Ana-baba ve çocuklar
Adını vermek istemeyen bir annenin feryadı:
“Ergenlik çağında bir kız annesiyim. Kızım bugünlerde çok hırçınlaştı. Bana eziyet etmekten adeta zevk alıyor. Sabretmeye çalışıyorum, ama bazen çok yoruyor, ne yapacağımı bilemiyorum. Bu konulara ilginizi kitaplarınızdan bildiğim için sormak istiyorum: Bana ve benim durumumdaki okurlarınıza yardımcı olabilir misiniz?”
Yardımcı olmak isterim, ancak konunun uzmanı değilim. Bu durumda sadece gözlem, bilgi ve tespitlerimi paylaşabilirim okurlarımla. Olsa olsa birkaç da tavsiyem olur belki.
Bilirsiniz; “ergenlik çağı” çocukların belki de en problemli dönemleridir. Bu çağda heyecan doruğa çıkar...
Çocuklarda korku ve tedirginlikten beslenen aşırı bir kızgınlık içinde saldırganlaşma eğilimi artar. Memnuniyetsizlikleri, mutsuzlukları yoğunlaşır. Etraflarını kırıp geçirirler...
Özellikle annelerini üzmekten adeta zevk alırlar...
Çünkü “bu mutsuz dünya”ya gelişlerinden dolayı en çok annelerini sorumlu tutarlar.
Ergenlik çağındaki çocukların anneleri öncelikle sabırtaşı olmak zorundadırlar. Hele kız çocuk anneleri iki kez sabırtaşı olmalıdır: Çünkü kızlar daha duygusal, daha ürkektir.
Çocuklar bu çağda kendilerini aileleriyle yeterince paylaşabilseler pek bir sorun kalmayacaktır, ama annelerin çoğu meşgul, babalar ise sürekli yoğundur!
Üstelik çoğu ailelerde, ilgiyi dengeye getirecek bilgi birikimi de yoktur. Çocuktaki hızlı değişimin sebebini pek çok aile kavrayamaz, kavrayamayınca da çocuklarına yardımcı olamazlar.
Modern hayat, annelere meşguliyet, babalara yoğunluk getirdi. Anne ve baba, “çocuklarına daha iyi bir istikbal” hazırlamak için çırpınırken, çocuklar yalnızlıktan çatlıyor. Altından kalkamadıkları sorunlarla boğuşmaktan yorgun ve yılgın düştüklerinde, hayata karşı isyan bayrağını açıyorlar.
Bu da doğal olarak aileye yansıyor...
Baba, “İşim çok” bahanesiyle evden kaçtığı için de, çocukların tüm derdi annelerin sırtına biniyor. Baş edemiyorlar. Altından kalkamıyorlar. Bu durumda “yetersiz” kaldıklarını düşünüp, çocuklarını kaybedecekleri endişesine kapılıyorlar. Panikliyorlar.
Öte yandan gençler de hayatla baş edemediklerini düşünmeye başlıyor. Tükenip gidecekleri korkusuyla onlar da paniğe kapılıyor...
Haklılar: Çünkü genç kızlığa, ya da delikanlılığa adım attıkları en sorunlu dönemde bile anne-baba desteği alamıyorlar. Özellikle yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın çocukları için hayat daha da zor...
Oralarda tüm ergenlik sorunlarına bir de “yabancılık” ve “dışlanmışlık” ekleniyor.
Ergenlik çağda çocukları olan ailelerin, özellikle de annelerin sabırtaşı olmaları gerektiğini söylemiştim ya, bununla da iş bitmiyor. Her zamankinden daha anlayışlı, daha müşfik, daha sevgi dolu ve sorumlu davranmak ve çocukların her problemine eğilip paylaşmak da gerekiyor.
Çocuklar, en sorunlu çağlarını anne-baba ilgisi, sevgisi, paylaşımı sayesinde en az hasarla atlatabilirler.
Babalara gelince: Çocukların sorunları onları fazla ilgilendirmiyor. Anne, çocuklara ilişkin bir problemden söz etse, ya anneyi, ya da çocukları dövmekle tehdit ederek “babalık görevi”ni yaptığına inanıyor.
Kaçmanın yolu belli: “Ben babayım, eve ekmek getirmek zorundayım, bu yüzden vaktim yok; ama eşim evde, çocukları o yetiştirsin!”
Bu bir kaçamak aslında! İnsan bir kez “anne”, ya da “baba” oldu mu, en büyük sorumluluğu işi değildir. Çocuklarını ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı yetiştirmekten de baba sorumludur...
Bundan hiçbir baba kaçınamaz, kaçınmamalıdır. Aksi taktirde çocuklarını ihmal pahasına kazandığı tüm paraları geri verse, kaybettiği evladını tekrar kazanamayabilir!
Keşke ailelerde büyük anneler, büyük babalar da olsa. Ama “Avrupa gibi” yaşamaya başladığımızdan bu yana yoklar...
Çocuklarımız onların şefkatli yönlendirmelerinden (tabii bilinçli dede ve ninelerin) mahrum büyüyorlar. Bu durum anne-babaların sorumluluklarını arttırıyor.
Tabiatıyla “çekirdek aile”ler (ana, baba ve çocuktan oluşan) çocuklarına daha çok emek vermek, onlarla daha fazla vakit geçirmek zorundadırlar.
Bu konuda el ele vermeleri mecburi: Çünkü anne yahut babadan birinin eksik olması, çocuğun eksik yardım alması demektir...
Bu da çocuğu daha çok kızdıracak, aileden daha fazla uzaklaştıracaktır.
Çocuğu dengede tutmak için anne ve baba el ele emek vermek zorundadır.
•
Ergenlik çağı, aynı zamanda yoğun olarak evden kaçma çağı, hatta bazen (Allah korusun) uyuşturucu ile buluşma çağıdır.
Gençliğe geçiş aşamasında duygu yoğunluğu yaşayan çocuklarımızı böylesi tehlikelerden koruyacak kurum ise aile kurumudur...
Hayatın her türlü tehdidi karşısında çocukları savunacak kurum da aile kurumudur...
Bu bakımdan öncelikle babaların aile kurumuna yeterince eğilmeleri lâzım... Oysa araştırmalar, babanın aile içi sorumluluk almadığını gösteriyor. Bu da, daha önce yayınlanan bir yazımda işlediğim “baba açlığı”nı doğuruyor.
NOT: “Eşim Çocuğum ve Ben” VE “Hayatı Aşkla Yaşamak” isimli kitaplarımda bu konuda bazı ipuçları bulabilirsiniz (tel: 0212 444 24 14).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.