Yarın bugündür
Kültür Bakanlığı “Uzaklar Yakındır” isimli bir kitabımı yayınlamıştı...
O kitapta, varmak istenen noktanın hiçbir zaman “uzak” olmadığını anlatmaya çalışmıştım.
Ulaşmaya karar veren için gerçekten de “uzak” yoktur.
“Varmak” isteyene yol açıktır...
Zamanı ertelemek, hayatı ertelemektir!
•
“Yarın yazacağım” dedim, yazamadım...
“Yarın yapacağım” dedim, yapamadım...
“Yarın gideceğim” dediğim hiçbir yere gidemedim...
“Yarın ziyaret ederim” dediğim, pek çok tanıdığımı son kez göremeden kaybettim...
“Yarın” hiç gelmedi...
Ve yarınlara ertelediğim hiçbir şey gerçekleşmedi.
Hayat içime çöreklendi, kala kaldım!
***
“Yarın bırakacağım” diye diye tam otuzbeş sene sigara içtim...
Esrar hariç, pürodan pipoya, oradan nargileye kadar dumanı tüten her şeyi denedim...
Yaş elliye dayandı, ama sigarayı bırakacağım “yarın” bir türlü gelmedi.
Sonuçta, bir akşam üzeri, sigarayla ilgili her şeyi çalışma masamın üstünde bırakarak ayağa kalktım.
Bu defa kesin kararlıydım.
“Bitti” dedim yarısı içilmiş pakete bakarak, “bundan sonraki ‘yarın’larımı sensiz yaşayacağım.”
1994 yılının 14 Haziran’ıydı. Bitiş o bitiş. Bir daha ağzıma almadım.
Çok zorladı, çok direndi, beni kandırmaya çok çalıştı, ama başaramadı.
Oysa daha önceleri başarmış, beni döndürmüştü. Ama o anın önceki teşebbüslerimden bir farkı vardı: Kesin kararımı vermiştim.
Yani istikrarsızlık gemilerini yakmış, geriye dönüşü imkânsız kılmıştım.
Sigara bile anladı sonunda, anladı ve beni zorlamaktan vaz geçti.
Başarmak istiyorsanız, geri dönüşü unutun, gemileri yakın ve sadece önünüze bakın.
•
Bir dağa adını veren (Cebel-i Tarık=Tarık Dağı) meşhur Berberi Komutan Tarık bin Ziyad, Emevi Halifesi Melik bin Abdülmelik zamanında (705-715) Güney İspanya sahillerine çıktı. (710)
Hedefi Avrupa’nın yüreğinde (İspanya’da) bir İslam devleti kurmaktı. Böylece müslümanlar Avrupa ile, Avrupa müslümanlarla yakından tanışmış olacaktı.
Musa bin Nusayr’dan aldığı yedi bin askerle Kuzey Afrika sahilinde Sebte Boğazı’nı geçip İberik Yarımadası’na çıkarma yaptı.
Fakat kendilerinden kat kat üstün düşmanla savaşmaktan asker yorulmuş, bir bıkkınlık gelmişti. Ayrıca da sefer uzadıkça uzuyordu. Halbuki memleketlerini ve ailelerini özlemişlerdi. Artık dönmek istiyorlardı.
Tarık bin Ziyad, askerlerin bıkkın halini görünce, bu askerlerle büyük hedefine ulaşamayacağını düşünmeye başladı. Bir çare aradı ve buldu.
Askerlerini oradaki bir tepede topladı.
“Limana bakın” dedi, “bakın neler olacak.”
Limanda kendilerini İspanya’ya getiren gemilerden başka bir şey yoktu. Acaba ne olacaktı?
Herkes merak içinde limana bakmaya başladı... Derken önce bir duman yükseldi limandan, arkasından alevler görüldü. Gemiler cayır cayır yanıyordu.
“Eyvahlar olsun!..” diye bağırdı askerler, “hemen söndürmeye gidelim.”
Askerler büyük bir telâşla koşuşturmaya başladılar...
Fakat Komutan Tarık bin Ziyad keyifli gözüküyordu.
“Koşmayın” dedi gülümseyerek, “yangın sizden çok daha hızlı.”
“Peki memleketimize nasıl döneceğiz?” diye sordular.
“Dönmeyeceğiz” dedi Tarık, soğukkanlılıkla, “burasını memleketleştireceğiz; önce devlet olup buralara yerleştikten sonra, ailelerimizi de getireceğiz.”
Ciddileşti. İri bir kayanın üzerine çıktı.
“Konuşacağım” dedi, “toplanın.”
Komutanlar ve askerler liderin etrafına toplandılar.
Kısa konuştu:
“Dostlarım! Artık gemilermiz yok. Geri dönüş umudumuz da yok. İki ihtimal kalıyor: Ya yüzerek memleketinize dönmeyi deneyeceksiniz, ya da düşmanı yenerek burayı kendinize yeni vatan yapacaksınız. Kararınızı verin.”
Avrupa’ya medeniyet öğreten Endülüs Emevi Devleti böyle kuruldu.
Bıkmak, bırakmak, yılmak, yıkılmak, ürkmek, kızmak, kırılmak, gitmek yok: Yürek devletlerimizi de böyle böyle kuracağız!
Hayatı ertelemek yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.