Eleştiri ve İnsaf
Her Müslüman yöneticilerini denetleme hakkına sahiptir. Nazik ve kibarca araştırma, sorgulama, eleştirme, tenkit etme, yani değerlendirme hakkına da sahiptir. Yöneticiler, hesap vermeden kaçamazlar. İstişareye de, eleştiriye de açık olmalıdırlar. Bu hilafetin bir hakikatıdır ve inancımızın bir gereğidir.
Fakat erken gelen ve çok uzun süren saltanat dönemi ve onun getirdiği örf ve ahlak, kısa süren Asr-ı Saadetteki hilafet, yani İslamî yönetim biçiminin örf ve ahlakını maalesef değiştirdi. Müslümanlar, gayr-ı islamî bir yapıyı ve ahlakı, uzun asırların getirdiği bir alışkanlıkla İslamî sandılar. Hatta ne yazık ki bu yanlışı, “doğru yapıyoruz” diye savunanlar bile oldu.
Siyasî yapılanmalar da böyle gerçekleşiyor ülkede bugün maalesef. “Saltanat kaldırıldı” diyoruz amma, laftan ileri gitmiyor. Ülkede görülen örtülü bir saltanattan başkası değildir. Belki de birden fazla saltanat…
Bu durumu siyasi, kültürel veya sivil kimi ahlak ve maneviyatı önceleyen liderler örneğinde de görebiliriz. Örneğin onlarla değişik zamanlarda röportajlar yapıldı. Hepsinde de bir şey dikkat çekiyor; “asker sevdası.”
Her nedense toz kondurmazlar orduya. Onlara göre bu ülkenin en kıymetli, en disiplinli, en iyi yetişmiş evlatları askerlerdir.
Biz 28 Şubatta asker ve yandaşları tarafından hükümete ve dindar mütedeyyin müslümanlara yapılanları gördükçe sinirimizden neredeyse çatlayacaktık, ama onlar sanki hiç oralı bile olmuyorlardı. İşin garibi, hala da olmuyorlar.
Bu işte bir terslik yok mudur?
Bizce var. Onlar, içlerindeki duyguları söylemiyorlar. Zannımızca askerle kavgalı duruma düşmenin bir yararı olduğuna inanmıyor, zararından endişe ediyorlar. Onun için kan kussalar da, “kızılcık şerbeti içtik” diyerek öfkelerini yutuyorlar.
İyi ama, hiç olmazsa savunmasalar bari!
28 Şubatı yaşadıkları halde sorumlularını övmeseler bari.
Sevgili peygamberimiz (as) “Ya hayır söyle, ya da sus” buyuruyorlar. İnsan maslahat ve menfaat gereği bazı şeyleri söyleyemese bile, hadis gereği, hiç olmazsa susmalı.
Ama onlar öyle yapmıyorlar. Her sözü geçtiğinde askeri övüyor, 28 Şubatı her sene-i devriyesinde mazlumların rağmına temize çıkarıyorlar. Ama farkında mıdırlar acaba, zulüm gördükleri için haklı olarak öyle söylemeyen kardeşlerini hep yalancı çıkarıyorlar!
Bence bu doğru bir yöntem olmasa gerek. Onlara inananları “yalancı” çıkarmaları hoş değil.
Geriye bir ihtimal kalıyor, o da askeri överken ve darbelerden, sivil yönetime müdahalelerden suçlu bulmazken, “aldatıldıkları için, bilerek değil, farkında olmadan kötülük yaptılar” derken, gerçekten içten ve samimi konuşuyor.
Buna inanmak mümkün müdür?
Belki birileri “mümkündür” diyebilir. Bizce değil. Başkaları da inanmıyor buna ve “bal gibi takiyye yapıyorlar” diyorlar.
Eğer “mümkün” ise, ortada çok ciddi bir durum vardır.
Eğer değilse, “takiyye” diyenler haksız değildir.
Her iki durum da hoş değil…
www.cemalnar.com