Pirus Zaferi
Sayın Büyükelçi Tugay Uluçevik’in ilk defa adını duyduğum gün sanıyorum, Ermenilerden özür dileme bildirisi imzalayan yazar ve sanatçılara itirazlarını serd eden 60 hariciye mensubunun içinde yer aldığı listeyle oldu. Daha sonra da, 24/Aralık/2009’da Kanlı Noel’in şehitlerinin yâd edildiği toplantıya katıldığım da kendilerini gördüm ve program sonunda yapmış oldukları hitabı hasebiyle birkaç kelimeyle tebriklerimizi sunmuş olup, nezaketle bize mukabelede bulunmuşlardı. Başta Rauf Denktaş olmak üzere bütün konuşmacılar CMK’da(Caddebostan Kültür Merkezi) dopdolu salona 20/Temmuz/1974 Kıbrıs indirme ve çıkarma harekâtını yalnız başına müteveffa Ecevit veyahut mensubu olduğu CHP’sinin yapmış bulunduğu istikametinde konuşmalar yaptırdı. Konuşma sırası gelen Adalet eski bakanımız İsmail Müftüoğlu bu vak’anın 37. Cumhuriyet hükümeti zamanında gerçekleştiğine işaret ederek bir koalisyon olduğunu hatırlattı.
MSP’nin mutlaka müdahale yapılıp, dindaş ve soydaşlarımızın kurtarılmasını sağlamak üzere başlarında Erbakan Hoca’nın son derece atak, şuûrlu ve soğukkanlı davranışlarının ve de müdahalenin elzem olduğunu ifade eden konuşması salonda bir alkış tufanının kopmasına vesile oldu. Bu tezini kaleme almış olduğu “Bilinmeyen Yönleriyle Kıbrıs Barış Harekâtı ve Perde Arkası” adlı kitabı ile ortaya koyan Sayın Müftüoğlu işin tafsilatına geçtiğinde ileri sürdüğü delail hazirunun kanaatlerinde hakk’ı teslim eden yönde bir değişime yönlendiği kanaatine var mıştım ki; Sayın Uluçevik, Sayın Bakanım yanına geldiler biribirlerine kartvizit teati ettiler. Bu arada da Sayın Müftüoğlu adı geçen kitabını imzalayıp, Tugay Beyefendiye takdim buyurdu. Aradan çok geçmedi Sayın Tugay Uluçevik’in değerli bir yazısı Milli Gazete’nin 2. sahifesinin tamamını doldurur şekilde yer aldığını görüm. Okudum, müstefit oldum.
12/Mart/2010’da yine Milli Gazete de bu sefer 8. sayfada, ne çare Uluçevik olan soyadı dizgi hatası olarak Uluçelik şeklinde yazılmış ve yazının adı da Pirus Zaferi adını taşıyordu. Bu yazı da Sayın Uluçevik; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin sekiz Kıbrıslı Rum’un, ada’nın kuzeyindeki taşınmaz mallarına dâir Türkiye aleyhinde yapmış oldukları başvuru hakkında ‘kabul edilmezlik’ kararı vermiştir. Diyen Sayın B.elçi; özetlersek lehimize görünen bu kararın aslında aleyhimize bir karar olduğunu düşünmemiz gerektiği hususunda bize yol göstermektedir. Biz de sayın B.elçinin bu yazısını dikkatle okuduktan sonra Müftüoğlu büyüğüme yazıyı yönlendirmek suretiyle mütalaalarını istirham ettiğimiz de, kendileri de bu tür bir kanaate sahip olduklarını hususen fakire beyan ettiler. Sayın Büyükelçinin bu dikkatli bir araştırmanın sonucu olan yazının bâzı bölümlerini ittılaınıza sunuyorum. Parantez içine alınmış olanlar şahsımıza aittir.
Şimdiye kadar AİHM bu gibi Rum başvuruları hakkında çoğunlukla “kabul edilir” kararı verirdi. Bu sefer AİHM, daha önceki bir kararında Türkiye’ye yaptığı bir tavsiye üzerine KKTC’de kurulmuş ve Mart 2006’da faaliyete geçmiş bulunan Taşınmaz Mal Komisyonu’nu (TMK) bir iç hukuk yolu olarak görmüş ve TMK’den geçilmeden yapılmış olmaları sebebiyle başvuruları reddetmiştir. Karar emsal niteliğinde olduğu için Rumların mülkiyet iddialarıyla ilgili olarak AİHM’de kayıtlı olan 1500’ü aşkın dosyanın düşmesi gerekecektir. Bu durum, AİHM’nin aşırı dava yükünü de hafifletecektir. (Görüldüğü gibi mahkeme evvela üzerinde birikmiş dosyaları tasfiye etmek yoluna gittiği tespiti mahkemenin evvela kendi iş yoğunluğunu ortadan kaldırmaya kalkıştığı düşüncesi galip ihtimaldir.) Öte yandan:
Karar, uzaktan bakılınca gerçekten olumlu olarak görünen bu veçheleriyle kamuoyumuza yansıtılmıştır. “Tarihi” olarak nitelenmiştir. “Zafer” sözüyle değerlendirilmiştir. Sayın Talât’ın “Bu tarihi ve çok önemli karar yürüttüğümüz doğru politikanın zaferidir”; Sayın Davutoğlu’nun “1974’ten bu yana kazandığımız en büyük diplomatik zaferlerden birisidir” ve “KKTC’nin hukuki egemenliğini ve yetkinliğini teyit eden bir karardır” şeklinde konuştukları bildirilmiştir. Dışişleri Bakanlığımızın açıklamasında kararın “KKTC makamlarının tasarruflarının uluslararası hukukta tanınması ve Avrupa standartlarına uygunluğu anlamına da geldiği” vurgulanmıştır. Bu açıklamalarda mündemiç iftihar duygusunu içtenlikle paylaştık. (Sayın B.elçinin Sayın Davutoğlu’nun kararı nitelemesini okuduğunuzda tasvip görmek kabildir. Ancak; Sayın Davutoğlu’nun komşularla sıfır problem siyasetini hedeflemesi, Haşim Paşa’nın; mektepler olmasaydı ben maarifi ne güzel idare ederdim demesinden pek farklı görünmüyor. Hâtta birçok B.elçi’nin akademisyen hülyası diyenler olduğu kulislerde konuşulmaktadır.)
TV’de bazı düşünürlerin, kararın “KKTC’nin dolaylı olarak tanınması anlamına geleceğine” ve “bu karar sayesinde Kıbrıs sorununun mülkiyet gibi çok karmaşık ve zor konusunun rahatlıkla çözülebileceğine” dair değerlendirmelerini dinledik. Kararın internetten temin ettiğimiz uzun İngilizce metnini dikkatli biçimde incelemeye çalıştık. (Sayın Uluçevik’in ciddi bir inceleme sonucun da vardığı sonuç yazısının başlığında ilân edilmiş olup, biz de bu yazımızı sizlere aynı başlıkla vermeyi ittihaz ettik.) Fiemanillah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.