“Değer miiiii!.. Değer mi beeee!..
Rahmetli’yi “organize cinayete” kurban gidişinin birinci yıldönümünde hasretle anıyoruz.
Hem de ne hasret!..
Muhsin Başkan’ı geç tanıyanlardanım; mücadelesinin büyük bir bölümünde yer almadım.
Doğrusunu isterseniz; “özeleştiride” bulunduğu 12 Eylül 80 öncesinde birlikte olmamayı büyük bir eksiklik olarak görmüyorum.
Bu Büyük Dava Adamı’nı “ustalık dönemlerinde” tanımak, mümkün olduğunca yakından takip etmek, benim için büyük bir kısmet oldu.
•
Muhsin Başkan adamdı…
Büyük adamdı.
Birkaç “adam” tanıdım bugüne kadar.
Biri de, Allah (C.C.) O’ndan Razı olsun, Muhsin Başkan’dı.
•
Yakışmıyordu Ankara’ya; olmuyordu…
Ankara O’na, O Ankara’ya hiç mi hiç benzemiyordu!
Sanki Ankara için bir şeyler eksikti...
Hayır; “Liderlik” filan değil…
“Lider” miş ki;
bugün her gerilim anında, tek parti zihniyetinin ülkeyi kaosa sürüklediği her sıkıntılı durumda, “Rahmetli Muhsin olsa da konuşsa” diyoruz!..
Yeri dolmuyor, O’nun.
Doluyor mu?..
Milleti için risk alan kaç “Lider” görüyorsunuz?..
Bir mi, iki mi?..
•
Merhum’un ne kadar kritik bir noktada durduğu ve ne kadar hayati bir misyona sahip olduğu bugün çok daha iyi anlaşılmıyor mu?..
Bize, “Kürtleri” seven Türkler ve “Türkleri “ seven Kürtler lazım.
Diğerini anlamaya çalışan “Liderler…”
Merhum böyle bir adamdı.
Türklüğü ile gurur duyuyordu…
Ancak; özellikle son yıllarında, “Kürtleri” de anlamaya çalışıyordu.
Ve anlıyordu.
Bugün, Güneydoğu’da olamayan, Güneydoğu’ya yaklaşamayan Türkçüleri görüyoruz…
Sol Kemalistlerin kuyruğundaki Sağ Kemalistleri!..
Aklıma şimdi düştü… Bir sohbet esnasında…
“Gelin Başkan, bir Güneydoğu seferi atalım” demiştim…
“Mesele Kürtlük, Türklük meselesi değil Sayın Başkan. Biz Müslümanız, onlar da Müslüman. Gerisinden bize ne!..”
•
Rahmetli Başkan “Tamam” dedi.
Dostlarımız Yalçın Topçu ve Remzi Çayır organize etti…
Ve Diyarbakır sonrası karayolu ile Şırnak’a kadar uzandık hep birlikte.
En az on kere durduk rastgele.
Kahvehanelere, camilere girdik. Çarşıyı pazarı dolaştık.
Muhsin Yazıcıoğlu ve Kürtler…
Her durakta… Ve Şırnak’ta…
Gecenin bir yarısında…
En az yüz Kürt genci, Muhsin Yazıcıoğlu, birkaç partili…
Ve bir de ben, gazeteci.
•
Ayarlanmamış ziyaretler. Anlık tepkiler.
Dedi ki, Kürt gençlerinden biri; “Siz bizi sevmiyorsunuz!..”
Diğeri; “Sevseydiniz, Ankara’ya Kürtlerin kötü insanlar olmadığını bilirdiniz..”
“Sevseydiniz… Bizi işsiz, aşsız, eğitimsiz bırakmazdınız!..”
“Sevseydiniz buralara fabrikalar yapardınız!..”
“Sevseydiniz, faili meçhul bırakmazdınız!..”
•
Bunlar söylendi yol boyunca…
Söylendi de…
Gençlerden biri; “Yanlış anlama Muhsin Başkan; sen Müslümansın. Sözümüz sana değil. Senin olduğun yerde gül biter!..” deyince…
En az yüz genç, gecenin bir yarısı, Şırnak sokaklarını alkışlarıyla inletti.
Sonrası… Bir kucaklaşma ki…
Canlı yayın olsaydı da ah, bütün dünya seyretseydi!..
•
Bundan sonra ne olacak… Türkle Kürt kavga mı edecek?..
Bir gün, Allah muhafaza, korkarım!..
Yazıcıoğlu, gençliği “kavgayla” geçmiş bir “Lider” olarak iyice olgunlaşmış; “Kavgaya mani olacak” kıvama gelmişti…
Buluşacak, buluşturacak…
Anlayacak ve anlatacak!..
Şimdi, muhalefet meydanı, ne yazık ki her iki tarafın “çirkin politikacılarına” kaldı.
Türklüğün ve Kürtlüğün kirli istismarcılarına!..
•
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun 12 Eylül öncesi ile sonrası arasında fark var.
Öncesini değerlendirecek değilim; lâkin özellikle 28 Şubat sürecindeki mücadelesi, başbakan yardımcılığından büyük servetlere kadar önüne serilenleri elinin tersi ile itişi…
Ve milletin hedef alan her oluşuma, “risk alarak” karşı çıkışı…
Onu öyle büyüttü ki…
Dün…
Taceddin Dergahı’nın yanı başındaki kabrini çevreleyen
onbinlerce Müslüman arasındaydık.
Dostlar, birbirimize O’nu anlattık.
Ben; O’nunla “rakamlara takılıp kalmamayı öğrendiğimden” bahsettim…
İlle de iktidara gelmek mi?..
İlle de zenginleşmek mi?..
Hayır… Sadece ve sadece “helâl” olanını dilemek.
Olmuyorsa, olanla yetinmek.
Kadir kıymet bilir olmak. Söze sadık olmak.
Kavgayı arzulamamak lâkin edilecekse de göz kırpmamak.
Uzun hesaplar yapmamak; Her dönemin adamı olmamak!..
Bu dönemin adamı da olmamak!..
Fırıldaklaşmamak!..
•
“Bir saniyesine bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz!..”
•
Muhsin Yazıcıoğlu; o 28 Şubat sürecinde önüne atılan tekliflerden herhangi birini kabul etmiş olsaydı…
Bugün, gider miydik O’nu anmaya…
Ve arar mıydık, her geçen gün biraz daha fazla…
•
Bu sevginin bedeli var mı?..
Kabri başında edilen dualara gönül dolusu “Âmin” deyişin karşılığı ne?..
Bazen çıkıp en yüksek tepeye…
Haykırmak istiyorum:
“Değer miiiii!.. Değer mi beeee!..”