Baykal ve BDP'ye inanmak!
Hatip Dicle’nin sözlerine Baykal’ın balıklama atlaması, CHP'ye hakim olan zihniyeti ele veriyor.
Hatip Dicle,Habur’da teslim olan teröristlerle ilgili olarak, daha önce Ahmet Türk’ün İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüştüğünü, görüşmede İçişleri Bakanı'nın Türk’e, "PKK'lıların dönüşüyle ilgili 'konuyla ilgileniyorum, müsteşarımı Diyarbakır'a gönderdim, hakim ve savcılar ayarlandı, geldikleri gibi geçecekler' dediğini" naklediyor.
Dicle bu sözleri 12 Şubat’ta Diyarbakır’da yargılanmakta olduğu bir mahkemede, düğün değil, bayram değilken basının dikkatleri üzerine odaklanmışken söylüyor.
Dağdaki militanların teslim olup normal hayata dönmesini isteyen, açılımdan yana olan bir politikacı bu sözleri söylemez. Çünkü böyle bir iddianın hangi sonuçlara müncer olacağını, hangi sıkıntılara sebep olacağını bilir.
Böyle bir iddiayı şahsiyetli bir siyasetçi de söylemez. Güvenirlik, bazen sır tutmaktan, özel bilgilerin muhafazasından geçer. Kapalı kapılar ardında konuşulan her şeyi ifşa eden bir siyaset adamına kimse güvenmez.
İşin bir boyutu budur. Atalay’ın bu sözleri söylediği varsayılsa bile, Dicle’ye düşen desteklediklerini ilan ettikleri süreci baltalamamak adına bunları ifşa etmemekti.
Peki Atalay bu sözleri söylemiş midir? Ben İçişleri Bakanlığı yapan, elinde devlet bilgisi bulunan bir bakanın böyle bir hata yapacağına inanmıyorum. DTP/BDP bir parti değil bir terör örgütü gibi çalışıyor. Örgüt kültürü ideolojik menfaatler için her bilgiyi kullanmayı gerektiren bir kültürdür. Düne kadar DTP'ye randevu vermeyen bir partinin, daha ilk görüşmede Ahmet Türk’e bazı kozmik bilgiler vermesini çok inandırıcı bulmuyorum. DTP'yi en iyi tanıyan kişinin herhalde İçişleri Bakanı olması gerekir.
Dicle’nin durup dururken bu açıklamayı yapması iktidar partisini zor durumda bırakma anlamı taşıyan tamamen –taktiksel- bir hamle. Nitekim yem atılır atılmaz CHP lideri hemen oltaya takılıverdi.
Burada asıl irdelenmesi gereken Dicle’nin sözleri hem Diyarbakır Cumhuriyet başsavcılığı hem de İçişleri Bakanı Atalay tarafından yalanlanmasına rağmen Baykal’ın hatip Dicle’ye inanmayı tercih etmesidir. Bir Bakan ve bir Başsavcıya karşı, bir DTP'li siyasetçi. CHP liderinin zaafı işte bu noktada başlıyor. Bir tarafta Türkiye’yi bölmeye azmetmiş, bunun için her vasıtayı kullanan bir örgütün politikacısı, diğer tarafta bu ülkenin savcısı ve bakanı. Baykal, Türkiye’yi bölmeyi hedeflemiş bir örgüt siyasetçisine inanmayı tercih ediyor.
Halbuki Baykal gibi tecrübeli bir siyasetçiden beklenen DTP sözcülerinin her sözünü kılı kırk yararak tahlil etmek, yoğurdu üfleyerek yemek olmalıydı. Ama Baykal’ın gözünü o kadar kin bürümüş ki, sabahtan akşama kadar eleştirdiği DTP'yi daha inandırıcı bulmakta imtina etmiyor. Bu saplantılı mantık devam ettikçe, PKK daha uzun süre iç siyaseti ve gündemi belirlemeye devam edecektir. Yargı’nın iki de bir AKP'yi balyozladığı bir ülkede, savcıların AKP tarafından ayarlandığını düşünebilmek için ancak Baykal gibi gözünü hırs bürümek lazım.