Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Sıcak paranın ahlakı mı olur?

Sıcak paranın ahlakı mı olur?

“Para, kadın ve makam”... Helal yoldan temin edilmeyen bu üçlünün; kuralı, nizamı, ahlakı olmaz. Hileyle, hurdayla, yalanla, dolanla, hırsla, öfkeyle, bu üçünden birine sahip olan kişi veya kişiler, mutlaka diğer ikisini de isteyecektir.
Kim hangi düşüncede olursa olsun, ne kadar Müslüman olursa olsun, ne kadar gayrimüslim olursa olsun, velhasıl neci ve nasıl olursa olsun, bir kere kişi, üçünden birini haksız şekilde elde ederse, diğer ikisi zaten kendiliğinden koşarak gelir.
Memlekette “rüşvet, kadın ve makam savaşları” bütün hızıyla devam ediyor. İktidarın muktedir olamadığı kurum ve kuruluşlardan tutun da muhalefetin de önemli bir kısmı, siyaseti kullanarak malum üçlüyü elde etme peşinde.
Bir kısım sendikalar, sivil toplum kuruluşları, özellikle sol cenahtaki çeşitli dernek ve benzeri örgütler tüzüklerinde yazılı olan işlerinin dışında her şeyle uğraşıyor ve her birinin çıktığı kapı, bu üçlünün var olduğu odalara açılıyor.
Kimseye dürüstlük dersi falan vermiyorum. Her insanın kolay kolay “Hayır” diyemeyeceği bir vakadan söz ediyorum. Ben de başta olmak üzere, hiç kimse çıkıp da; “Ben bu işleri yapmam” diyemez. Yarın kimin ne olacağını ancak Allah bilir.
Eski bir belediye başkanı, göreve gelir gelmez, kapısına şöyle yazdırmıştı: “Rüşvet alan da, veren de mel’undur.” Bu yazının üzerine kartel medyası neredeyse o başkanın idamını istemişti. Oysa söz konusu yazı, onlar için yazılmamıştı.
Adamcağıza kafayı taktılar ve canından bezdirdiler. Toplum olarak da maşallah pek hızlı dolmuşa bindiğimiz için kartel medyasının dolduruşuna gelip, “Böyle yazılar kapıya asılır mıymış” diye en iyimiz bile başkana küfretmiştik.
Bu yazı gündemde iken CHP’nin İSKİ rüşveti patlak vermişti ve kartel medyası mayasına uygun hareket etmiş, Ergun Göknel’i kurtarma operasyonuna girişmişti. Sonunda hukuk galip geldi ve rüşvet alanların da, verenlerin de ne olduğu ortaya çıkmıştı.
Yine o günlerin önemli mevzularından biri de bazı milletvekillerinin ve belediye başkanlarının imam nikahlı, ikinci veya üçüncü eşleri olduğu yazılıp çizilmişti. “Bu çağda bu kafa” diye bir hayli gürültü çıkarmışlardı.
Halbuki, bir insanın ikinci ve üçüncü evlilik yapması normaldir. Kendileri nikahsız olarak istedikleri kadar kadınla beraber oluyorlar, ama bir başkası imam nikahlı, ikinci veya üçüncü hanımı alınca normal olmuyordu. Nikahsız ilişki çağdaş, nikahlı ilişki çağdışı.
Demirel’in bir sözü vardır. “Keser döner sap döner, bir gün olur hesap döner” der. Keser döndü, sap döndü ve bir gün olup hesap döndü. İşte CHP’li Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi. Hem rüşvetten yargılanıyor, hem de imam nikahlı eşi varmış. üstelik bir de Bulgaristan’da hanımı olduğu söyleniyor. Edirne’de bu söylentiler ayyuka çıkmış vaziyette.
CHP’liler her fırsatta, özellikle de bayanlar; “Bu devirde imam nikahlı evlilik mi olurmuş” diye önlerine gelene ateş püskürmüyorlar mıydı? “İmam nikahlı eş, çağdışı değil miydi?” “İmam nikahlı eş, resmi nikaha karşı gelmek değil miydi?” “Birden çok evlilik ancak ortaçağ zihniyetinde bulunmuyor muydu?”
Ne oldu şimdi? Söylentilere göre Edirne Belediye Başkanı’nın İstanbul’da imam nikahlı eşi varmış ve aylık 4000 dolar kira ödenen bir villada oturuyormuş. Bu bilgileri Edirne’nin herhangi bir sokağından geçerken önünüze gelen birine sorarsanız hemen söyleyecektir. Bulgaristan’daki eşinin imam nikahlı olup olmadığı ise şimdilik bilinmiyor.
Soruşturma tamamlanmadan Hamdi Sedefçi’yi suçlamak doğru değil ama bu mesleğin bize öğrettiği bir şey vardır. Açık ve seçik suçlamalara rağmen bir insan daha işin başında bangır bangır “Ben dürüstüm” diye bağırıyorsa, bu işte bir bit yeniği var demektir.
Ayrıca İsmet İnönü’den bu yana CHP’nin tarihinde dürüstlük adına en ufak bir şeye rastlamadım.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi