Cemal Nar

Cemal Nar

Bir Söz Yeter Bazen de

Bir Söz Yeter Bazen de

Halk arasında İbn Sina için verilen yaygın bir örnek vardır. Medresenin bu kafası kalın öğrencisi bir türlü dersi anlamaz ve bir gün “bu iş bana göre değil” diyerek bırakır gider. Yolda bir kuyuya rastlar. İpiyle su çeker ve içer. Ama bir şey dikkatini çeker. İp, kuyunun taşını oymuştur gide gele. Düşünür, dediğini der ve medreseye geri döner…

Herhalde bu İbn Sina şu meşhur olan değildir.

Çok yaygındır böyle bir olayın, bir sözün, bir musibetin ders vermesi, hayırlara vesile olması. İşte onlardan biri de İsmail Gelenbevî Efendinin başına gelir.

Gelenbevî İsmail Efendi, Hicrî 1143, Milâdî 1730 yılında Aydin'a bağlı Kırkağaç kazasının Gelenbe nahiyesinde doğdu. Asıl adı İsmail olduğu halde "Gelenbevî" diye şöhret kazandı. Babası Gelenbe'de müftülük ve müderrislik görevlerinde bulunan Mahmud Efendi'dir.

Küçük yaşta babasını kaybeden İsmail Efendi yetim kaldı. Annesinden başka kimse kendisiyle ilgilenmiyordu. On üç, on dört yaşlarında bulunduğu sırada, hayatının dönüm noktasını oluşturacak bir ikazla karşı karşıya geldi:

Bir gün sokakta arkadaşlarıyla birlikte ceviz oynarken baba dostlarından birine rastladı. Bu zat Mahmud Efendi'nin yetimine şöyle seslendi:

"Yazıklar olsun sana! Deden baban büyük âlimdi. Onların yolundan gitmiyorsun da sokaklarda böyle boşu boşuna vakit geçiriyorsun!"

Bu ayıplayıcı sözleri duyan küçük İsmail çok utandı, derhal oyunu bıraktı ve bir daha sokaklarda görülmez oldu. Doğduğu kasabada tahsile başladı. Gençlik yıllarını ciddi bir şekilde değerlendirdi ve âdeta kendi kendini yetiştirdi. Gelenbevî nahiyesine vaiz oldu.

Gelenbevî tahsilini ilerletmek, büyük ilim adamlarının arasında yer almak istiyordu. Bu maksatla İstanbul'a geldi. İlk zamanların garipliği ve kimsesizliğiyle hayli sıkıntı çekti. Ama azmi hiçbir zaman elden bı¬rakmadı. Hazreti Fatih tarafından yaptırılan ve devrin en büyük üniversitesi olan Sahn-ı Seman Medresesi'ne kaydoldu ve ilim deryasına daldı gitti. Bir yandan dini ilimlerde zirvelerde dolaşırken, bir yanda da matematik, fizik, tıp gibi dünyevi ilimlerde de ufuklarda dolaşıyordu.

Bir gün başını kaldırdığında padişahın önündeydi. Nasıl mı olmuştu?

Devrin hem en büyük musikişinası olan, hem de bütün yeniliklere açık bulunan hükümdarı Üçüncü Selim Han, sık sık top atışları yaptırır ve kendisi de bu merasimlerin bizzat başında bulunur.

Bir gün Kâğıthane deresinin arkasında ve padişahın huzurunda aynı tören yine gerçekleştirilir. Ancak top mermilerinin hiç biri hedefe isabet etmez. Devletin parasıyla Fransa'ya tahsile gönderilen bu topçu subaylarının beceriksizliği Üçüncü Selim'i hem öfkelendirir hem üzer.

Derken eski topçu okulunun öğretmeni İsmail Gelenbevî çağrılır. Merhum, padişahın huzuruna çıkar çıkmaz derhal kollarını sıvar, matematik yoluyla topun vaziyetini ve istikametini değiştirir. Atış şekillerine ve açılara yeni bir yön verir. Üst üste üç kere yapılan atışın üçünde de hedefe isabet ettirilir.

Durumdan çok memnun olan padişah Gelenbevî'ye günlük dört okka pirinç tahsis eder. Ayrıca kendisini Yenişehir Mollalığı'na gönderir. Padişahın verdiği bu mükâfatı daha sonraki yıllarda akrabaları almaya devam eder.(Bkz. D. Gürlek, Ayaklı Kütüphaneler, s. 11.)

Allah Teâlâ’nın insana merhametidir. Önüne altın fırsatlar çıkarır. Kabiliyeti ve nasibi olan kapar. Ama laubali olan ciddiyetsizler kaybeder.

O yüzden ciddiyet ve azim büyük, çok büyük bir hazinedir. Hayatta ciddi insanlar başarılı olurlar. Azim ise dayanma ve direnme gücü verir zorluklara, olumsuzluklara. İnsan ilim uğrunda katlanmalı bunlara ve biraz da girişimci olmalı, şartları zorlamalıdır. Her ilim adamının hayatında böyle örnek olaylar çoktur. Keşke onlar hayatlarını yazsalar da örnek olsalar haleflerine…

Bu açıdan son zamanlarda Ahmet Muhtar Büyükçınar, Hayrettin Karaman, Ali Ulvi Kurucu gibi alimlerin hatıratları, bizim için birer hazine değerindedirler.


www.cemalnar.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi