Başörtüsü meselesi çıkmazda
BAŞöRTüSü meselesi çıkmaza girmiştir. Halbuki bu mesele, tereyağından kıl çekilir gibi kolayca, sıkıntısız ve sürtüşmesiz bir şekilde halledilebilirdi. Merhum özal sağ olsaydı, böyle yapardı.
1. Partiler bu işi bir rant konusu yapmışlardır ve çıkmaza sokmuşlardır.
2. çok önemli hatâlar yapılmıştır.
3. Bu konuda referandum (halkoyuna müracaat) yapılabilirdi, yapılmadı.
1860’larda Bismarck irili ufaklı Alman devletlerini birleştirmek istiyordu. Bunun önünde iki büyük engel vardı: Biri Avusturya- Macaristan imparatorluğu, ikincisi Fransa. İkisini de yendi, engelleri kaldırdı ve Versay sarayının Aynalı Salonu’nda Alman birliğini mutantan bir şekilde ilan etti.
Avusturya’yı ve Fransa’yı dize getirmeden bu işi yapamazdı.
Başörtüsü serbetliğinin de önünde engeller vardır. Bunlar aşılmadan hürriyet getirilemez, insan hakları geçerli olamaz...
Büyük medya patronlarının büyük iktisat, ticaret, finans işleri vardır. Onlarla kapalı kapılar ardında anlaşılabilirdi.
Muhalefete büyük tavizler verilebilirdi.
Birtakım güçlü kurumlar, demokrasiye ve hukuka aykırı olarak başörtüsü yasağına direnmektedir. Onlarla da pazarlık yapılabilir, bir uzlaşmaya varılabilirdi.
Bir parti, gelecek seçimlerde yüzde 50’nin üzerinde oy almak istiyor, ülke sathını kendisi için dikensiz bir gül bahçesine çevirmek istiyor... Başörtüsünü bu maksatla kullanmak istedi. Yüzüne gözüne bulaştırdı.
Olan Müslümanlara oldu...
Kaç kere yazdım, tekrar ediyorum: Müslümanlar teşkilâtlansın, çağ şartlarına uygun planlar programlar yapsın, geçerli çareler ve çözümler arasın ve her yıl binlerce zeki, faziletli, ahlâklı, akıllı (zekâ ile akıl başka şeylerdir), ruh soyluluğuna sahip, fütüvvetli çocuklarını dünyanın en iyi üniversitelerinde okutsun. Hangi branşlarda? Hep mühendislik ve doktorluk değil? öncelikle hukuk, siyasal bilgiler, iletişim, güzel sanatlar, mimarlık ve şehircilik, dekorasyon, giyim kuşam tasarımı, peyzaj mimarlığı ve bunlara benzer sosyal branşlarda.
En az beş lisan bilen, yabancı bir dille kitap yazabilecek güce sahip olan hukukçularımız, iletişim elemanlarımız, dekorasyon ve moda uzmanlarımız olmalıdır.
Krizleri çözmek, meseleleri halletmek, sıkıntıları gidermek için sadece niyet yeterli olmaz. İyi niyet de yetmez. Siyaset, strateji, taktik konusunda son derece başarılı olmak gerekir.
Kördüğüm olmuş meseleler hep bana hep bana zihniyetiyle çözülmez. Büyük işleri başarmak için büyük tavizler vermek gerekebilir.
Başörtüsünün serbest olmasını isteyen güçlü kişiler ne gibi yanlışlar yapmıştır? Bunları büyük uzmanlara, geniş ufuklu düşünürlere sorarlarsa iyi ederler. Onlar hiç yanlış yapmazlar mı? öyleyse, “Oğlum Mehmet, bu yolda devam et...” deriz.
Parayla Satın Alınan Büyüklük...
PARAYA, maddeye, dünya zenginliklerine dayalı büyüklükler fanî ve yalancıdır. Parayla ve reklâmla büyük olanların peşine düşenlere acınır.
Gerçek büyükler yüksek makamlara parasız, maddesiz, zenginliksiz yükselmişlerdir.
Bir politikacı, bir sinema artisti, bir manken gibi parayla ve reklâmla ünlü ve büyük olmuş kimseler şöhret ve riyaset zirvelerine sürünerek çıkmışlardır. Mâneviyat büyükleri yüksek makamlara uçarak çıkarlar.
Gerçek büyüklerin reklâma ihtiyaçları yoktur.
Gerçek büyüklerden İbrahim bin Edhem hazretleri, Belh sultanı idi. Bir gün derviş kıyafetine bürünerek sessiz sedasız, sarayın arka kapısından çıktı ve kayıplara karıştı. Parası ve azığı yoktu. Geceleri kalacak yeri yoktu. Dıştan hor ve hakir görülüyordu. İşte bundan sonradır ki, gerçek sultan oldu.
Mütevâzı olmayan, nefs-i emmaresini öldüremeyen kişi büyük değildir. Zamanının gavsı Seyyid Ahmed er-Rufaî hazretleri Bağdad sokaklarındaki uyuz ve hastalıklı köpekleri toplar, onları yıkar temizler, yaralarına katran sürermiş...
Seyyid-i Kâinat Efendimiz (Salat ve selam olsun O’na) ömrü boyunca buğday ekmeği ile etin ikisini birden doyasıya yememiştir. Bir örtüsü vardı, yatacağı zaman bunu ikiye katlar, üzerine uzanıp uyurdu. Yumuşak döşekte yatmazlardı.
Lüks, israf, ihtişam, debdebe, şaşaa, konfor içinde yaşayanların sırtlarında ağırlıklar, boyunlarında bukağılar, ayaklarında gülleler vardır.Bunlarla uçmak, yükselmek ne mümkün...
Parayla, zenginlikle satın alınan büyüklük sahtedir, iğretidir.
Müslümanlar! Sağlam kulplara yapışınız.
Sayın İçişleri Bakanı’nın Dikkatine
SALI, saat 16’ya yaklaşıyor, Turgut özal ile Adnan Menderes’in türbeleri hizasındayız, Bayrampaşa’ya doğru yol alıyoruz. Cehennemî bir trafik var. O trafiğin içinde yirmi küsur yaşlarında esmer zayıf bir genç otomobillere adres kartları dağıtıyor. Bizim camımız kapalıydı, kenarına sıkıştırdı. Camı açtım, kartı aldım, “masaj salonu” reklâmı yapılıyordu. Yanımdaki dostum Erhan bey kartı elimden aldı, “Bu ahlâksızlar hep böyle yapıyor...” diye mırıldanarak dışarıya attı. Okuyabildiğim kısmı “Salonumuz ruhsatlıdır” kelimelerinden ibaret kaldı. Kartta sarışın bir kadın resmi vardı.
Sayın İçişleri Bakanımızın dikkatlerine sunuyorum. Ruhsatlı masaj salonu... Yani şey salonu... Trafiğin en sıkışık anında ana caddede dağıtılıyor... Uçan bir sivrisinekten haberi olanlar, böyle salonlardan da elbette haberdardırlar.
Lüks, İsraf, Gösteriş,
Aşırı Tüketim Büyük Bir Günahtır
LüKS, israf, aşırı tüketim, gösteriş, saçıp savurma; insanları, aileleri, toplumları kibre, gurura, kendini beğenmeye götürür. Allah’a iman edenler bilsinler ki, Allah bunları sevmez. Rahmete nail olmak için mütevazı, alçak gönüllü olmak gerekir.
âhirete inanmayan kâfirler için her şey bu dünyadadır, ölümden sonra varlık bitecektir, insanlar tekrar diriltilip hesap vermeyeceklerdir. Binaenaleyh onlar bu dünyada lüks içinde yaşamak isterler. Helâl haram demezler, çok kazanmak için çırpınırlar. Onları taklit eden Müslüman sapıtır.
İsrafın (saçıp savurmanın) haram olduğu Kur’ân ile, Sünnet ile, icma-i ümmet ile kesin şekilde bellidir.
İsraf, domuz eti yemek, zina etmek, adam öldürmek gibi büyük bir günahtır.
Ellerine imkân, fırsat, zenginlik geçen birtakım Müslümanlar israfa batmışlardır. İsraflı meskenler... İsraflı yazlıklar... İsraflı binitler.. İsraflı mobilya/dekorasyon... İsraflı giysiler... İsraflı yemekler... Tek kelimeyle israflı hayat, lüküs hayat!..
Böyle yapanlar Kur’ân’ın kesin emrine aykırı hareket etmiş oluyorlar.
Peygamberin Sünnetine aykırı yaşamış oluyorlar.
Ahlâka, hikmete, vicdana aykırı işler yapmış oluyorlar.
Dinimiz itidal (orta yolda olmak) dinidir. İsraf edenler aşırılığa kaçmış sapıklardır.
Şeytan bu gibi Müslümanları para sevgisi ve hırsıyla, israf ve lüksle, aşırı konforla, gösterişle aldatıyor.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak üzere halkımız israfa, lükse, gösterişe, aşırı tüketime, saçıp savurmaya karşı yüksek sesle uyarılmalıdır.
Vicdanlı Müslüman zenginler orta, hattâ mütevazı otomobillere binerek kendilerinden aşağıdaki kimselere örnek olmalıdır.
Dünyanın en pahalı ve gösterişli Bugatti’sine binen kişi, bu binitten dolayı hiçbir gerçek değer kazanmaz.
Fakir çocukları bin sıkıntı içinde okurken, oğluna Porsche araba alan Müslüman zengin kınanmaya layık bir kimsedir.
Türkiye’nin en pahalı mağazasını kapatarak alış veriş yapmak bir Müslüman hanımefendiye yakışmaz.
Müslüman, üç yıldızlı otelde gecelemekten gocunmaz, utanmaz. İlle de 7 yıldızlıda kalacağım demek marazî bir kendini beğenmişlikten ileri gelmektedir.
İslâm bir israf dini değildir, bir paylaşma, yardımlaşma dinidir. Zenginsen, imkanlıysan israf etmeyecek, servetinin ve kazancının bir kısmını fakirlere dağıtacaksın.
İsraf, gösteriş, lüks, aşırı tüketim, gurur, kibir konusunda bazı Müslümanlar çok kötü bir imtihan veriyor.
Sayın Diyanet İşleri Başkanlığının sorumlu hocaları!.. Elinizde büyük imkanlar var. Senede 52 kez, 70 küsur bin camide Cuma hutbeleri okunuyor. Lütfen halkı uyarınız. Para sevgisini kötüleyiniz, törpüleyiniz. Lüksü, israfı, gurur ve kibri zemmediniz. Pes perdeden bir üslupla değil, son derece kesin ve keskin, son derece uyarıcı, vicdanları harekete geçirici, gaflet uykusu içinde olanları lüks yataklarından fırlatıcı bir üslupla...