Odacının mazereti var, müsteşarın yok mu?
İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerde yakın tarihe kadar boşanmanın asla mazereti yoktu. Evlendin mi mezara kadar (İrlanda aynı yasağı devam ettiriyor)...
Katolik kilisesinin bir umdesi olan boşanma yasağını İtalya daha yeni; 1974 yılında halk oylamasına sunarak yasallaştırdı. Bizde ise inanca dayalı olan “kılık kıyafet yasağı” halk oyuna sunulsa kıyametler kopar. Sade kıyametler olsa, kazanlar kalkar.
“Biz değişemezuk, değiştirilemezuk, değiştirilmesi de asla teklif edilemezuk!”
28 Şubat öncesinde elden ele dolaşan bir yazı vardı.
Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nde iken bu yazıyı sanırım Müsteşar sayın Ahmet Kahraman da okumuştur. İbreti alem için okuyan okumayana veriyordu.
Bir astsubayı sorgusuz sualsiz görevden atmanın hazin hikayesi.
Bu astsubayın eşi 10 Kasım törenine iştirak etmemiş.
Etmeyince de eline bir yazı tutuşturmuşlar.
Yazıda özet olarak deniyordu ki:
10 Kasım’a eşinizin iştirak etmeyişine mazeret olarak hastalığını ileri sürüyorsunuz, öylesi bir güne iştirak etmemenin mazereti ancak ölüm olabilir...
Dolayısıyla, 10 Kasım’a eşi iştirak etmeyen bir kimsenin şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri saflarında yer yoktur.
Bu nedenlerle görevinize son verilmiştir...
Alkış...
Ali Suat Ertosun’un, gündem dışı sözlü önergesi görüşülmeye alınacağı sırada Müsteşar sayın Ahmet Kahraman’ın toplantıyı terk etmesi bir tarafa, ertesi gün de toplantıya katılmamış.
Adalet Bakanı sayın Sadullah Ergin, her ne kadar Müsteşar’ın Konya Yunak ilçesinde babası vefat eden Yargıtay üyesi Hüseyin Yıldırım’ın cenazesine gittiğini açıklamışsa da kurul başkanvekili Kadir Özbek’i kesmedi.
Sayın Özbek, meslektaşı için;
“Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunu yapmak durumundayız. Bu durumun sonu ona gidiyor” dedi.
Ve de suç duyurusu yapıldı.
Enteresan bir tablo.
Adalet Bakanlığı müsteşarı iki makas arasında tutsak.
Hem bakanlığın yoğun işleri, hem de kurul...
İki ayağı bir pabuçta...
Birisini çıkarsa kurulun soruşturmasına maruz kalacak, diğerini çıkarsa bakanla ters düşecek.
Müsteşar olmadığıma ilk defa seviniyorum!..
Oh be dünya varmış!
HSYK’nın yerinde olsam Kahraman’ın eline bir yazı tutuştururdum.
Her ne kadar toplantıya katılmama mazereti olarak cenazeyi göstermişseniz de, kurul toplantılarına katılmama mazereti cenaze değil ancak ölüm olabilir. Bu nedenlerle görevinize son verilmiştir. Al bakalım karar mı karar.
Mizahi olarak bu söylediklerim olmaz da, olduğunu kabul etsek ne olur?
Yani HSYK’nın kararı ile bir müsteşarın mesleği elinden alınsa...
Müsteşar hakkını aramak için hangi yola başvurabilir?
Bütün yollar kapalı, yol yok yordam yok...
Kurul kararı doğru da olsa, yanlış da olsa karardır...
Sayın Kanadoğlu ta Van’dan söyleniyor:
“Şimdiki Anayasa Mahkemesi’nin bir tek hukukçu olmayan üyesi var. O da başkan. Yeni değişiklikle şartlar oluşursa 13 hukukçu olmayan kişi mahkemeye üye olabilir. Biz bir ‘keçi’ ile baş edemiyorduk. Şimdi 13 hukukçu olmayan üye ile karşı karşıya kalacağız.”
Doğrudur, hakim olmayanın mahkeme kürsüsüne oturmasına ben de karşıyım.
Ama şu var:
Keçinin olmadığı yerlerde koyunlar da Abdurrahman Çelebi oluyor...
Çelebi hukuku!
367 karar sayısını toplantı yeter sayısına sayar, işi bitirirsin.
Veya, ideolojik gözle bakılan kılık kıyafetle ilgili dosyaları yıllardır beklemekte olan vatandaşın önüne çeker, çıkarsın işin içerisinden.
Görülüyor ki çokça aksaklıklar var...
Elin Avrupa’sı boşanma olayını referanduma götürüyor, bizimkiler referanduma gidecek anayasa taslağından korkuyorlar.
Halktan korkuyorlar.
Sayın Eminağaoğlu, iktidarın kendi hukukunu ve yargısını oluşturmaya çalıştığını aynı toplantıda söyleyince sormadan edemeyeceğim.
AK Parti kendi hukukunu ve de yargısını oluşturmaya çalışıyorsa hali hazırdaki kimin?
Öyle ya, birilerine ait ki, alacaklar, kendilerine mal edecekler...
O yüzden direniyorlar.
Devran elden çıkmasın diye vermiyorlar.
Ama bu halk, eninde sonunda çekip alacak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.