Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hedefe kilitlenmek…

Hedefe kilitlenmek…

Bilirsiniz: Başarılı insanlar önce hedeflerini belirler, yüreklerini ve beyinlerini hedefe kilitler ve adımlarını o istikamette atarlar.
Yani başarılı olmak için hedef sahibi olmak şarttır.
çünkü hedefi olmayan insanı, hiçbir yol hedefine götürmez!

Hz. âdem ile Havva’nın hedefi, salıverildikleri vahşi dünyada öncelikle hayatta kalmak, sonra tekrar buluşmak ve yola birlikte devam etmekti…
Bunun için çabaladılar, ellerinden geleni yaptılar ve Allah da onları bir birlerine tekrar ikram etti.
Peygamberlerin hayatına baktığınızda apaçık bir şey görürsünüz: Ne yapacaklarını biliyorlar ve önlerine ne çıkarsa çıksın hedeflerine yürümekten vaz geçmiyorlar.
İmkânsızlıklar içinde başarılı olmalarının sebebi budur…
Bizim imkânlar ortasında başarısız olmamızın sebebi ise, çabuk bıkmamız, aleyhimizdeki şartları delil gösterip hemen vazgeçmemizdir.
Peygamberler kararlıydılar, biz kararsızız!
Peygamberler sabırlıydılar, biz sabırsızız!
Peygamberler ihlâslıydılar, biz ihlâssızız!..
Bu yüzden onlar başarılı, biz başarısızız.

Osmanlı Tarihi’ni inşa eden “ebedî âbidelerin örneği peygamberlerdi.
Tıpkı onlar gibi hedefe kilitleniyor ve tüm güçleri, sabırlarıyla hedefe yürüyorlardı.
Ertuğrul Gazi’nin hedefi aşiretten devlet çıkarmaktı…
Fakat mevcut imkânlar buna elverişli değildi. Yine de “devlet” hayalini, imkânlarının artacağı günlere ertelemedi, elinde olanı en iyi şekilde değerlendirdi ve aşireti beylik yaptı.
Onun oğlu Osman Gazi aynı yolda hedefe yürüyüp babasından devraldığı küçücük beyliği devlet burcuna taşıdı.
Orhan Gazi Rumeli’yi fethedip devletinin ikinci ayağını Rumeli toprağına basmalı ve kökleşmek istiyordu. Hedefini “Rumeli’yi fethetmek” şeklinde belirlemişti. Fakat Rumeli’yi fethetmek için ordusunu çanakkale Boğazı’ndan geçirmesi gerekiyordu.
Gemilere ihtiyacı vardı. Fakat Osmanlı Beyliği henüz gemilere sahip değildi.
Orhan Gazi, “Gemilerim yok, elimden bir şey gelmez” diye oturup yakınmadı. “Yoklar”a ve “yokluk”lara teslim olup bekleyeceğine, ağaç kütüklerini asmalarla bir birlerine bağladı, yaptığı ilkel sallara kırkar kişilik silâhlı kuvvet bindirdi, bunları karşı tarafa geçirdi ve o kuvvetlerle Rumeli’yi fethetmeye başladı…
Sultan İkinci Murad’ın hedefi bir “Fatih” yetiştirmekti: Bunun için Ak Şemsüddin başta olmak üzere, devrin en kifayetli, en bilge hocalarını saraya çağırdı ve bir “oğul”dan bir “Fatih” üretti…
Sultan İkinci Mehmed’in hedefi Bizans’tı: Ya alacak, ya da uğruna ölecekti. ölmedi, aldı.
Yavuz Sultan Selim’in hedefi, yere düşen hilafet sancağını yeniden burçlara dikmekti: önce çaldıran, ardından Trabzon Rum İmparatorluğu, nihayet Anadolu birliği ve Mısır Sefer-i Hümâyûnu…
Kader, Yavuz Padişah’ı bu meşakkatlerin içinde pişirdi, olgunlaştırdı ve hakkettiği zaman “halifelik”le ödüllendirdi.
Unutmayın: Ancak şartlara direnirseniz, ödüllendirilmeyi hakkedersiniz…
Ve ancak ödülü hakkettiğinizde ödüllendirilirsiniz!

Başarılı olmak keyiflidir, ama salt bunun için yaşanmaz. Kaldı ki başarılı, ama mutsuz bir sürü insan var dünyada…
öyleyse istediğimiz şey “başarı” değildir…
çünkü başarı, mutlu ve huzurlu olmaya yetmiyor.
öyleyse ne? O neyse bulun ve yılın ilk sayfalarına onu yazın.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi