Çok Anneli Çocuk Projesi
Sayın Başbakan, Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle yaptığı bir konuşmada kadınlara üç çocuk yapmalarını öğütleyince, ortalık karıştı…
“Fazla” bulanlar oldu, “az” bulanlar oldu…
“Şık” bulanlar oldu, “banal” bulanlar oldu…
Her şeyi “Atatürk”le ölçmeye alışık olanlardan bazıları Sayın Başbakan’ın yaklaşımını “Atatürk’ün nüfus politikasına uygun” bulurken, bazıları “Atatürk’ün öngördüğü Türkiye modeline tamamıyla zıt” buldu.
Elbette her konu, her iddia, her teklif tartışılabilir, hatta mutlaka tartışılmalıdır.
Tartışan insanların önü hiçbir dogma ile kesilmemeli, beyinler kelepçelenmemelidir.
Başbakan’ın sözleri de zaten tartışıldı ve hâlâ tartışılıyor! Bendeniz bu nutkun çocuk sayısı boyutuyla değil, daha ziyade “kadın”, “çocuk” ve “aile” boyutuyla ilgileniyorum. Bir münasebetle konuyu gündemimize getirdiği için de Sayın Başbakan’a teşekkür ediyorum.
çünkü en dikkate alır gibi yaptığımız halde hep ihmal ettiğimiz bir konuya değindi: Aileye…
Bu konu çok önemli: çünkü “aile” kavramının içindeki “biz”iz…
Biz, yani annemiz, babamız, eşimiz ve çocuklarımız!
Sağlıklı bir toplumsal yapı oluşturmanın yolu, aileyi sağlam tutmaktan geçiyor. Sağlam aileler sağlam insanlar yetiştirecek, sağlam insanlar ülkeyi her anlamda bir baştan öbür başa sağlamlaştıracaktır.
Körü körüne Batılılaşma fırtınasından en az hasarla ve zararla çıkan tek kurum ailedir. Aile son derece sağlam temeller üzerine müesses olduğu için tüm fırtınalara direnmiş, oldukça diri bir şekilde günümüze gelmiştir. O kadar ki, cumhuriyet döneminin “çekirdek aile” tercihine modellik eden Avrupa, bugün Türk aile yapısını kendine model almaya başlamıştır. Bu bağlamda, Fransa’da yayımlanan ça M’interesse ve L’Evenement du Jeudi Dergisi’yle Almanya’da yayımlanan Focus Dergisi, aile yapımızı bütün dünyaya örnek göstermiştir.
Avrupa’da ailenin çöktüğüne değinip bu çöküşün pek çok mahzurlar getirdiğine işaret eden dergiler, Avrupa çapında aile kavramının yeniden oluşturulması gerektiğini belirtmişler ve bu konuda Türk aile yapısının model olarak alınabileceğini söylemişlerdir.
Bu anlayış yalnızca bazı dergilere münhasır değildir. Aile konusu Batı’da artık hükümetler çapında ele alınmakta ve ciddiyetle üstünde durulmaktadır.
Meselâ İngiltere’de, boşanmalar yüzde elliye, gayr-i meşru doğum oranları ise yüzde otuz beşlere dayanınca panikleyen hükümet, aile şefkatinden mahrum yetişen çocukların her türlü uygunsuzluğa yatkın olacağı, bunun da İngiltere’nin geleceğini tehlikeye sokacağı görüşünden hareketle, evliliği teşvik edip boşanmayı zorlaştıran bazı yasal ve sosyal düzenlemeler yapma yoluna gitmiştir.
Norveç’te aileyi koruyan ve bireyi aile olmaya teşvik eden bir kanun çıkarılmıştır.
Batıyı her zaman biz taklit edecek değiliz, biraz da onlar bizi taklit etsin! (Sözün tam burasında sosyolojik bir kuralı özetleyeyim: Eğer aşağılık duygusuna kapılmaz ve bu duygunun dürtüsüyle başkasını taklit etmezseniz; eğer kendiniz olur, kendinize özgü değerleri temel vasıflarıyla koruyup çağdaşlaştırırsanız, başkaları sizi taklit eder).
çok şükür biz, tüm tahribatlara rağmen, aile yapısı açısından hâlâ iyi durumdayız. Ama tercih edilen “Batıcı hayat” tarzı, geleceğimizi riske atabilir. çünkü bizde de boşanmalar artmaya, gayr-i meşru doğumlar çoğalmaya başladı. Buna kendilerine, “sanat çevreleri” diyenler öncülük ediyor. Medya da doğrusu çanak tutuyor.
Şimdi gelelim “çok Annelik Projesi”ne…
Bursa’da gerçekleştirilen kitap fuarı çerçevesinde, geçtiğimiz Pazar günü verdiğim konferans, “Bunalan Dünyaya Yeni Bir Yaşam Projesi” başlığını taşıyordu.
Konferanstan sonra kitaplarımı imzalarken, dört anne 14 çocukla birlikte yanıma geldiler ve uzun süredir devam ettirdikleri “çok Anneli çocuk Projesi”ni (ismi ben verdim) anlattılar.
İşin özü, her annenin sıra ile tüm çocuklara annelik etmesi…
Dört annenin toplam 14 çocuğu var…
Her anne sadece kendi çocuklarıyla değil, öteki annelerin çocuklarıyla da ilgileniyor. Böylece ortaya “çok Anneli çocuk Projesi” çıkıyor.
Her anne kendi çocuklarının yanı sıra, hiçbir ayırım gözetmeksizin diğer çocuklarla da meşgul oluyor. önceden belirledikleri bir program çerçevesinde çocukların gelişimine katkıda bulunuyorlar.
Ve bunu sıra ile yapıyorlar. Her anneye ancak dört günde bir “annelik” sırası geldiği için de, kendilerine, eşlerine ve akrabalarına daha çok zaman ayırmaları mümkün olabiliyor.
Böylece çocuklar bir annenin bildiklerini öğrenmek yerine, dört annenin bildiklerini öğreniyor.
Bir anne çocuklarla birlikte hikâye kitabı okuyor, okuduklarını tartıştırıyor…
Bir anne çocukları kütüphaneye, sinemaya, tiyatroya götürüyor…
Bir anne çocuklarla birlikte türbeleri, camileri geziyor, hayvanat bahçesinde çocukları eğlendiriyor…
Bir anne pikniğe, oyun alanlarına götürüp çocuklarla oynuyor…
Bazen de “annelik” görevini topluca yapıyor, hayatı birlikte yaşıyorlar.
Kısaca böyle bir proje işte…
Siz de deneyebilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.