Böyle bir ülkeyiz... Eksik olmaz krizimiz!
Hani, bazen; hiçbir sıkıntısı olmayan, hiçbir ihtiyacı bulunmayan, bir anlamda “bir eli yağda, bir eli balda” hayat süren insanlar, yine de “rahat” durmazlar, mutlaka “problem” çıkarırlar ya, işte bu tür insanlar için “rahat mı battı” denilir ya; Türkiye de, maalesef böyle bir ülke... “Herkes kendi işine baksa” belki de problem çıkmayacak... “Herkes kendi evinin önünü süpürse” sokaklar tertemiz olacak... Ama hayır; hiç kimse “kendi işini” yapmıyor, illâ başkasının işine burnunu sokuyor... “Asker”ler “siyaset”e soyunuyor, siyasetçi “avukatlığa” soyunuyor, “gazeteci”ler desen, zaman zaman “ülke yönetmeye” soyunuyor... Hiç kimse kendi işini yapmaya yanaşmadığı için de, işler ortada kalıyor... İşler ortada kalınca da, herkes birbirini suçlamaya başlıyor... “Suçlama” olunca, elbette “savunma” giriyor devreye... Derken, al sana bir “kriz” konusu daha!..
Herhalde dikkatinizi çekiyordur;
Hemen her tarafta, “nurtopu gibi bir krizimizin doğması” bu yüzdendir!.. Olaylara “herkes kendi penceresinden baktığı” içindir ki; ne “tartışma” eksik kalıyor, ne de “suçlama!”
170 BİN ERMENİ’DEN 100 BİNİ KAÇAK!
Geçen haftaki “kriz” konumuz “Kaçak Ermeniler” meselesiydi... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, İngiltere temasları sırasında; “Türkiye’de 170 bin Ermeni yaşıyor... Bunların 100 bini kaçak çalışıyor... Eğer Ermenistan’a gösterdiğimiz iyi niyetten sonuç alamazsak, bu kaçak Ermenileri sınırdışı etmeyi düşünebiliriz” şeklindeki sözleri, “soldaş medya”nın yanı sıra, “yandaş” denilen medyada da geniş yankı buldu...
Erdoğan, “eleştiri yağmuru”na tutuldu...
“Talat Paşa kafası”na sahip olmakla suçlandı...
“Tehcirci” ve “İttihatçı” olmakla itham edildi!..
Bu “koro”ya, yazarların yanı sıra gazeteler de katıldı... Türkiye’de yaşayan Ermenilerin ağzından “dramatik hikâyeler” aktardılar!..
Tabiî, Tayyip Erdoğan’ın sözünün; “Türkiye’de yaşayanlar”la değil, “Türkiye’de kaçak çalışanlar”la ilgili olduğunu dikkatlerden kaçırarak!..
Resmen ve alenen; “Türkiye’de kaçak çalışan Ermeniler”e sahip çıktılar!.. “Bırakın çalışsınlar” dediler!.. Eğer onlar “sınırdışı” edilirse, “Türkiye aleyhinde bir propaganda başlatılacağını” iddia ettiler!..
Bu gazeteler ve gazetecilerin ortak özelliği; “özgürlükçü” olmaları, “insan hakları”nı savunmaları ve tavırlarını “AB’den yana” koymalarıydı!..
Ne var ki; “rahat bir yaşam” sürdüklerinden; “Türkiye’nin gerçekleri”nden, “işsiz, aç ve açıkta” yaşayan insanlardan haberleri yoktu.
Öyle ya;
Türkiye’de “işsiz”lerin oranı “yüzde 13-14” arasındaydı, yani en az “3 milyon 361 bin kişi işsiz”di!.. Peki, “bu ülkenin vatandaşı işsiz” iken, onların yerine “kaçak” çalışan Ermenileri veya yine kaçak çalışan “Moldova, Ukrayna, Gürcistan” gibi ülkelerin insanlarını istihdam etmek, her şeyden önce bu ülkenin vatandaşlarına bir “haksızlık” değil midir!.. O “kaçak”ların “insan hakları” vardır da, bu ülkenin vatandaşı “insan” değil midir?..
BUNLAR, AVRUPA’YI DA TANIMIYOR!
Bu gazeteler ve yazarlar güya “Avrupa Birliği”ni savunuyor, “ABD ile iyi geçinmeyi” öğütlüyorlar ama, ne AB’deki, ne de ABD’deki gelişmelerden haberleri var!..
Türkiye’deki “kaçak çalışan Ermeniler”in “sınırdışı” edilme ihtimaline bile tahammül edemeyen, bunu “tehcir” olarak gören “aydın”(!)larımız, eğer bilmiyorlarsa, şu gerçeği artık öğrenmelidir:
Avrupa ülkeleri, birinin “kaçak” geldiğini, hele hele “kaçak çalıştığını” öğrendiği anda gözünün yaşına bakmayıp, anında sınırdışı ediyor!..
Hem de, “hamile” bile demeden!..
Ve de, “gençliği”ne bakmadan!..
Yıllar önceden bir olay... Almanya’daki yakınlarının yanına “turist” olarak gitmiş, orada bir “iş” bulmuş, bu arada “hamile” kalmış bir kadın, “kaçak çalıştığı” tesbit edilir edilmez, bütün “tepki”lere rağmen “sınırdışı” edilmişti!..
Hem de, “ilk tren”e bindirilerek!..
Ve bir başka olay:
Bir vatandaşımız, “Diyanet görevlisi” olarak, yani bir “memur” olarak Almanya’ya gitmiştir!.. Yanında, elbette eşi ve çocukları vardır... Çocuklarından biri, o an “16-17 yaşlarında”dır!..
“18 yaşına bastığı gün”, ne yapmışlar biliyor musunuz?
“Burada kalamaz” deyip, anında postalamışlar Türkiye’ye!..
Hiç düşünmemişler ki;
“Bu çocuğun annesi-babası burada!.. Türkiye’de ne yer, ne içer?.. Nerede kalır, hayatını nasıl sürdürür?..”
Gözünün yaşına bakmamışlar!..
Moda tabiriyle, anında “tehcir” etmişler!..
Bu tür örnekler sayılamayacak kadar çok... Kaldı ki; Avrupa ülkeleri, bugünkü “sürmanşet”imizde de haber verdiğimiz gibi; bırakın “kaçak” çalışanları, “vatandaşlığa kabul ettiği” insanları bile “sınırdışı” etmenin hazırlığında!..
Çünkü, artık “yabancı işçi”ye ihtiyaçları yok!.. Çünkü, artık kendi vatandaşları işsiz ve onların “homurtuları” ile başları dertte!..
“Demokrat” ve “özgürlükçü” diye bildiğimiz “AB ülkeleri”nde bugün “yabancı düşmanlığı” tırmanıyorsa, “yabancı düşmanlığı” üzerine politika yapan, özellikle de “Müslüman ve Türk düşmanlığı” yapan partiler oylarını artırıyor ve genellikle de “iktidar” veya “iktidar ortağı” oluyorlarsa, burada durup, düşünmek gerekmez mi?..
Hayır, kesinlikle “yabancı düşmanlığı” yapmıyoruz... “Milliyetçilik ve ırkçılık” politikalarını da savunuyor değiliz... Ama, “Türkiye gerçekleri”ni de görmezden gelemeyiz!..
Bu ülkede “3-4 milyon işsiz” varken, “Tekel işçileri” örneğinde olduğu gibi, işi olanlar bile işlerini kaybetme durumuyla karşı karşıya iken, mecbur muyuz “kaçak işçi” çalıştırmaya?..
ERDOĞAN MI “GELİN” DEDİ?
En başta dedik ya;
“Kriz üretme” konusunda üzerimize yok!..
Hemen her olaydan, mutlaka bir “kriz” çıkarıyoruz...
Başbakan Erdoğan ne yapsın şimdi;
Bir yandan “Tekel işçileri”nden dolayı eleştiriliyor, bir yandan “kaçak işçiler”den dolayı!.. “İşsizler” ve “emekliler” de cabası!..
Bu ülkede bir “istihdam” sorunu varken, Başbakan’ın; “önce kendi vatandaşımıza iş bulmak” gibi bir sorumluluğu varken, kalkıp da “kaçak işçiler”e göz yummak gibi bir mecburiyeti mi var?..
Bu tavrın “ırkçılık” neresinde?..
“İttihatçılık” neresinde?..
“İnsanların hayatıyla oynamak” neresinde?..
Öyle ya;
Bu “kaçak”lara “Gelin” diyen Erdoğan değil ki; “Gidin” deme ihtimalini gündeme getirdiği için “İttihatçı zulüm”le suçlansın!..
Bunun, “etnik ayrımcılık” neresinde?..
“Etnik ayrımcılık” gibi bir düşünceye sahip olan bir insan, hiç “Ermeni açılımı” başlatır, hiç “Erivan-İstanbul uçak seferleri”ne start verir miydi?..
Erdoğan’a saldıranların; köşelerinden savurdukları “fikir” değil, “kir”dir!..
Çünkü çoğu “artniyetli”dir!..
Bu millet, “derin devlet”in piyonları tarafından öldürülen Hrant Dink’e sahip çıkmak için; “Biz hepimiz Ermeniyiz” şeklinde pankart açıp yürüyenleri anlayışla karşılamıştır ama “Kaçak Ermeniler” sözünden dolayı Erdoğan’a “yargısız infaz” uygulamaya kalkanlara hoşgörüyle bakmaz ve hatta; “Biraz da bu ülkenin vatandaşlarını düşünün” der!..
Derse de, hiç haksız sayılmaz!..
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ DE KRİZ OLDU!
Geçen haftanın “kriz” haline getirilen bir konusu da “Anayasa değişikliği paketi” idi. Hükümet, “12 Eylülcülerin yargılanması”nı, “parti kapatmaların önüne geçilmesi”ni ve “yargıda reform yapılması”nı öngören bir paket hazırladı ve kamuoyunun bilgisine sundu... Malûm olduğu üzre; daha “dereyi görmeden paçaları sıvayan” muhalefet, henüz “taslak” bile açıklanmadan “istemezük” dedi...
Özellikle de CHP... Hem “12 Eylül’ün yargılanmasını” istiyorlar, hem de pakete karşı çıkıyorlar.
“Yargı vesayeti”nin sürmesini zaten istiyorlar... Herhalde; “Yargıtay Başsavcısı CHP’yi kapatmak için nasıl olsa dâvâ açmaz, açsa bile Anayasa Mahkemesi’nden döner” diye düşünüyor olmalılar!..
Peki, bu girişime MHP niye karşı çıkıyor?.. “12 Eylül öncesi”nde, sırf “şartlar oluşsun” diye “5 bin gencin ölmesi”nin hesabı sorulmasın mı?.. Ki, o gençlerden çoğu “ülkücü” idi... Bu ülkenin “solcu” ve “ülkücü” gençlerinin ölmesine göz yuman “darbeciler”e hesap sorulması fırsatı doğmuşsa, bu tasarının, en azından “sembolik” bir anlamı varsa, buna MHP niye destek vermiyor, anlaşılır gibi değil!..
Öyle zannediyoruz ki;
“Krize” dönüştürülen bu konuları önümüzdeki hafta da tartışmaya devam edeceğiz!..
Tabiî, yeni “nur topu gibi kriz”lerimiz doğmazsa!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...