Erdoğan-Merkel görüşmesinin arka plânı!
Bazı “olay”lar vardır ki; “yüzey”den bakarsan, “göründüğü şekle” göre hüküm verirsin... Görüntünün “iyi” veya “kötü”lüğüne bakar, fikrini açıklarsın... Ama hiçbir olay, “göründüğü gibi” değildir... Olay hakkında hüküm vermeden önce, “oluş sebepleri”ni de bilmek gerekir... Mesela, dudağınızda bir “uçuk” belirdi, dişiniz “apse” yaptı, yüzünüzde “sivilce” belirdi veya vücudunuzun herhangi bir yerinde “çıban” çıktı... Siz, onlara; “uçuk, apse, sivilce, çıban” der, geçer misiniz?.. Bilirsiniz ki; dudağınızda “uçuk” varsa; ya “çok korkmuş”sunuzdur, ya da “şok” yaşamışsınızdır... Aynı şekilde; dişteki “apse”nin bir “çürük”ten, “sivilce”nin aşırı yağlı yiyeceklerden, “çıban”ın keder ve üzüntüden dolayı vücuttaki “denge”nin bozulmasından kaynaklandığını bilirsiniz... Yani, hiçbir problem, “durduk yerde” çıkmaz... Mutlaka bir “sebebi” ve “arka plânı” vardır...
İşte, “olay”lar da böyledir... Durduk yerde olay çıkmaz... Arkasında bir sebep, bir “birikim” vardır... “Uygun zemin” bulduğunda da, kendini göstermeye başlar...
Meselâ “Kıbrıs” meselesi, meselâ “Ermeni” meselesi, meselâ “İran’a yaptırım” meselesi... Bunların hiçbiri, “bugün ortaya çıkan” meseleler değildir... Hepsinin “arka plânları” vardır...
GERİLİM KONUSU: TÜRK LİSELERİ!
Malûm, Almanya Başbakanı Angela Merkel dün Ankara’ya geldi, Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüştü, sonra da “ortak basın toplantısı” düzenlediler... Yine malûm ki; son yıllarda “Türk-Alman ilişkileri”nde bir “gerilim” yaşanıyor... Bunun iki sebebi var: Merkel, Türkiye’nin “AB’ye tam üye” olması yerine “imtiyazlı ortak” olmasını istiyor... Türkiye ise, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle; “Maç devam ederken kural değişmez” diyerek, Merkel’in teklifine karşı çıkıyor... İkinci sebebi ise, “okullar” meselesi... Merkel, “Almanya’da Türk okulu açılması”na karşı çıkıyor... Erdoğan ise, “Türkiye’deki Alman liseleri”ni gösterip, bir anlamda; “Siz açıyorsunuz da, biz niye açamıyoruz” demeye getiriyor!.
Öyle ya;
Türkiye’de, hem de “142 yıldır” Almanca eğitim veren okullar var... İstanbul Özel Alman Lisesi var, Avusturya Lisesi var, İstanbul Erkek Lisesi var...
Şu hâle bakın;
Türkiye’de, “yok” denecek kadar “Alman” var ve onların “okulları” bulunuyor ama, Almanya’da “3 milyon Türk” yaşadığı halde, “Türk Lisesi” açılmasına izin verilmiyor!.. Dahası, kendileri “üniversite” açmak istiyor ve buna “Beykoz’da 120 dönüm arazi” tahsis edilmek üzere ama, onlar, bir “lise”ye bile tahammül edemiyor!..
Ne yani;
Türkiye “şamaroğlanı” mıdır ki; gelen vursun, giden vursun!.. Yok öyle yağma!..
Her zaman söylerim;
Ortada bir “gerilim” varsa, bu demektir ki; “ipin ucunu tutan iki taraf” vardır... Taraflardan biri “ipin ucu”nu çekerse, “gerilim” çıkar...
Burada “ipi geren” taraf Almanya’dır!..
Evet, “gerilimin kaynağı” Merkel’dir!...
Ama, o da haklı;
Türkiye, bugüne kadar, genellikle “Alman ekolü”nden gelen “Başbakan”lar tarafından yönetildi ve “Almanların talepleri”ne hep boyun eğildi!..
Ama, Türkiye “eski Türkiye” değil!..
Erdoğan da “eski başbakan”lardan değil!..
Nitekim, Erdoğan, “tavizsiz bir duruş” sergileyince, Merkel, eski inadından vazgeçti ve Türk liselerine “yeşil ışık” yakmak zorunda kaldı!..
İRAN’A YAPTIRIMA KARŞIYIZ, ÇÜNKÜ!
Sadece “Türk liseleri” konusunda değil, başka konularda da “dik bir duruş” sergiledi Erdoğan...
Herhalde izlemişsinizdir;
Erdoğan, “ince ince” dokundurdu Merkel’e... Nazik bir şekilde “diplomasi dersi” verdi.
Mesela, “İran’a ambargo” konusunda...
Merkel; “BM’deki oylamada, Türkiye’nin de bizimle ayn paralelde oy kullanmasn isterdik” deyince, Başbakan Erdoğan, gayet nazik bir şekilde; “yaptrmn çare olmadğn” söyleyip, dedi ki;
“Çünkü; yaptrm uygulayan ülkeler, bu yaptrmlar ilk önce kendileri deldi!”
Şu “10 kelimelik cümle”de, öyle “ağr bir eleştiri” ve öyle “ağr bir uyar” vardı ki, bilmem “Merkel’in zekas” bunu anlamaya yetti mi?..
Öyle ya;
Şu anda “İran’a yaptrm” isteyen Merkel’in ülkesi, “İran’la ticareti en yüksek ülke”dir!..
Erdoğan, herhalde bunu hatrlatarak; “İran’a yaptrm uygularsanz, bundan en çok zarar siz görürsünüz” demeye getirdi.
Ve, sanyorum; “10 kelimelik cümle”de, “geçmişe atf” da vard... Öyle ya; “Irak’a ambargo” uygulandğnda da böyle olmuştu.
O günlerde, herkes gibi biz de sormuştuk:
Irak’n elinde olduğu iddia edilen o silahlar kim verdi Saddam’a?..
Saddam’n elinde olduğu iddia edilen ve kimini Hürremşehr’de, kimini Halepçe’de kullandğ ve son yllarn en korkunç katliamn gerçekleştirdiği “hardal gaz”n, “sarin gaz”n ve “tabun gaz”n kim verdi?..
Söyleyin;
Bu katliamlar gerçekleştiren “barşsever”ler, “demokrasi havarileri” kimlerdi?..
Kimdi o;
Halepçe’de olduğu gibi; çocuklarnn üzerine kapanmş vaziyette can veren, bebeğini emzirirken yklp kalan “ana”lar katleden “hardal gaz” ve benzeri “zehir”leri Saddam’a satan?..
Avrupa ve ABD dahil tüm “Bat” değil miydi?..
Hemen söyleyelim;
Saddam’n elinde bulunduğu iddia edilen “kimyasal” ve “biyolojik silah”larn malzemelerini satan “Almanya”dan başkas değildi!..
Şimdi kalkmışlar; “İran’a yaptırım” diyorlar!..
Hem de, “İran’la ticaret” yapan ülkelerin başında “Alman şirketleri” geldiği halde!..
İSRAİL’E NİYE YAPTIRIM YOK?
Erdoğan, bir “ince giydirme” daha yaptı dünkü ortak basın toplantısında... “En isabetli yolun diplomasi olduğuna inanıyoruz” dedikten sonra, isim vermeden İsrail’i hatırlattı Merkel’e!..
Dedi ki;
“Türkiye, bölgemizde nükleer silahların yapılmasına kesinlikle karşıdır ama bölgemizde başka bir ülkede nükleer silah var mı?.. Var!.. Peki ona karşı bugüne kadar yaptırım uygulandı mı?.. Hayır!.. Burada tek fark var; İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na üye olması, diğer ülkenin ise olmaması.”
Merkel’in, buradaki “ince giydirme”yi anlayacak kadar “ince zekâsı” var mıdır, bilmiyorum... Ama varsa, herhalde anlamıştır, “diplomasi”nin tek çıkar yol olduğunu!..
ERMENİ İŞİNİ TARİHÇİLERE BIRAKALIM!
İzleyenler görmüştür, dün “Sözde Ermeni soykırımı” ile ilgili de bir soru soruldu Erdoğan’a...
Erdoğan; ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın önceki gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu’nu arayarak, “ABD Dış İlişkiler Komitesi’nin aldığı karar”dan dolayı “üzüntü”lerini bildirdiğini söyledikten sonra özetle dedi ki;
“Bu işi tarihçilere bırakalım... Bu meselenin çözüm yeri parlamentolar değildir.”
“Türkiye’deki kaçak Ermeniler” meselesi gündeme gelmedi ama, ben “Erdoğan’ın hassasiyeti”ne değinmek istiyorum.
Libya’ya giderken uçakta açıklamıştı.
Bir “Ermeni baba” varmış...
“Kaçak”mış!.. İstanbul’da yaşıyormuş!..
Hükümetten, “çocuğunun tedavisi” için “süresiz ikamet verilmesini” istemiş!..
“Verin” demiş Başbakan!..
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir “insanlık” gösteren Başbakan, “kaçak Ermeniler” konusunda “sürgün”(!) kararı verebilir mi?..
“Soldaş” ve “bazı yandaşlar”ın kulakları çınlasın!..
“Erdoğan’a çakıyorlar” ama; Koçaryan’a hiç sormuyorlar;
“Erdoğan, 2005 yılında size bir mektup yazmış... Bu mektuba, niye hâlâ cevap vermediniz?”
Öyle ya;
“Tek taraflı iyiniyetler”le hiçbir sorun çözülmez... Diğer taraf da elini uzatmalı ki, “gerilim” bitsin!..
ALMANYA’NIN KIBRIS HASSASİYETİ
Meselâ Merkel, dün “Kıbrıs konusunun çözüme kavuşturulmasını” istedi... İki veya üç defa “Kıbrıs” dedi... Israrla “limanların açılmasını” istedi.
Peki, Kıbrıs’a bu duyarlılık neden?..
Çünkü, Alman gemileri “Rum kesimi”ne yanaşıp yüklerini rahatlıkla boşaltıyor... Oradan da “Türk limanları”na gelmek istiyorlar... Tabiî, Türkiye “enayi” değil... Zaten, ortada “anlaşmalar” da var... Haliyle, Alman gemilerine izin verilmiyor...
Merkel’in derdi, işte bu!..
“Rum gemilerine limanlarnz açn” derken, aslnda “Alman gemilerine açn” demek istiyor!.. Tabii; “onlarn analar güzel” ya, annda boyun eğecek Türkiye!..Yok öyle yağma!..Çünkü; Türkiye, eski Türkiye değil!..Zaten, bunu Angela Merkel de anlamş olmal ki; “Türkiye’nin çok değiştiğini, Ankara’nn eski Ankara olmadğn” ifade etmek zorunda kald..
Merkel bunu anladğna göre, öyle umuyorum ki, başkalar da anlayacak...
“Dşardakiler” de anlayacak, “içeridekiler” de!..
=====================
Hani eşitlik, hani adalet?
“Anayasa değişikliği taslağı”na son şekli verildi... Büyük bir ihtimalle; “sürpriz değişiklikler”le birlikte bugün “tasarı” olarak sunulacak Meclis’e...
Tabiî, tartışmalar sürüyor... En çok da; “yargıya müdahale” gündeme geliyor... Meselâ; “parti kapatma” konusunda “Meclis’ten izin alınması” şartı getirilmesi “Yargıya siyasi müdahale” olarak yorumlanıyor.
Başbakan Erdoğan, bir “örnek”le karşı çıkıyor bu görüşe... Diyor ki; “Herhangi bir Yargıtay üyesinin yargılanabilmesi için Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun onayı gerekiyor... Peki, bir partinin kapatma kararında Meclis niye devre dışı kalsın ki?”
Söyleyin, haksız mı Erdoğan?.. Yargıtay “kendi adamına” sahip çıkarken, onu koruyup kollarken, Meclis; “kendi partisine” niye sahip çıkmasın ki?..
Haa, Meclis “partinin yargılanması”na karar verirse, ona da karışılmaz...
Şu hale bakın; “Yargıtay üyesi”ne tanınan hak, “parti”lerden esirgeniyor!.. Bunun adı da “hukuk” ve “demokrasi” oluyor!.. Eee, hani “eşitlik ve adalet” nerede?.. “Anayasa’nın 10. maddesi” nerede?.. Hani, “kimse imtiyazlı değil”di!.. Hani “herkes eşit”ti?..
Demek oluyor ki; “Yargıtay üyeleri, biraz daha eşit!!!”