Bahtı kara Ankara
Yazı başlığı yaptığım sözü, çok küçük yaşımda duyardım. Niye böyle söylerler bilmezdim ama ne zaman köye bir cenaze gelse, trafik kazası haberi gelse veyahut başka bir kötü haber ulaşsa, “Ah bahtı kara Ankara” derlerdi.
Çok sonraları sebebini öğrendim. Meğer civar il, ilçe ve köylerden acil olarak Ankara’ya sevk edilen hastalar vefat edip, kentine, kasabasına, köyüne geri getirilince “Bahtı kara Ankara’dan iyi haber gelecek değil ya” diye üzüntülerini dile getirirlermiş.
Sadece vefat ya da başka haberler değildir Ankara’yı bahtı kara yapan tabii. Toplumun büyük kesimine zarar veren, ülkenin geri gitmesine sebep olan, memleketin tüm kaynaklarının belli azınlıklara dağıtılması için yapılan darbelerin, muhtıraların, bunlara bağlı terör ve benzeri olayların da merkezi Ankara olduğu için; “Bahtı kara Ankara” denilirmiş.
Mesela mevcut sınırlarımız içerisinde en çok hak gaspının yapıldığı yer Ankara’dır. Cumhuriyet tarihi boyunca bütün yurdu ve milleti kapsayan kavganın merkezi burasıdır. Maddi ve manevi hak gaspı yaparak, milletin emeğinin üzerine oturup, devletin bütün çarklarının kendilerine dönmesini isteyen ve bu çarkların dönebilmesi için de yasal olarak her türlü ayarı yapmış olan statükocuların iktidarla kavgası burada sürer.
Bürokrasinin önemli zeminlerine yerleşmiş malum şahıslar, halkın değer yargılarından uzak yaşayan, “sürekli imtiyazlılık” hallerini korumak için gözleri kararmış, vicdanları susmuş, yürekleri kıpırdamayan kişi ya da kişilerdir ki, kimse bunlara dokunamaz.
Siyah plakalı siyah araba, en iyi mobilyadan ofis eşyalarıyla dolu çalışma odaları, bedava oteller ve seyahatler, bir ya da birden fazla sekreterli makamlar, öyle kolay kolay “ezilmeye” gelmeyecek bir mevki, özel ve resmi harcamalarının tamamı devlet kasasından yapılacak şekilde ince ayarlı bir sistemi kim terk etmek ister?
İşte insan hak ve özgürlüklerine karşı çıkanların taptıkları tüm imtiyazları bu kadardır. Ne bu dünyaya ne de öteki âleme dair bir değer yargıları yoktur. Zaten öteki âleme inançları olsa, “hak edilmemiş bu hakların” hiçbirine tenezzül etmez ve mahşer gününe inanırlar.
Maalesef bugün memleketimizin başı; “hak edilmemiş, hatta hiç hakkı olmadığı halde gasp edilen bu haklara sahip çıkanlarla derttedir.” İktidarın statükocu ve malum muhalefetle kavgasının temelinde, bu hak gaspçıları vardır. Ellerindeki makam, mevki, para, pul ve imtiyazın zerresi onlara ait olmadığı halde, kendilerine aitmiş gibi hareket ederek, milletin hakkını millete devretmedikleri için kavga sürüp gitmektedir.
Anayasa değişikliği üzerinde gezinen ve sürekli itiraz nöbetine tutulmuş gibi hiçbir gerekçe ileri sürmeden, “Olmaz da olmaz” diyen kişi ve kişilere bakıldığında ret sebeplerinin “imtiyazları” olduğu çok açık görülecektir. Bu karanlık düşünceli insanlara göre, “onlar olduğu için halk vardır.” Ve bu düşüncelerine iman ederler. Hem öyle iman ederler ki, imanlarına zarar verecek herkesi yok etmek için var güçleriyle savaşırlar.
Anayasa değişikliğine karşı çıkanlardaki bu “bencil ruhu” çok rahat görebilirsiniz. Hiçbirisinin özünde; millete sevgi, devlete bağlılık yoktur, pek çoğunun ülkeye ve millete bağlılığı, şu anda elinde tuttuğu makam, mevki, şan ve şöhrete dayalıdır. Cesaretleri ise imtiyazların kendilerine sağladığı bencil ruhun kışkırtmasından gelir.
Mesela Anayasa değişikliğine direnen kesimlere birkaç küçük soru soralım:
“Son altmış yıl içerisinde memlekete ve millete ne gibi hizmetlerde bulunmuşlar ve halkımız bunları hangi hayırlı hizmetleriyle anmaktadır? Yine altmış yıl boyunca, halkın hangi yarasına merhem olmuşlardır? Vergide, askerlikte ve tüm kanunlar karşısında, milletimizle ne kadar eşit haklara sahip olmuş ve yurttaşlık görevlerini yerine getirmişlerdir?”
Kısacası; toplumun menfaatini siyasi hırslara kurban etmeden, Anayasa değişikliğine destek vermek; bu topraklara ve bu millete sahip çıkmanın bir göstergesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.