Ruh bakımı
Bu haftaki kitaplarımız Nesil Yayınları’ndan. Bugün iki eserden söz edeceğim. Her iki eserin yazarı da Metin Karabaşoğlu. Metin Karabaşoğlu, bir söz ustası ve kalem ustası. Her kitabında harika kurgular yapar ve bir kuyumcu titizliğiyle, kelimeleri öyle yerli yerine yerleştirir ki, okumanın ne kadar zevkli olduğunu anlarsınız.
Metin Karabaşoğlu’nun ilk eseri, “Ruh Bakımı” adını taşıyor ve mükemmel tespitlerde bulunmuş. Beden temizliğine verdiğimiz önemi, ruh temizliğine verebilsek, demek ki, yeryüzü cennete dönüşecek. Zaten gerçek cennete de hem beden temizliği hem de ruh temizliğine riayet eden kişiler girebilecek.
Bu yüz yıl, ruh kirleten bir yüzyıl, ama yüzyıl kendi kendisine ruh kirletemeyeceğine göre, bu yüzyılda yaşayan biz insanlar, kendi ruhumuzu kirletince, ruh bakımımızı, beden bakımı kadar güzel yapamayınca, bedeni temiz ama ruhu kirli insanları olarak, “böyle yaşanır” diye öğretiyor ve öğreniyoruz. Yoksa yüzyılın ne suçu var?
Bugün Türkiye’de ve dünyada toplulukların başına bela olan hadiselerin kaynağına bakarsanız, karşınıza, “ruhu kirli” insanların çıktığını görürsünüz. Bunlar maddi temizlikte belki iyidirler, ama manevi temizlikte son derece çirkin ve karmaşık bir vaziyettedirler. çünkü asıl uğraşı alanları ve mücadele ettikleri meseleler, insanların ruhlarını kirletmektir.
“Ruh Bakımı” adlı eserin yazarı şöyle diyor: “Görünene, elle tutulana, elde edilene; yani maddiyata olan ilginin bu kadar yüceltildiği bir çağda, ruhlarımız özüne yabancılaşıyor. İnsanların kendilerini sahip oldukları fiziksel özellikler ve maddi imkânlar ile tarif ettikleri bu çağda, bütün dikkat, bütün itina ‘beden’e ve ‘madde’ye odaklanmış halde. Bizi biz yapan, bizi insan yapan asıl özümüz, ruhumuz ise itinadan mahrum, bakımsızlığa mahkûm.”
Ruh Bakımı, bir açıdan yeni bir kitap. Ama bir açıdan da “özellikle de üslup itibariyle “Camide Dans Var ve Peygamber’in Kardeşleri”nin devamı niteliğinde. Ruh bakımına önem vermek isteyenlerin, bu kitaptan alacağı çok şey olduğunu düşünüyorum. Kanaatim o ki, “Ruh Bakımı” bakımsız bırakıldıkları, ihmal edildikleri bir çağda ruhlarımıza iyi gelecek.
Metin Karabaşoğlu’nun ikinci kitabı ise; “Gece Yürüyüşü” adını taşıyor. “Yeryüzünün sustuğu, gökyüzünün konuştuğu vakitlerdir geceler” diyerek geceyi ve gecenin güzelliklerini ele alan Karabaşoğlu, eseri hakkında şunları söylüyor:
“Dünya siyah yorganını bürünür ve gökyüzü, ayı, yıldızları ve de yıldız kaymaları ile insanoğlunu eşsiz bir şehrayinle karşı karşıya getirir. Gecenin bu deruni boyutu, Resul-ü Ekrem’in hayatında kendisini açıkça hissettirir. Ona gelen ilk namaz emri, gece namazına dairdir ve gece ibadetlerine, hususan geceleri yaşadığı enfüsi ve afaki tefekküre dair birçok sahih rivayet mevcuttur.
Miraç bir gece vakti vuku bulmuştur. Bu eşsiz yolculuk bir gece yürüyüşüyle başlamıştır ve Sidretü’l Münteha’ya, oradan Kab-ı Kavşeyn’e kadar devam etmiştir. Peki, biz muazzam bir âyet olan geceyi okuyabiliyor muyuz?
Yalancı bir gündüze dönüşen gecelerde şehrin ışıkları gecelerimizi karartırken, aydınlık gökyüzündeki o âyetleri tefekkür edebiliyor muyuz? Vahiy nurunun alabildiğine perdelendiği bir ortamda, gecenin nurlu yüzünü görmek için ne yapmalıyız?
Tabiat ve felsefe gecesinden bir çıkış yolu bulabilmek için, ucu sabaha çıkan bir yürüyüş gerek. Ubudiyet miracına giden bir yola başlayabilmek için, önümüzde duran engelleri aşabilmek gerek.”
“Gece Yürüyüşü”, adını Resul’ü Ekrem’in miracının başlangıç kısmından almakla birlikte, esasen böyle bir gece yürüyüşünün notlarını taşıyor.
Evet, her iki eser de peşpeşe okunması gereken kitaplar. Gece yürüyüşünü yapabilmek için önce ruhu temizlemek gerekir. Ruh temizliğine de başlayabilmek için, önce gece yürüyüşüne niyetlenmek lazımdır. Yani peşpeşe niyetlenmek ve bu iki meseleye odaklanmak iyi insan olmak için önemlidir.
Bilgi için: Nesil Yayınları; 0212 - 551 32 25
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.