28 Şubat 2010
Uygulayıcıları tarafından “1000 (bin) yıl sürecek” denilen 28 Şubat (1997) kararları, daha ilk gün millet nezdinde reddedilmişti. Fakat “Ben yaptım oldu” diye düşünen 28 Şubat sürecinin imzacıları, millete rağmen alınan kararları uygulama noktasında ısrar ettiler.
Aslında 28 Şubat ‘post-modern darbe’siyle yapılmak istenen şey, nehirleri tersine akıtma gayretiydi. Dönemin kudretli bürokratları başta olmak üzere bazı siyasetçiler de bu kararları uygulamak istedi, fakat yaratılış gerçeğine aykırı olan bu uygulamalar tepki gördü, kabul edilmedi, millet nezdinde reddedildi.
Hedefi, milletin değerleriyle kavga etmek olan “28 Şubat süreci” gerçekte 1997’de başlamadı. Bu sürecin başlangıcı neredeyse bir asır öncesine bile dayandırılabilir. Çünkü 28 Şubat sürecine imza atanlar belli bir anlayışın temsilcileriydi. Bu anlayış da 1997’de değil, çok daha eski yıllara dayanıyor. Bu pencereden bakılınca 27 Mayıs 1960 da, 12 Eylül 1980 de “28 Şubat süreci”ne dahil edilebilir. İcraatları göz önüne alınırsa, ‘Tek Parti’ devrini 28 Şubat sürecinden ayrı düşünebilir miyiz? 28 Şubat süreciyle yapılmak istenen şey, tam da ‘Tek Parti devri’ni yeniden ihya gayreti değil miydi?
Eğer hadiseye böyle yaklaşılmazsa 28 Şubat sürecinin temelinde yatan anlayışı keşfedemeyiz. Kaynak keşfedilemeyince de 28 Şubat anlayışı yıllar değişse de öz değişmeyerek sürüp gider.
28 Şubat süreciyle yapılanları ve yapılmak istenenleri kısaca hatırlarsak; en başta çocuklarımızın doğru dürüst din eğitimini almasının önüne engeller konulmuştu. Bu engel yumuşamış olsa bile hâlâ devam ediyor. Meselâ, ilköğretim 8. sınıfı bitirmeyen çocuklarımızın camilere gidip Kur’ân öğrenmesi halen yasak. “Yasak, ama fiilen uygulanmıyor” demekle problemi çözmüş olmayız. Kâğıt üstünde kalmış olsa da fıtrata aykırı bu yasak kalkmalı.
“Bin yıl sürecek” iddiasıyla gündeme gelen 28 Şubat uygulamalarından biri de başörtüsünü ‘kamusal alan’dan dışlamaktı. Nitekim, 28 Şubat kararlarından en çok etkilenenler de başörtülü öğrenciler ve memurlar oldu. Binlerce memur işinden olurken, onbinlerce başörtülü öğrenci de bu yasağın mağdurları arasında yer aldı. Aradan 13 yıl geçtikten sonra hâlâ bu yasağın devam ediyor olması Türkiye’yi idare edenler için utanç verici olsa gerek.
28 Şubat’a karşı dile getirilen itirazlar her geçen gün artıyor. Bugün de değişik şehirlerde binlerce kişi “28 Şubat uygulamaları sona ersin” diyecek. Darbe planları yapanlara hesap sorulma çalışmaları yapıldığına göre, 28 Şubat uygulamalarının hesabı da sorulmalı. Darbelerin iyisi ve kötüsü olmayacağına göre, bu uygulamaların tamamına imza atanlara kanun önünde hesap sorulmalıdır.
28 Şubat sürecinin kudretli isimlerinin bugün unutulmuş olması, ilk fırsatta darbe planı yapanlara da ders olmalı.
Türkiye’de hayırla yad edilmek ve itibar kazanmak isteyen kişi ve kurumlar, milletle kavga etmeyi bir kenara bırakmalı. Bunca yıl gerçeklerle kavga ederek gelenlerin mağlûp olduğu görülmüyor mu?
28 Şubat 2010 itibarıyla maziden ibret alarak istikbale baktığımızda ümitvar olmamak için bir sebep göremiyoruz. 28 Şubat uygulamaları değilse de “iyi” ile “kötü”nün, “hak” ile “batıl”ın mücadelesinin kıyamete kadar devam edeceğini biliyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.