Koramiral Kıyat'ın Dindarlık Anlayışı
Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın katıldığı bir televizyon programında söyledikleri, askerin dindarlığa bakışını anlatması bakımından kayda değer bir ölçüdür.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda önemli görevler üstlenen Kıyat'a göre ordu mensuplarının dindar olduğunu ıspat sadedinde verdiği dört örnekten bahsedeceğim:
Birincisi, askerler her yemeğe Tanrı'ya dua ederek başlarlar, diyor Kıyat. Hatta bu dua, bizim Deniz Kuvvetleri'nde "Tanrımıza hamdolsun" diye başlarken diğer kuvvetlerde "Allahımıza hamdolsun" diye söylenirdi. (Korg.Kıyat, Denizcilerin Tanrı'yı tercih ettiklerini söylüyor.) Sonradan Genel Kurmay Başkanlığı birlik olsun diye bir talimatla bütün kuıvvetlerde duaya "Allah" sözüyle başlanmasını istedi, diyor.
İkincisi, tatbikatlarda oruç tutmak isteyen askerlere, tıpkı teknik direktörlerin maçtan önce futbolculara performans kayıpları olmasın diye oruç tutmamalarını söylemesi gibi bizde de uyarı yapılır, oruç tutturulmaz, ama sair zamanlarda oruç tutanlara niçin tutuyorsun, tutmayanlara da neden tutmuyorsun gibi bir tavır içinde de olunmaz, diyor.
Üçüncüsü, Gemiler denize indirildiğinde kurban keseriz ve kanını geminin zincirlerine süreriz, diyor.
Dördüncüsü, yine denize indirilen her gemide, mushaf şeklinde küçük bir Kur'an, atlas bir beze sarılır ve Bayrakla birlikte göndere çekilerek sürekli orada tutulur, diyor
Evet, emekli bir Deniz Komutanı'nın ağzından dinlediğimiz bu ifadelerinin neresini düzeltelim diye düşünürken birden şu fıkra geldi aklıma.
Bayramdan bayrama camiye giden ve sağdan soldan duyma sözlerle dini bilgiye sahip olduğunu sanan bir adam hocayı görünce dindarlığını göstermek için anlatmaya başlamış:
"Hani hocam, deniz kenarında kızını kurban etmek isteyen veli bir kadın vardı ya, yerden çıkan keçiyi görünce onu kesti, ama merak ettiğim şu: Derisini ne yaptı acaba?" deyince hocaefendi şaşkınlıkla, "Ben bunun neresini düzelteyim hay babam? Bir kere orası deniz kenarı değil dağ başı, kızı değil oğlu, veli değil nebi, kadın da değil erkek, hayvan yerden çıkmadı gökten indi, üstelik o keçi değil koç! Derisine gelice, daha o zaman THK yoktu" diye cevap verip susturmuş!
Şimdi, biz de emekli Koramiral Kıyat'ın birinci cümlesinden başlayalım düzeltmelere:
Benim de askerlik yaptığım dönemde yemeklere "Tanrımıza hamdolsun"la başlanırdı, hatta yemekhanede bu cümle levha halinde yazılıydı. Ama nöbetçi subaylardan bazıları "Allah", bazıları da "Tanrı" sözüyle duaya başlarlardı. Burası o kadar önemli değil! Şimdi, askerleri bu cümlelerle yemeğe başlatmak acaba dindar olmanın, hatta müslüman olmanın bir ölçüsü müdür? Bu duayı bizim taburda ermeni asıllı gayrımüslim arkadaşlarımız da yapıyorlardı. Üstelik, bu şekilde duaya başlamak sadece bizim orduya has bir uygulama da değil! Müslüman olmayan pek çok ülkede, mesela ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Kanada, Avustralya gibi hıristiyan ülkelerde ve İsrail gibi yahudi ülkelerde askerlere her yemekte dualar yaptırılmaktadır. Hem de, sadece dua ile kalınmamakta, askerlerin dini bilgilerini ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere yoğun programlar uygulanmaktadır. Ordu içindeki kadrolu dini subaylar, bu görevleri yerine getirmektedirler.
İkincisi, İslam fıkhında oruç tutmak seferberlikte ruhsattır. Savaş anında oruç yasaklanmaz ama tutmamak tavsiye edilir. Namaz ise asla terk edilmez. Savaş anında askerler nöbetleşerek namazlarını eda ederler. Acaba Bay Kıyat, savaş ve tatbikat dışında oruç için gösterilen musamahayı namaz için neden göstermediklerini de bir açıklayıverse ya? Oruç bir ibadettir ama namaz oruçtan daha mühim bir ibadettir. Oruç kazaya bırakılabilir ama namaz asla kazaya bırakılamaz. Oruca izin verdiği için ordumuz dindardır diyen Kıyat'a göre, acaba namaz kıldığı için YAŞ kararlarıyla ordudan atılan muvazzaf askerler "dindar" değiller miydi yoksa?
Üçüncüsü, Kurbanın kanını geminin zincirlerine sürmek acaba Koramiral Kıyat'ın dediği gibi dindarlık mıdır, yoksa dinin bid'at saydığı hurafe bir uygulama mı? Bayımız Fıkıh uzmanlarına bir soruverse cevabını alacaktır. Kurbanın kanını sürdüğünü söyleyerek dindarlık ıspat etmek, ancak pagan anlayışında geçerlidir.
Dördüncüsü, acaba mushafı atlasa sarıp göndere çekmek, o kutsal kitaba saygı göstermeye yeterli midir? Yoksa kitaba saygı, içindekine inanıp gereğini yapmakla mı olur? Kur'an'ın haram kıldıklarının çoğunu işleyip, emrettiklerinin çoğunu terk ederek yaşanan bir hayatın sahipleri, mushafı everest tepesine bile dikseler, ona saygı göstermiş olamazlar! Kur'an, yaşanmak için dirilere gönderilen bir kitaptır, duvarlara ve veya direklere asılmak için değil!
Kaldı ki, Ordumuz içindeki bazı general ve subayların, Kur'an'daki dünyevi hükümleri geçersiz saydıklarını, ticaret, evlilik, miras, suç ve ceza ile ilgili ayetleri reddettiklerini biliyor ve böylece Kur'anı inkar etmiş olduklarından (bırakın dindar olmayı) müslümanlıktan çıktıkları konusuna hiç girmiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.