Türkiye'yi kim yönetiyor?
Bir televizyon kanalında denk geldim. Konuşmacılar bu sorunun cevabını kendi aralarında espri konusu yapmış, özellikle de kamuoyu araştırmalarında karşılaşılan cevaplar üzerinde kahkahalarla gülüyorlardı.
Gülünecek halimiz belki de cevabını vermekte en çok zorlandığımız soru karşısında ortaya çıkıyor.
Nerede, ne zaman ve kim tarafından ekildiği malum tohumların bugün, ülkemizi çok başlı, paramparça bir yönetim anlayışına mahkum etmiş olmasına, insanlarımızın ülkeyi kimin yönettiğini bilmeyecek kadar cahil bırakmasına, erkler arası kavgaların ülkeyi darbeye hatta iç savaşa sürükleyecek kadar derin olmasına kahkahalarla gülebiliyoruz.
Nedeni aslında çok basit, verecek cevabımız yok çünkü.
Siyaset mi yönetiyor ülkeyi? Madem öyle halkın seçip meclise gönderdiği temsilciler-sayısı ne olursa olsun-neden çözüm yolunda bir türlü ilerleme sağlayamıyorlar.
Ekonomiyi düzeltmek, bürokrasiyi düzeltmek, yolları yapmak, sağlık hizmetlerini sağlıklı hale getirmek bir tür yönetim biçimi değildir. Bunlar hizmet. Hatta zorunlu hizmet, yani görev. Zaten yapılacak. İyi ya da kötü…
Mesele bu mu, tabi ki değil… İnsanların bunun dışında ihtiyaçları, görevleri, sorumlulukları, inançları var. Her alanda refahı getirmediğiniz sürece yönetmekten yoksunsunuz.
Asker mi yönetiyor ülkeyi? Madem öyle bu siyaset, seçimler, meydanlar, siyasi partiler, sivil toplum örgütlenmeleri, meydanlar, mitingler, vaatler ne için? Bir masal mı, rüya mı? İnsanları kandırmanın bir yolu mu…
Yüksek yargı mı yönetiyor bu ülkeyi? Madem öyle, halkla aralarındaki bu uçurum ne? Onları oraya kim getirdi, kim ne için tutuyor orada, kimin adına hangi gerekçe ile karar veriyorlar.
“Türk milleti adına” diyen bür yüksek yargıcın Türk milleti ile kaç ortak noktası var? Bunu kim kanıtlayabilir? İsimlerinin Ali, Ahmet, Abdurrahman, Kadir olması yeterli mi?
Hiç biri değil mi?
Ekrandaki uzmanın deyişiyle, bir Bitlisli ya da bir Muşlu’nun dediği gibi Türkiye’yi Cumhurbaşkanı mı yönetiyor?
O halde bu parçalanmışlığın kaç nedeni var?
Türkiye’yi Türkler mi yönetiyor, yoksa Kürtler mi? Ermeniler mi yönetiyor? Aleviler mi yönetiyor yoksa Sünniler mi? Bunların dışında birileri mi? Mesela masonlar mı?
Sorarken bile insan yoruluyorsa, cevabı nasıl verilebilir?
***
Bu halk Öcalan’ı mı istiyor gerçekten?
Bu kadar mı normalleştirdiler, her gün milyonların gözlerinin içine sokarcasına kanıtlar, planlar, skandallar dökülüyor ortaya. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmuyor. Kimin kim tarafından kullanıldığı çarşaf çarşaf anlatılıyor. Görüntüler, ses kayıtları, planlar, dosyalar, deşifreler, itiraflar…
Türkiye’nin son 25-30 yılında milyonlarca insanın adeta kanını emmiş, on binlercesinin canına mal olmuş, kadın, çoluk çocuk, bebek demeden katletmiş, Türk-Kürt ayırımı yapmamış, eli kanlı katilleri gerçekten bu halk kendi içinde görmek istiyor mu?
Bunu söyleyebilmek, eline mikrofonu alıp bunu haykırabilmek, bir özgürlük çağrısı mıdır gerçekten. O zaman bence teröristbaşından önce bütün hapishanelerin boşaltılması, bütün eli kanlı katillerin, canilerin, hırsızların, tecavüzcülerin, hainlerin, serbest bırakılması lazım.
Bu kadar cesur sözlerin söylenebildiği bir ülkede, gerçekten birileri barıştan, diyalogdan, açılımdan, anlaşmadan söz edebiliyorsa, koca bir ülke aptal yerine konulmuş oluyor.
PKK şovuna dönüştürülen nevruz kutlamalarında söylenenler, Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia edenlerin bu ülke için ne denli zararlı olduğunu bir kez daha görmüş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bu zavallı gürüh, Türkiye’yi oluşturan asli unsurlardan biri olan Kürtleri; kendilerini kullanan efendilerinin istediği gibi azınlık, ezilen, zavallı olarak gösterebilmek için yırtınıyorlar. Bunu yaparken, insanların gözlerinin içine baka baka bu yalanları söylerken, esaretten söz ederken, daha dün Türk-Kürt dinlemeden Mehmetçiğe, polise, öğretmene, hemşireye, gariban köylüye kurşun sıkan teröristlerle kol kola meydanlarda boy gösterdiklerini mi unutuyorlar?
Evet belki normalleşiyoruz, bir şeyleri kabullenme noktasındayız, daha fazla ortak paydada buluşma evresindeyiz. Ama bunu yaparken birileri, birileri uçurumları öyle derinleştiriyor ki, dilerim ülkem ve ülkemi seven insanlar bu uçurumun kenarına fazla yanaşmaz.
İyi haftalar efendim.