Öğrenmenin bedeli...
Öğrenme sürecimiz doğduğumuzdan itibaren, hatta belki daha doğmadan önce başlar ve dünyaya veda edene kadar sürer.
Öğrenme, sadece mürekkep yalamakla olmaz, daima bir bedeli vardır.
Gerçek manada öğrenmek, çoğu zaman birşeylere maruz kalınarak gerçekleşir.
'Bir musibet bin nasihatten yeğdir' bununla alakalı bir sözdür herhalde.
Şu anda genci, orta yaşlısı ve ihtiyarıyla, halen hayatlarını sürdürmekte olan bizler, kısa zamanda çok şey öğrenen insanlarız.
Bunun şans mı yoksa şanssızlık mı olduğu, bir yorum meselesi.
Yorumların temel hareket noktası da, kazandığımız tecrübeler karşılığında ödediğimiz bedellerle ilgili olur herhalde...
Evet bizler son senelerde çok şeyler öğrendik öğrenmesine de, daha öğreneceğimiz neler var, kim bilir...
Milli Güvenlik Kurulu'nu öğrenmiştik 28 Şubat sürecinde.
Daha önceleri ayda bir, birkaç saatliğine toplanıp öz cümlelerden oluşan kısa bildiriler yayınlayan MGK, birden önemli bir yer işgal etmeye başlamıştı hayatımızda.
Anayasa Mahkemesi hakkında, daha önceleri başörtüsü hususuyla alakalı olarak takındığı tavır sebebiyle, az-çok bilgi sahibi idik.
Kanun koyucu gibi davranamayacağı Anayasa emri olduğu halde, 2547 Sayılı YÖK Kanunu'nun Ek 17. Maddesini, yani bir kanunu yok sayıp yorumlarını kanun yerine ikame etmiş ve böylelikle kendisini Anayasa'nın yasakladığı bir biçimde 'kanun koyucu' mevkiine yerleştirmişti AYM...
28 Şubat süreci sonrasında, Refah Partisi ile ilgili kapatma davasında takip ettiği yöntem sebebiyle, AYM ile ilgili bilgi düzeyimiz oldukça yükseldi.
Kendi kendine başvuru yaparak RP'yi kapatmasını önleyecek Siyasi Partiler Yasası'nın ilgili maddesini iptal etmesi ve buna dayanarak da Refah Partisi'ni kapatması, Anayasa Mahkemesi'nin gerektiğinde Anayasa ile kendisine biçilmiş sınırları aşabileceğinin, bir başka açık-seçik mesajı idi. Sonrasında sözkonusu mahkemeyi daha iyi tanıyabileceğimiz, 367 ve benzeri birçok konu çıktı karşımıza.
Danıştay da anayasal kuruluşlarımızdan ve kararlarını da, benzerleri gibi, Türk Milleti adına alıyor.
Kararlarını bizim adımıza alan bu anayasal kuruluşumuzun, aldığı kararlarda azıcık olsun Milletimizin özelliklerini dikkate almasını beklemek en tabii hakkımızdı aslında.
Bu ülkede yaşayan kadınların yüzde 70'inden fazlasının inançları gereği taşıdıkları başörtüsünü hedef tahtasına oturtup, onlara açıkça hakaret içeren ve kahir ekseriyeti üzen kararlar almaktan kaçınmadı Danıştay.
HSYK, yani Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu da gündemimizdeki yerini almaya başladı son zamanlarda; yani artık onu da öğreniyoruz.
O da eskiden varlığını ancak ilgili olanların bildiği bir anayasal bir kuruluşumuz iken, şimdi Anayasa ve ilgili kanunlarla kendisine biçilen sınırları alabildiğine zorlamak suretiyle gündemimize girmeyi başardı.
Hepsi de anayasal kuruluş bunların ve hepsi de Anayasa'nın ve kendileriyle ilgili kanunların ötesine geçme eğiliminde.
Nihai merci sayıldıkları için, verdikleri 'kabul edilemez' kararlara itiraz da mümkün değil.
Bu Anayasal kuruluşlarımızın sınırları zorlayan ideolojik kılıflı kararlar alma alışkanlığı ile nasıl başedilebileceği hususu, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu en önemli mesele...
Bu konuda henüz bir arpa boyu yol bile alınabilmiş değil.
Ne diyorduk? Kısa sayılacak bir zaman diliminde çok şeyler öğreniyor ve bu arada maalesef ağır bedeller ödüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.