Orduyu yıpratanlara lanet olsun
Bir milleti devlet olmaya götüren en öncelikli ve o ölçüde önemli faktör güvenlik ihtiyacıdır. Bir başka ifadeyle milletler ve o milletleri oluşturan bireyler ve aileler yönetilmek ve özgürlüklerinin belirli bir kısmından vazgeçerek bir yönetimin otoritesi altına girmek istemezler. Ne var ki güvenlik ihtiyacı bireyleri, aileleri, aşiretleri ve boyları bir yönetimin otoritesi altında toplanmaya mecbur eder. Çünkü can tatlıdır ve insanlar öncelikle tatlı olan canlarını korumak, ikinci olarak doğuştan var olan özelliklerini ve zaman içinde elde ettikleri kazanımlarını olası saldırılar karşısında ellerinde tutabilmek için mutlak manada güvenliğe ihtiyaç duyarlar.
Bir başka açıdan meseleye yaklaştığımızda görürüz ki, insanları toplu halde yaşamaya ve yerleşik hayata geçmeye götüren asıl sebep de güvenlik ihtiyacıdır. Ve bu ihtiyacın iyi karşılandığı toplumların sosyal açıdan gayet iyi geliştikleri ve geleceğe uzanıp asırlara meydan okuyan medeniyetlerin sahipleri oldukları da bir gerçektir.
Bilindiği gibi güvenlik ihtiyacının dış ve iç güvenlik olmak üzere iki ayağı vardır. Ve dış güvenlik esas olarak iç güvenlikten çok daha önemlidir. Çünkü bireyler ve aileler bir şekilde iç güvenliklerini korusalar da, dış güvenliklerini koruyabilmek için mutlaka iyi kurulmuş, iyi donatılmış ve iyi yönetilmiş olabildiğince güçlü ordulara ihtiyaç duyarlar. Bu ordular kurulu güçlerini koruyabilmeleri ve gerektiğinde bu güçlerini daha da yukarılara çıkarabilmeleri için millete dayanmaları, milletle hem hal olmaları yani milletin orduları olmaları gerekir.
Bilinen evrensel bir gerçektir ki ordular milletin orduları oldukları sürece güçlerini koruyabilirler; milletten koptukları, onların değerlerine ve duygularına ters düştükleri dönemlerde ise olabildiğince şanlı geçmişlerine ve abartılı kadrolarına rağmen, güçlerini kaybederler. Bunun en açık örneğini bu millet Balkan harbinde gördü ve 180 bin kişilik ordu, 30 bin kişilik düşman güçlerine karşı savaştan mağlup ayrıldı ve sonrasında koskoca imparatorluk yıkılıp gitti.
Bütün bu gerçekler göz önünde dururken, tarih boyu hiçbir kavime nasip olmayacak şekilde beş kez dünyanın süper gücü olma konumuna erişen bu aziz milletin ordusunu yıpratmasına ne niyeti, ne rızası, ne de tahammülü vardır. Çünkü bu aziz millet yıpratılan bir ordunun savaş kazanamayacağını da, düşmanlara karşı ülkemizi koruyamayacağını da gayet iyi bilir.
Bunun içindir ki bu aziz millet bu orduya “peygamber ordusu” anlamında “peygamber ocağı” demiştir.
Bunun içindir ki bu aziz millet bu ordunun her ferdine Peygamber’e(sav) olan saygısından ötürü “Muhammedcik” diyemeyeceği için, aynı anlama gelecek şekilde “Mehmetcik” demiştir.
Acaba “peygamber ocağı” olan ordumuzun komutanları bilirler mi ki “Mehmet” olarak Arapçada bir isim yoktur ve bu aziz millet Peygamberine(sav) olan sonsuz saygısının gereği olarak “Muhammed” ismini “Mehmet” yapmış ve sonra da bu mübarek ismi ordusunun her bir ferdine vermiştir.
Bu bakımdan bu aziz ve kahraman millet her ferdine “Mehmetcik” adını verdiği ordusunu değil yıpratmak, ordusunu yıprattığını düşünde görecek olsa, o düşü kendisi için hayıra yormayacak kadar şuur sahibidir.
Evet bu aziz millet ordusunu gözü gibi sever, onu kem gözlerden sakınır ve namazlarında ordusunun muzafferiyeti için dualar eder. Çünkü o tarihten gelen engin tecrübesiyle bilir ki ordunun zaferi kendi zaferidir ve bu mübarek topraklarda yaşaması ordusunun güçlü olmasına bağlıdır.
Bu aziz millet oğlunu orduya emanet ederken düğüne gönderir gibi gönderir ve güya eğitim amacıyla eline verilen pimi çekilmiş bomba patladığı zaman “vatan sağolsun” diyebilir.
Acaba yerküre üzerinde ordusunu böylesine seven ve ordusuna böylesine sahip çıkan bir başka millet var mıdır dersiniz?
Fakat ne olur ordu ile ordumuz içinde çöreklenen çeteleri lütfen karıştırmayalım.
Bu milletin dişinden tırnağından artırdığı paralarıyla ABD’ye gidip orada askeri eğitim alacağı yerde darbe eğitimi alarak bu milletin yönetimine el koyanlar mı ordumuzu yıpratıyor, yoksa onlara lanet okuyanlar mı?
Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde yaptıkları alçakça darbeyi bu millete kan ağlaya ağlaya bayram olarak kutlatan güya ordu mensubu çeteler vardır dersiniz?
Orduyu yıpratmayalım diyerek ordu içindeki çete faaliyetlerini gözardı etmek isteyen siyasiler ve onların değirmenine su taşıyan medya ve holding patronları acaba son elli yılda yapılan darbeleri ve güya gün yüzüne çıkan darbe teşebbüslerini bir çırpıda sayabilirler mi?
Örneğin 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan darbelerini ve muhtıralarını sayanlar; 1960 darbesinden üç yıl önce “9 subay olayı” olarak gün yüzüne çıkan darbe teşebbüsünü, 27 Mayıs’çıların kendi aralarındaki 14’ler darbesini, 21 Mayıs ve 22 Şubat darbe teşebbüslerini, Ak Parti’nin ülke yönetimini ele almasından sonra iyice azgınlaşan darbecilerin sayısını kendilerinin bile unuttuğu darbe teşebbüslerini sayabilirler mi?
Anadolu insanının o güzel tabiriyle, “insanın kendisine ettiği kötülüğü, bütün insanlık bir araya gelse edemez”.
Bu tecrübî gerçekten hareketle diyebiliriz ki, orduyu asıl yıpratanlar ordunun içinde çöreklenmiş ve ıslahı kesinlikle mümkün olmayan paranoyak çete mensuplarıdır.
Ordunun yıpratılmasını istemeyenler öncelikle bu çetelerin ordu içinden temizlenmesi için ellerinden geleni yapmak durumundadırlar. Eğer bu çeteleri kendi başlarına temizleyemeyecek olurlarsa, o takdirde ülkenin diğer bütün kuruluşlarından yardım almalıdırlar. Çünkü bu milletin bu topraklarda tutunması ve varlığını devam ettirmesi ordusunun olabildiğince güçlü olmasına bağlıdır. Aksi halde güya medeni batı her an bir haçlı seferi yaparak bu milleti bu topraklardan çıkarmanın yolunu ve yordamını arayıp bulur.
Eğer her şeye rağmen, orduyu çeteler ve onların sivil uzantıları değil de bu aziz millet yıpratıyor denirse, böyle durumlarda yapılacak olan şey Kur’an’da tarif edildiği şekilde lanetleşmek olmalıdır. Acaba ordu içindeki çetelerin avukatlığını yapan siyasiler ve onların kılavuzları konumundaki kalemşörler başta olmak üzere, sabrı taşmak üzere olan paşamız dahil böyle bir lanetleşmeye cesaret edebilirler mi?
Bu arada özellikle kaydetmeliyim ki, inançları laik dinin mü’minlerinden daha artık olan Habeşli papazlar böyle bir lanetleşmeye cesaret edememişlerdi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.