Acizliğimizi kavramaktaki aczimiz
Yüce Allah, insanı üstün özelliklerle ve kusursuz sistemlerle yaratmış, ancak “…insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa Suresi, 28) ayetiyle Kur’an- Kerim’de haber verildiği üzere ona acizliğini hatırlatacak birçok eksiklik vermiştir. Rabbimiz dileseydi, insanı eksiksiz olarak da yaratabilirdi. Ancak bu acizliklerin yaratılması da bir hikmet üzeredir ve Allah’ın merhametinin göstergesidir. Çünkü acizlikler dünya hayatındaki imtihanın bir gereğidir ve insana Rabb’imizi hatırlatır.
İnsan ne kadar aciz olursa imtihanı o kadar mükemmel ve güzel olur, insanı Allah’a o kadar yaklaştırır. Örneğin Rabbimiz dileseydi insanları da çiçek gibi güzel kokacak şekilde ya da sabah yüzünü yıkamasına gerek kalmayacak kadar temiz yaratabilirdi. Ancak insan temizlenip bakım yapmadığında, kirli, kötü bir görünüme ve kokuya sahip olmaktadır.
İnsan ne doğacağı ne de öleceği zamanı ve yeri belirleyemez. Yaşadığı sürece başına gelebilecek hiçbir olay konusunda da bir bilgisi yoktur. Hiç ummadığı bir anda tüm hayatını değiştirebilecek olaylar yaşayabilir ve hiçbirini kontrol edemez. Yalnızca tedbir alabilir, ancak aldığı tedbirler de onu koruyamayabilir.
Her an insan bir virüs bedenine girip onu yatağa düşürebilir, hatta ölümüne sebep olabilir. Hastalıklar da insana acizliğini ve Rabb’imize muhtaç olduğunu hatırlatır. Mikroskobik bir virüsün kendi bedeni üzerinde meydana getirdiği zayıflığa engel olamayan insan, böyle anlarda Yüce Allah karşısındaki acizliğini hatırlar ve tek şifa verecek olan Şafi Allah'a yönelir, O’na sığınır.
Bu konuya Bediüzzaman Said Nursi şu sözleriyle dikkat çeker: “Hem hastalık, insandaki acizliğini zayıflığını hatırlatır. O acizliğin lisanıyla ve zayıflığın diliyle haliyle ve sözleriyle bir dua ettirir. Cenab-ı Hak, insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir za’f vermiş. Ta ki daimi bir surette ilahi dergâha sığınıp istesin etsin, dua etsin.” …
Diğer yandan, yaşadığımız dünya içeriden ve dışarıdan da yüzlerce tehlikeyle doludur. Göktaşları, karadelikler, kuyruklu yıldızlar dıştaki tehlikelerden yalnızca bir kısmıdır. Güçlü çekim alanlarıyla, çevrelerinde bulunan herşeyi yutan karadelikler, kendilerinden çok büyük yıldızları, hatta galaksileri dahi kendilerine çekebilirler. Dünya da bu sonsuz boşluk içinde, her an bir karadeliğin etki alanına girebilir. Uzayda büyük çarpışmalar ve dev patlamalar olmakta, dünyadan milyonlarca ışık yılı uzakta gerçekleştiğinden insan bu olayları kendisinden uzak görmektedir.
Dahası, dünyanın derinliklerinde binlerce derece sıcaklıkta magma tabakası ve ayrıca dünyayı dıştan kuşatan atmosfer vardır. Atmosfer koruyucu bir tabakadır, ancak son derece kuvvetli ve yıkıcı etkileri olan şiddetli rüzgârlar, fırtınalar ve tayfunlar burada gerçekleşir.
Dünyada sık sık mal ve can kaybıyla sonuçlanan doğal afetler gerçekleşir. Depremler, yanardağ patlamaları, seller, yangınlar kısa bir süre içinde canlıları yok edebilir ve büyük hasarlara yol açarlar.
İnsan, hiç beklemediği bir anda bu tehlikelerden biriyle karşılaşabilir, övündüğü ve gurur duyduğu fiziksel bir özelliğini ya da mallarını yitirebilir. Kişinin, hiçbir şey kontrolünde değilken, gökten yere her işi evirip çeviren Rabbimiz karşısında acizliği nedeniyle boyun eğmeyip, büyüklenmesinin akılsızca bir davranış olacağı çok açıktır.
O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? (Veya) Onlar, Allah'ın tuzağından güvende mi idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz. (A’raf Suresi, 97-98-99)
Yüce Allah her olayı sebep-sonuç ilişkisi içinde yaratmıştır ve bu yüzden bütün doğa olaylarının bilimsel birer açıklaması vardır. Üstün güç sahibi Allah, tüm bu olayları sebepsiz olarak da kolayca yaratabilirdi, ancak bilimsel sebepler, yaşanan olaylara mantıklı bir açıklama getirir. Bu nedenle pek çok insan bu olayları Yüce Allah’a değil, sebeplere bağlar. Oysa Rabbimiz bu olayları sebep kılarak, insanlara acizliklerini gösterir. Ve bütün bunlar aklını kullanabilenler için birer düşünme ve öğüt alma vesilesi olur. Yüce Allah Kur’an’da birçok ayette uyarılarda bulunur.
Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar' göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz. (Mülk Suresi, 16-17)
Yüce Allah verdiği musibet ve belalarla insanlara ölümün yakınlığını gösterir, dünyada varoluşlarının nedenlerini ve amaçlarını hatırlatır. Rabb’imiz bu olaylarla aslında insanlara merhamet etmektedir. Çünkü zorluklar, hem onları yaşayan insan, hem de şahit olan kişiler için dünya hayatının geçiciliğini ve her an sona erebileceğini kavramaları içindir.
İnsan hiçbir bela ve musibeti kendisinden uzak görmemelidir. Bu felaketleri, zarar gören kişiler de bela gelmeden önce muhtemelen kendilerinden uzak görmekteydiler. Her insan dünyada yaşayacağı ortalama 60-70 yıl için, sonsuz hayatını feda etme yanılgısından kurtulmaya çalışmalıdır. Çünkü ‘o gün’ herkes Kahhar olan Allah'ın huzuruna çıkarılacaktır.
Sahip olunan bütün imkan ve özellikleri veren Allah’tır ve dilediği anda da hepsini geri alabilir. Yok olacak şeyler peşinde hırsla koşarak yaşanan dünya hayatının, ahiretteki sonsuz hayat yanında hiçbir değeri yoktur.
Bu konular üzerinde derin düşünen insan, dünyanın geçici ve eksikliklerle dolu bir mekan olduğunu ve Yüce Allah’a karşı aczini fark eder, acizliğinden kaynaklanan hataları için Allah’tan bağışlanma diler, tevbe eder. İnsanın kendi acizliğini kavrayabilmesi, Yaratıcı'sının üstünlüğünü ve gücünü gereği gibi takdir edebilmesine, O'na muhtaç olduğunu anlayabilmesine, dolayısıyla gerçek kurtuluşuna vesile olabilir.
Rabb’imiz insanlara sayılamayacak kadar fazla nimet verir. İnsan durmaksızın nefes alır, her organı mükemmel çalışır, kalbi vücuduna sürekli kan pompalar. Ve bunların hiçbirinin işleyişinde insanın bir rolü yoktur. Ancak insan yemek yemeden, su içmeden, uyumadan yaşayamaz. Bütün bu mucizevî sistemleri sonsuz güç sahibi Allah idare eder. Ancak çoğu kişi inatla yüz çevirerek şeytanın sisteminde yaşamaya devam eder.
Yüce Allah, “ Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139) ayetiyle müminin üstün olduğunu bildirir. Mümin, Rabb’i karşısında aciz olduğunu kabul ettiği için üstündür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.