yine de anlatacağız. Sadece kendi inançlarımızla, ibadetlerimizle meşgul olduğumuzu uzun uzun anlatacağız da, neden bizi yargılayanların, sorgulayanların, ırgalayanların da hiç durmadan bizim inanç ve ibadetlerimizle meşgul olduklarını sormayı akıl edemeyeceğiz yine. Neden soru soran, sorgulayan, yargılayan, ırgalayan tarafta hiç bulunamadığımızı, neden kontratak girişimlerinden başımızı alıp bir tanecik adam gibi atak yapamadığımızı da düşünmeyeceğiz. Bakın diyorum ki senaryo tamam, oyuncular tamam, muhtemel ki yönetmen de tamam, aynı film yine vizyonun kapısını aşındırıp duruyor. üstelik bu filmin sittin sene ne oskar alacağı var, ne gişe yapacağı... üstelik seksenbir küsur milyon insanımızın içinde bu filmi seyretmeyen tek bir kişi bile kalmamış... Neden şöyle bir gerinip yerimizde, bu defa biz bir hınzır gülücük takaraktan yüzümüzün ortasına, kaşımızın birini de esaslıca yukarı kaldıraraktan, deyivermiyoruz hep bir ağızdan şu lafı:
- Gidin be işinize!
Biliyorum filmin bu versiyonunda roller farklı diyenler çıkacak, senaryo bildiğin gibi değil, bu filim başka filim!... Ama heyhat, alışmış zihin durmaz ki rahat! Seğirmeden durmaz ki kalp! Hem içimizde kalmadı mı yahu, bunca sene yekinip yekinip de...
Sizi bilmem; ama benim içimde kardelen gibi her ayazda başveren ukdelerim var. Hani iki bisküvinin arasına konur ya lokum, işte bi onu yemesem bir daha, bir de gür ağızla demesem şu lafı... Korkarım ki, açık gider gözlerim:
- Gidin be işinize!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.