Servet Düşmanı
Bir dönem Başbakan’ın sözcülüğünü yapan ve adı Akif De ki’ye çıkan nevzuhur yazarımız “Sonradan solcu cip görmüş…” başlıklı yazısında makara yapmış…
Doğrusu, kendi bağına destursuz girilmiş adamın huzursuzluğunu duydum. Bu nedenle müsaade buyrulursa, ben de hemen topa girmek isterim.
Önce meraklanmadım değil, ‘Sonradan solcu’ olarak kime çakıyor diye… İlk olarak Ahmet Hakan geldi aklıma, sonra bir dizi isim… Meğer Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş imiş, Akif De ki’nin boy hedefi yaptığı isim…
O zaman aklım kesti; ihtimal hâlâ birilerinin sözcülüğünü yapmaya devam ediyor.
Kendisi anadan doğma solcuymuş gibi, Numan Kurtulmuş’un durumunu, ‘Sonradan solculuk’ olarak tanımlamış ve küçümsemiş… Hatta hızını ve hırsını alamamış olacak ki, ‘çakma solcu’ diye şeddeli tahkirde bulunmuş.
Bilmiyorum derdi nedir; bir alıp veremediği var mıdır, Numan Kurtulmuş’la?
“Eğreti duruyor, oturmuyor bir türlü.” diyor, solculuğu yakıştıramıyor bir türlü.
Oysa solculuk, mücahitlik, neoliberallik… El hak doğrudur, ne giyse yakışıyor haspaya!
Sanki solculuğu bir paye, bir imtiyaz gibi görüyor ve hiç kimseyle paylaşmak istemediği için hasis davranıyor gibi geldi bana. Böyledir bunlar! Eski solculuk, neoliberallik, eski mücahitlik ne varsa bunlarda vardır. Bir rütbe gibi taşırlar omuzlarında. Ne ki, bütün bunları yeri ve zamanı geldiğinde, bir suçlama olarak kullanmakta da üstlerine yoktur.
“Hem solcu olurum, hem de cipe binerim” demeye getirmiş benim anladığım, “Servet düşmanlığı yapma” diyor Kurtulmuş’a…
Kurtulmuş’un pozisyonunu bilmem, ama kusura bakmazsa ben biraz servet düşmanlığı yapacağım. Zira insan ya benim gibi servet düşmanlığı yapar ya da kendisi gibi servet avcılığı…
Zira ne paşa dedem var mirasına konduğum, ne de kısa yoldan Karun kadar zenginleşebilecek tıynette bir haramzadeyim. Orta halli bir aile reisiyim, kıt kanaat geçiniyorum. Yalnız, zinhar, bu durumdan şikayetçi değilim, yanlış anlaşılmasın.
Suçlamaya muhatap olmadan, kafadan söyleyeyim; benim servet düşmanlığım, belki de servet avcılığını beceremediğimdendir.
Nevzuhur Müslümanların İslam algılarında şöyle bir postulat var: Helal kazanılmış servet meşrudur! Amenna. Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır gibi bir şey bu. Aydın Doğan’dan aldığı dolarları helal kazanç sayıyor, besbelli. Bir insanın kazancı ne kadar helal olursa olsun, atalarımızın bir deyişi ile konuşursak; “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz”… Ayrıca meşhur hikâyedir, ağanın mirasına konan köyün çobanının, bir urganın hesabını veremediğini hatırlatmakta yarar var. O servet, kurşun olur, çöker insanın omuzlarına. Oysa yükünüz ne kadar hafif olursa, yolculuğunuz o kadar rahat olacaktır. Para öbür tarafta da lazım olur, inancındaysanız, yanılıyorsunuz. Yok böyle bir şey.
Bir insanın helal kazancında, zekatı verilmiş malında da fakir fukaranın hakkı vardır. Biz kafadan servet düşmanlığı yapıyor değiliz; ama zenginliği her babayiğidin taşıması mümkün değildir. Sen bir Ebubekir ol, bir Osman ol, Ebu Zer ol, gerektiğinde varlığının yarısını ve hatta tamamını Allah yolunda ver, dilediğin kadar zengin ol, kimsenin bir diyeceği olmaz. Ancak haramzadelerin Allah yolunda harcamak gibi bir dertleri yok ki… Keyif çatacaklar, saltanat sürecekler… Bir taraftan deveyi havuduyla götürecekler, öte yandan dilenciye verdikleri üç beş kuruşla da vicdanlarını rahatlatacaklar… Zenginliklerini Allah yolunda harcamayı bırakın bir kenara, zekâtlarını tam verdikleri şüphelidir bunların. Zekat kaçırmayı vergi kaçırmak gibi bir şey sanıyorlar, unutulmasın ki, Allah’ı kandırmak asla mümkün değildir.
Peygamber “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurmuştu diyecek olsanız, daha üste çıkacak kadar da yüzsüzdürler. Bizim aç yatan komşumuz yok ki… Doğrudur, yalılarda oturanların komşuları nasıl aç yatabilir ki… Bu hadisin kapsama alanı dışında olduklarını düşünmekte bir sakınca görmezler, varoşlarda oturanlar düşünsün…
Akif Beki için daha açık ifadelerle özet geçmek gerekirse: Allah’a yaklaştırmayan servet, düşman olunacak bir şeydir elbette. Bir servet Allah yolunda harcanmıyorsa, vallahi sırtımıza yük olur. Böyle bir yükü taşımaktansa, sırttan atmak daha akıllıcadır.
Son bir söz:
İyi de insanca yaşamayalım mı…
Bunlara göre, insanca yaşamanın yegane göstergesi, kişi başına harcama miktarıdır. Kaç milyon dolarlık adamsanız, o kadar insansınız ve o kadar insanca yaşamayı hak ediyorsunuz demektir. Beyefendilerin konforu arttıkça, insanca yaşamlarının standardı da artmakta… Bunların kriterlerine göre, günlerce evine hurmadan başka bir şey girmeyen Peygamber de, sahabeleri de insanca yaşamdan mahrumdu.
Oysa insan dünyevileştikçe irtifa kaybeder. Yükü hafiflediği oranda yükselir.
Vallahi Müslümanlar için dünyevileşmek, başlarına bomba yağmasından daha büyük musibettir.