İrfan Gündüz

İrfan Gündüz

Türk-Ermeni ilişkileri...

Türk-Ermeni ilişkileri...

Türklerin XI. yüzyılda Anadolu’ya girmesiyle başlayan Türk-Ermeni ilişkileri, uzun yıllar birlikte barış içinde devam etti. Ermeniler, imparatorluk içinde ekonomik, sosyal ve kültürel sahalarda önemli bir yer edinmiş; mimarlık, sanat, ticâret ve diplomasi gibi alanlarda Osmanlı Devleti’ne önemli hizmetlerde bulunmuşlardı. O kadar ki Ermeniler “tebe’a-ı sâdıka” adıyla anılır olmuşlardı. Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecinde, yabancı devletlerin kışkırtması ve Ermenilerin bağımsız devlet kurma özlemleri yüzünden ilişkiler bozulmuş, dönemin Osmanlı yetkililerinin 1915 yılında bu tehdîde karşı aldıkları sert tedbirler ve “tehcîr politikası”, Türk ve Ermeni toplumları arasında telâfîsi güç kayıplara yol açmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Brest Litovsk Antlaşması (1918) ile, Kafkaslarda başkenti Erivan olan Demokratik Ermeni Cumhûriyeti kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında Ermeni kuvvetlerinin Türk birliklerine karşı yenilmesi üzerine, Demokratik Ermeni Cumhûriyeti ile TBMM arasında Gümrü Antlaşması imzalanmış ve böylece Türkiye ile Ermenistan arasındaki savaş sona ermiştir.(1920) Aynı târihlerde Sovyetler Birliği, Ermenistan’ı ele geçirerek Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kurulmuştur. Sovyetler Birliği’nin parçalanması üzerine 21 Eylül 1991 tarihinde Ermenistan Cumhûriyeti bağımsızlığını îlân etmiştir.
Türkiye, 16 Aralık 1991’de Ermenistan Cumhûriyeti’nin bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri olmuştur. Ancak Ermenistan’ın Dağlık Karabağ Bölgesi’ni işgâl etmesi, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin bozulmasına sebep olmuş ve 1993 yılında Türkiye, Ermenistan’la olan sınır kapılarını insan ve mal trafiğine kapatmıştır. Azerbaycan’la Ermenistan arasında başlayan savaş, 1994 yılında yapılan ateşkes anlaşmasıyla sona ermiştir.
Ermeniler, Ruslar ve İngilizler tarafından her zaman kullanılmış ve İngiltere’nin elinde Rus yayılmacılığına karşı bir ileri karakol gibi kullanılmıştır. İngiltere ve Rusya tarafından târih sahnesine konulan Ermeni sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı Devleti’ni yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısı, sözde Ermeni soykırımı iddiâ ve yalanları da bu politikaların sonucudur!..
Ermenistan, Türkiye’nin 1915 yılındaki Ermeni tehcîrini bir soykırım olarak kabul etmesini talep etmektedir. Türkiye’nin bunları kabul etmemesi ve Ermenistan’ın işgâl altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarını terk etmemesi iki ülkenin diplomatik ilişki kurmasını engellemektedir. Türkiye’nin Azerbaycan’la birlikte Ermenistan’la olan sınırlarını kapatması Ermenistan ekonomisini olumsuz etkilemekte ve Ermenistan bu sınırın yeniden açılmasını istemektedir.
Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik politikası 1992’den beri açıktır. Ermenistan illegal olarak Azerbaycan toprağını işgâl ettiği ve bir milyon Âzerî Türkü kendi topraklarında sefâlet içinde mültecî olarak yaşadığı sürece, iletişim kanalları açık tutulsa bile Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin imkânsız olduğu ortadadır.
Kafkasya’daki politikalarını Azerbaycan üzerinde odaklayan Türkiye için farklı bir tavır doğru değildir. Bu tutum, sâdece Âzerîlerin Türk olmalarından değil, ayrıca Azerbaycan’ın İran ve Rusya ile komşu olması ve sâhip olduğu enerji kaynakları ile Kafkasya’daki stratejik konumundan kaynaklanmaktadır.
Güney Kafkasya bir taraftan Orta Asya’nın giriş kapısı, İpek Yolu’nun geçiş güzergâhı, enerji nakil hatlarının önemli bir koridoru, diğer taraftan ise çok dilli, çok dinli ve etnik yapılı konumuyla hem bir kültürel zenginlik, hem de potansiyel bir çatışma coğrafyasıdır.
Nâdir Şah’ın öldürülmesinden sonra Azerbaycan’da ortaya çıkan Hanlıklar, kendi aralarında siyâsî birlik oluşturamadığından teker teker Rusya’ya teslim olmuşlardır. İran, bölgedeki hâkimiyetini kaybetmemek için Rusya ile yaptığı savaşlarda yenilince, önce Gülistan Antlaşması (1813), ardından da Türkmençay Antlaşması’nı (1828) imzalamıştır. İran, Türkmençay Antlaşması’yla Revan ve Nahçıvan’ın Rusya’nın hâkimiyetine girmesini kabul etmiş ve bu fiilî durum Osmanlı Devleti’ne Edirne Antlaşması’yla (1829) onaylatılmıştır.
Türkmençay Antlaşması ile Azerbaycan Türkleri ikiye bölünmüş olup, bu problem halen güncelliğini korumaktadır. Bu antlaşmalara göre Azerbaycan ve Nahcivan; aradaki yaklaşık 50 km genişliğindeki Laçin-Şuşa Koridoru ile birlikte tek devlet olarak kabul edilmiştir. S.S.C.B’nin Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı işgâli üzerine Stalin, bu koridoru fiilen kapatmış(1944), böylece hem Azerbaycan ile Nahcivan arasındaki bağlantı kesilmiş, hem de Anadolu’nun Türk Dünyâsı ile irtibâtı koparılmış, uluslararası hukûka aykırı olan bu duruma karşı zamanın T.C. Hükümeti’nin sesi soluğu çıkmamıştır.
Ermenistan taktik bir târihî hatâ yaparak bu koridoru içine alan Dağlık Karabağ’ı işgâl etmiştir. AB ülkeleri ile ABD’nin Hazar Havzası’nda yer alan Kazak-Türkmen ve Âzerî doğal gaz ve petrolünü taşımayı düşündüğü Bakü-Erivan-Ceyhan Transit Boru Hattı, Azerbaycan’ın muhâlefeti ile engellenmiş ve buna alternatif olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı devreye sokulmuştur. Uzun ve pahalı bir hat olmasına karşılık, BTC hattı Rusya’nın Gürcistan’a müdâhalesiyle “Enerji arzı güvenliği” açısından riskli bir hat hâline gelmiştir. Bunun üzerine AB ülkeleri ve ABD, Bakü-Erivan-Ceyhan hattını alternatif bir hat olarak hayata geçirme kararı almışlardır.
Her sene dünyâ parlamentolarında temcît pilâvı gibi ısıtılarak gündeme getirilen “Sözde Ermeni Soykırımı” yasa tasarıları askıya alınmış, hem Ermeni Diasporası, hem de Ermenistan iknâ edilerek Türkiye ile protokol imzalanmıştır. Son günlerde gerek ABD’de, gerekse İsveç’te meydana gelen gelişmeler ne olursa olsun, hem Türkiye’nin hem de Azerbaycan’ın elindeki enerji kozu, ABD ve AB ülkelerinin kozundan daha güçlüdür. Şimdiye kadar Diaspora’yı ve Ermenistan’ı Türkiye’ye karşı kullanan güçlerin, yarın Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgâline nasıl kendi elleriyle son verdiklerini hep berâber göreceğiz.
Kafkasya, ABD’nin küresel jeopolitik stratejisi açısından büyük önem taşımaktadır. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’dan oluşan Güney Kafkas ülkeleri, Türkistan coğrafyasına ulaşımı kolaylaştıran, Rusya Federasyonu’nu etkisiz hale getiren ve Doğu ile Batı arasında enerji-ticâret transferinde stratejik geçiş yolu konumuyla ABD’nin Avrasya politikasında oldukça önemli bir bölgedir.
ABD açısından söz konusu bölgenin enerji kaynakları dışındaki diğer özelliği ise, Hazar Denizi üzerinden İran nüfûzunun engellenmesi ve Rusya’nın hâkimiyetinin dengelenmesi açısından bölgenin elverişli konumudur.
Tüm bunlara rağmen enerji kaynakları bakımından zengin rezervlere sahip olan Azerbaycan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı ve Nabucco Projesinin hayata geçirilmesinde anahtar bir ülkedir. Kafkasların kilit ülkesi konumunda olan Azerbaycan aynı zamanda Türkiye’nin diğer Türk Cumhûriyetleriyle ekonomik, siyâsî ve kültürel işbirliğini geliştirmesinde güvenli bir geçiş kapısıdır.
Gerek jeopolitik konumu, gerekse zengin enerji kaynaklarına sâhip olması Azerbaycan için büyük fırsatlar sağlarken, aynı zamanda başta Rusya ve İran gibi güçlü ülkelerle çıkar çatışmalarına sebep olmaktadır. Çünkü enerji 21. yüzyılın en kıt ve en önemli kaynağıdır.
Kafkasya’daki gelişmeleri yakından izleyen ve 2000’li yıllardan sonra komşu ülkeleriyle “sıfır problem” politikasını benimseyen Türkiye, Ermenistan ile olan sorunların aşılmasına yönelik de olumlu adımlar atmaktadır.
Türkiye’nin bölgesel ve küresel işbirliği ve istikrâra katkıda bulunabilmesi için, öncelikle kendi komşularıyla sorunlarını çözmesi gerekir. Türkiye’nin artık tek yönlü ve Avrupa merkezli politikalar izleme yerine, gelecekteki dünya güç dengelerindeki kaymaları da dikkate alarak, doğu, batı, kuzey ve güney tüm istikâmetlerde etkinlik ve çıkar alanlarını artırmaya yönelerek, dış politikada önemli değişim göstermektedir.
Uzun liderlik geleneğine, derin târihî köklere, birikime ve geçmişe sâhip olan Türkiye’nin, 1991 yılında bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya Türk Cumhûriyetleriyle ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi ve “Bir Millet, İki Devlet” yaklaşımını benimsediğimiz Azerbaycan topraklarının barışçı politikalarla işgâlden kurtarılması, Türkiye’nin güvenilirliği, saygınlığı ve bölgesel liderlik rolünün hayâta geçirilmesi için büyük önem taşımaktadır.
Kafkaslardaki istikrar ve işbirliği ortamından en çok yarar sağlayacak ülkelerin başında Ermenistan gelmektedir. Mevcut durumun devam etmesi hâlinde Ermenistan tümden bir çıkmaza girecektir. Ermenistan’ın işgâl ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesine yönelik atacağı adımlar, bölgesel barış ve istikrar için belirleyici olacaktır. Ermenistan’la normalleşme sürecine giren Türkiye’nin Ermenistan üzerindeki etkinliğinin artması Azerbaycan’ın da işini kolaylaştıracaktır.
Azerbaycan’ı bölgedeki yalnızlıktan kurtaran tek ülke, kendisi üzerinde hiçbir gizli emeli olmayan Türkiye’dir. O nedenle Azerbaycan ile Türkiye ilişkilerini yalnızca petrol ve gaz gibi ekonomi temelinde değerlendirmek yanıltıcı olur.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri aslında hiçbir zaman ikili bir ilişki hüviyeti kazanamamıştır. Sürekli üçüncü taraflarca kontrol altına alınarak ve kullanılarak geliştirilmeye çalışılması bu ilişkinin en önemli açmazlarından birisidir. Protokollerin hazırlanması sırasında bile bir kelime nedeniyle nasıl bir ay zaman kaybının ortaya çıktığı, hangi ülkelerin örtülü ya da açık bir şekilde konunun içinde direkt veya dolaylı olarak yer aldığı daha iyi anlaşılmıştır.
ABD’nin diasporanın faâliyetlerini önlemeye yönelik çabaları bu eksende büyük önem taşımaktadır. Çünkü ortak sorunların var olmasında ve çözüm kanallarının zayıflığında diasporanın faaliyetleri ve Karabağ sorunu temel iki kilometre taşıdır.
Sayıları 500.000’e varan Ermeni kökenli Amerikalılar ABD’nin değil, Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmekte ve bir tür saplantı haline getirdikleri Türkiye düşmanlığı onları rasyonel davranmaktan alıkoymaktadır. ABD’de küçük bir etnik azınlık, kendi gündemini ABD devletine empoze ederek, Amerikan dış siyâsetine ipotek koymuş durumdadır.
Bugün AB ülkeleri ve ABD, Kafkasya’da Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan’ı dışlayarak Rusya’nın bölgede en önemli müttefiki olan Ermenileri destekler gözükmekte, dahası bu destek, stratejik önemde pek çok enerji projesinin hayata geçirilmesinin engellenmesi pahasına sürdürülmektedir. Hal böyle olunca ABD, Basra Körfezi’ni kontrol etmek için girdiği Irak işgâlini, Hazar Havzası’ndaki nüfûzunu korumak için başlattığı Afganistan ve Pakistan’daki savaşlarını yeni baştan değerlendirmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Gündüz Arşivi