“Çanakkale savaşı” gereği gibi yazılamadı
Tarih, en iyi tarihçilerden değil, tarihi yaşayanlardan öğrenilir. Tarihçi yaşayanların yaşadıklarını doğru anlayıp doğru anlatan kimsedir.
Tarihçi, yaşayanlara dayanarak tarihi olayları anlatır. Kendi duygu ve düşüncelerini de farkında olmadan bu olaylara katmamalıdır. Katanlar oluyorsa onlar yorumcu olur, tarihçi değil…
Özellikle siyasilerin etkisi altında kalarak olayları yanlış aktarabilir, buna bağlı olarak da yanlış yorumlayabilir.
Tarihi doğru öğrenmenin yolu, her şeyden önce doğru bilgi edinme tarafsızlığına sahip olmaktır. Olayları inceleyenler ve araştıranlarda bu tarafsızlığın olması bir ön şarttır.
Tarih, aslına uygun olarak ne kadar sağlam ve doğru öğrenilirse, bir millet için o derece sağlam bir gelecek söz konusu olur.
Bunun tersine, bilgi ne kadar sakat olursa gelecek de o kadar sakat olur. Hem bu bilgi eksikliği senelerce belki asırlarca sürüp gider. Tarih yanlışı diğer yanlışlara benzemez.
Biz bu yazımızda, özellikle Çanakkale Savaşı’ndan söz etmek istiyoruz. Çanakkale savaşı diğer savaşlardan çok farklı yönlere sahip olup tarihin kaydettiği ender savaşlardan biridir. Bu savaşın çok iyi bir şekilde öğrenilmesi ve tahlil edilmesi gerekir.
Bunun için, savaşı takiben, kahraman gaziler hayatta iken onların her biri mümkünse tek tek ziyaret edilerek hatıralarının alınması gerekirdi. Maalesef bu yapılmadı, belki çok az bir kısmı yapıldı.
Tarih yazmada, özellikle savaş tarihi yazmada iyi bir kafa yapısına sahip devlet adamlarının ve tarihçi bilim adamlarının var olması gerekir.
İleri görüşlü ve sağlam kafaya sahip devlet adamlarının var olmadığı ülkelerde sağlam metot olmayacağı için, doğru tarih de olmaz, olamaz; dolayısıyla bilim de teknik de olamaz.
Çanakkale savaşından hemen sonra, savaş gazileri hayattayken Milli Eğitim Bakanlığı yahut Türk Tarih Kurumu gibi kurumlar yahut ileri görüşlü gerçekten aydın kişiler, devlet desteğinde harekete geçerek Çanakkale’yi yazmaya çalışsalardı, bugün farklı bir tarih ve farklı bir ibret alma söz konusu olacaktı.
Çanakkale Savaşı için bir dernek yahut vakıf kurulmalıydı. Kurulmadı, kurulamadı. Günümüzde de böyle bir sivil kuruluştan söz etmek mümkün değildir.
Bir olayın yahut bir şahsın, bir savaşın, bir kahramanın gerçek yüzünü tanıyabilmek için ona, sadece cephesinden bakmak yahut tek bir bakış açısıyla bakmak, onun sadece tek yüzünü tanımak olur.
Oysa bu gibi tarihi olayları tek yüzü ile değil bütün yönleri ile ve bütün yüzleri ile görmek ve ona göre değerlendirme yapmak durumundayız.
Tek kişinin anlattığı tarih tek kişinin anladığı tarihtir. Oysa tarihi olaylar, özellikle savaş tek kişinin yazması yahut tek kişinin bakışı ile olmaz; olmamalıdır.
Kanaatimizce, Çanakkale savaşı birçok yönlerden eksik kalmıştır. Mehmet Âkif nasıl onlara makber yakıştıramadıysa, onların gerçek tarihinin yazılamayacağını itiraf etmeliyiz.
Çanakkale savaşını bir nebze olsun yazabilmek için, bu savaşa katılan kahramanlar hayattayken onların düşünceleri alınmadı, alınamadı. Böyle bir yöntem belki de akla gelmedi ve beyinlerdeki o eşsiz savaş bilgileri, savaş anındaki duygular toprak oldu. Bunun sebebi tarih yazmadaki metotsuzluktur; ilkesizlik ve politikasızlıktır.
Eğer tarih yazma, savaş tarihi yazma usulü olsaydı, savaşı takip eden yıllarda çok yönlü değişik araştırmalar yapılarak ve tek tek savaşın gazileri ziyaret edilerek, mülakat yapılarak olay bütün çıplaklığı ile ve bütün yönleri ile ortaya çıkabilirdi.
Maalesef bu olmadı, büyük bir kayıp yaşandı. Her bir gazinin anlatacakları belki de onlarca ciltlik bilgi ve malzeme birikimine vesile olurdu. Bunlar şimdi toprak oldu.
Her ne kadar bu yapılamadıysa da, şimdi de yapılacak işler yok değildir. Kanaatimizce, ilk ve ortaöğretim öğrencileri aracılığı ile bir Çanakkale savaşı bilgi taraması, bilgi ve malzeme toplama faaliyeti gerçekleştirilerek büyük bir hazine kurtarılabilir.
Örnek olarak; Çanakkale savaşına katılıp şehit vermiş olan her ailede bilgi kalıntıları vardır; bu bilgi kalıntılarının öğrenciler aracılığı ile tespiti sonra da toplanması mümkündür. Bunun için son derece teknik araç ve gereçlerden yararlanılabilir. Belgesel niteliğinde fotoğraflar toplanabilir.
Sadece bilgi değil, duygu ve düşünceler de toplanabilir; değerlendirmeler yapılabilir; o döneme ait fotoğraflar, savaş ve gazilere ait fotoğraflar, mektuplar ve belgeler toplanabilir; rüyalar ve hatıralar biriktirilebilir.
Çok değişik kesimlerden insanlarla, düşünür ve yazarlarla mülakatlar yapılarak onların Çanakkale yorumları alınarak kitaplaştırılabilir.
Bunlar esasen zamanında yapılmalıydı, fakat yapılmadı. Bu, bir metot meselesidir, bir kafa meselesidir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki kafa yapıları bunu yapmaya müsait değildi. Belki o dönemlerde Çanakkale’deki ruhun öldürülmesine yönelik çalışmalar yapılıyordu.
Gençlik yıllarımdan hatırladığıma göre; İstanbul’dan üniversite gençlik teşkilatlarına mensup gençler, Çanakkale Zaferini kızlı erkekli içki partileri ile, dans ederek ve gemide âlem yaparak kutluyorlardı; hayır, kutlamıyorlar, belki orada şehit olanların ruhlarını karartmaya, incitmeye ve lanetlerini almaya gidiyorlardı.
Bugün, Allah’a hamdolsun ki, inançlı nesil, inançlı hükümet ve devlet adamları sayesinde şehitlerin anılması, zafer kutlamaları, şehitlerin ruhlarını sevindirecek şekilde yapılmaktadır. Ama bugün yapılanların yeterli olmadığı kanaatindeyiz.
Söylediğimiz gibi, Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı’nın büyük masraflarla değil, fakat büyük bir seferberlik anlayışı içinde konu ile ilgili çalışmalara, yönelerek Çanakkale’nin anlam ve önemini, savaşın sebep ve sonuçlarını, savaşa katılmakla ortaya çıkan kayıpları, Batıcıların bu ülkeyi Batılılar aracılığı ile batırdığını, Çanakkale’den kısa bir zaman sonra kurulan Cumhuriyet Hükümetlerinin Batıcılık yaparak Çanakkale ruhunu nasıl öldürmeye çalıştıklarını ortaya koymak gerekir.
Eğer sonuçta Batılılar gibi olacak idiysek, bu savaşa ne gerek vardı? Batı’daki bilim ve teknolojiyi almak başka, Batılılara benzemek ve onlar gibi bir hayat felsefesine sahip olmak başka şeydir. Mustafa Kemal bir vesile ile diyor ki; “Bir millet başka bir millete benzerse onun sonu hüsrandır.”
Bu söylediklerimiz, sadece Çanakkale savaşları için değil, belki İstiklal savaşları için de aynen geçerlidir. Bizim köyde İstiklal gazisi üç kişi vardı, üçü de maluldü. Bugünki anlayışa ve metoda sahip olsaydım, belki de onlarla mülakatlar yaparak bir küçük kitapçık çıkarabilirdim. Belki de ufak bir albüm…
Bana bu anlayışı tâ o zaman ki Milli Eğitim yetkililerinin vermesi gerekirdi, mükemmel bir tarih şuuru aşılaması gerekirdi. Demek bu şuur ortaya çıkmayınca, başkalarına da verilemiyor. Bunun kaybı topyekûn millete olmuştur.
Fakat zararın neresinden dönülürse kârdır, atasözü gereği, bugün hâlâ bu iki büyük milli kahramanlık savaşları ile ilgili olarak bakanlığın, devletin, ordunun yapacağı çok şey vardır. Biz buna inanıyor ve yapılması gerekenlere eğilmek lazım geldiğini ifade etmek için bu makaleyi kaleme almış bulunuyoruz.
Çanakkale savaşları kök itibarıyla o kadar tespit ve değerlendirmeden yoksun kalmıştır ki, bu konuda çaplı şiir ve makale yarışmaları bile yapılmamıştır. Mehmet Akif Ersoy eğer Çanakkale’yi o meşhur şiiri ile destanlaştırmasaydı, bu konuda kayda değer bir şiir bile bulamayacaktık.
Milletimizin, aydınlarımızın, devlet yetkililerinin ve özellikle şairlerimizin, Çanakkale’yi çok iyi anlamaları, anlatmaları ve yeni kuşakların kalplerine nakşetmeleri gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.