ABD, İran’a saldıracak mı?
Daha önce de birkaç kere vurgulamıştık;
Sovyetlerin çöküşüyle birlikte genelde dünyanın, özelde ise Avrasya’da temerküz etmiş enerji kaynaklarının tek hakimi olma yolunda küresel planlar geliştiren ABD, istediği dönüşümleri daha ziyade iki yöntemle gerçekleştirmeye çalışıyor:
Hedefteki ülke İslâm dünyasındansa, (biraz da bu dünyanın sahipsizliğinden elbette) doğrudan savaş, tahribat ve işgal yöntemi benimseniyor.
Misal, Afganistan ve Irak’ın savaşla işgali, Lübnan ve Filistin’e yapılan operasyonlar.
(Ortadoğu söz konusu olduğunda İsrail’le ABD’yi ayrı düşünmenin mümkün olmadığını söylemeye gerek yok herhalde..)
Sovyetlerden kopan Avrasya ülkeleri için ise Batı yanlısı yönetimleri işbaşına getirecek renkli devrimler vb. savaşsız dönüşüm projeleri uygulanıyor.
Geçenlerde ABD Merkez Komutanlığı (Centcom) Komutanı Oramiral William Fallon, Esquire dergisinde yayınlanan “General Fallon istifa ederse ABD İran’a saldıracak” konulu bir makalenin yayınlanması ardından istifa etti.
Fallon, İran’a yapılacak muhtemel bir operasyona karşı çıkmasıyla tanınıyordu.
Aynı zamanda Irak’a yeni askerler gönderilmesine de karşı çıkan Fallon, Irak’tan mümkün olduğunca hızlı şekilde askerlerin çekilmesi gerektiğini söyleyerek ABD yönetimiyle sık sık ters düşüyordu.
Her ne kadar ABD Savunma Bakanı Robert Gates, “Fallon’ın istifası savaş olasılığını artıracak mı?” sorularını, “Bu iddialar sadece komik..” diye geçiştirse de, bu istifa, “ABD İran’a saldıracak mı” tartışmalarını bir kere daha alevlendirdi.
Gerçekten ABD İran’a saldırır mı?
Şunu hemen belirtelim ki; ABD’nin dış politik manevralarının her zaman ve illa da rasyonel ve sofistike şekilde planlanmış bir temele oturması gerektiği yolundaki görüşler, sadece bir görüştür.
ABD’nin zaman zaman kendi hayrına olmayan birçok ahmak, hatta aptal manevralara kalkıştığı da bilinmektedir.
Dış politikada Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında büyük görüş farklılıkları bulunduğu, önümüzdeki ABD seçimlerini demokratların kazanması halinde dış politikada daha ılımlı bir döneme girileceği (vs.) de sadece teorik bir varsayım.
İran konusunda ABD’nin şu ana kadar izlediği “aşamalı” politikalara bakıldığında, daha önce işgal ettiği Afganistan ve Irak'takine benzer yöntemler kullandığı gözlemlenebilir.
öncelikle, (hep yaptıkları gibi) birtakım tartışmalarla dünya kamuoyunu bir şeylere alıştırmaya ve bir şeyleri kanıksatmaya çalışıyorlar.
İsterseniz İran’la ilgili “dünya kamuoyunu kıvama getirme süreci”nin belli başlı noktalarını hatırlamaya çalışalım. Bakalım “biz bu filmi görmüştük” diyecek miyiz?
önce İran’ın teröre destek verdiği söylendi, (Afganistan ve Irak da benzer suçlamalara maruz kalmıştı) sonra İran’ın elindeki nükleer programın dünya için tehdit oluşturduğu propagandalarına hız verildi. (Saddam’ın elinde de kimyasal silahlar vardı!)
Ardından BM devreye sokuldu. İran’ın BM görevlilerine, denetimler açısından daha çok yardımcı olması gerektiği ifade edildi.
(Gerçi sonradan Irak’taki kimyasal silahlar da yalan çıktı, birkaç gün önce bizzat Pentagon’un açıklamasında itiraf edildiği gibi Irak yönetimiyle El Kaide arasında hiçbir irtibat da bulunamadı, ama olsundu. Sonuçta petrolle küresel planların irtibatı tartışılamazdı ya!)
Yine bir ülkeye savaş açmadan önce o ülkenin bazı iç muhalif unsurlarını devreye sokmayı prensip edinen ve bunu Afganistan’da Kuzey İttifakı, Irak’ta Talabani-Barzani güçleriyle realize eden ABD’nin, İran için de Halkın Mücahidleri ve Pejak örgütüne özel bir önem verdiği biliniyor.
Kuşkusuz bugün İran’da yapılacak olan ve önümüzdeki yıl yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de etkileyecek olan milletvekili seçimlerinin sonucunu dikkatle izleyecek ABD.
İran da önümüzdeki Kasım’da yapılacak ABD Başkanlık seçimiyle ilgili süreci dikkatle izliyordur.
Fallon’ın istifasıyla tekrar alevlenen tartışmalara ve baştaki soruya dönersek; “ABD İran’a saldırır mı?”
Malum, Ortadoğu deyince ABD’yi İsrail'siz düşünmek mümkün değildir.
ABD’nin Ortadoğu’da (en az enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek kadar önemli) bir diğer amacının da İsrail’in güvenliğinin sağlanması olduğu ve İsrail’in de (kısmi dahi olsa) İran’a bir operasyon yapılması için ne kadar arzulu olduğu düşünülürse, genel bir savaş ya da belli hedeflere yoğunlaştırılmış bir operasyon hiç de uzak bir ihtimal olarak görünmüyor.
Evet, gidişat gayet bildik bir gidişat.
Ancak ABD’lilerin artık öğrenmiş olması gereken bir şey var:
“Aynı” olan tek şey, sadece onların, ülkeleri işgalde izlediği süreçler ve taktikler değil.
Ortadoğu’da ABD askerlerinin göreceği direnç de “aynı” olacak.
İşgalin üzerinden o kadar yıl geçmesine rağmen, hâlâ ne Afganistan’da duruma hakim olabildiler, ne de Irak’ta.
“Girmek” kolay olsa bile, belli ki “çıkmak” kolay olmayacak bundan sonra.
--------
münaşaka
Her fırsatta Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmalarıyla tanınan Avrupa Parlamentosu'nun Hıristiyan Demokrat kanadı, AB Komisyonu Başkanı Barosso’nun “Hırvatistan’la üyelik müzakerelerinin 2009’a kadar tamamlanabileceği” açıklamasından rahatsız olarak, “2009 çok geç. Daha erken bir tarih verilsin” demişler.
Kim demiş; “Hıristiyan Demokratlar huysuzdur, yavaştır, ipe un serer” diye...
İşin içinde “dindaşlık” olunca, öyle “aceleci” oluyorlar ki!..
--------
sözünözü
Bir kasap, bayat eti nasıl pazarlamaya kalkışırsa; Bush yönetimi de, Irak Savaşı’nı halkına aynı şekilde satmaya çalıştı.
(Bob Herbert - New York Times’ın köşe yazarı)