TRT Genel Müdürüne derim ki
Sayın Genel Müdür
TRT İstanbul Televizyonu, Nevruz Bayramı dolayısıyla, 21 Martta hazırladığı programa, konuşmacı olarak beni de davet etti. Söze başlarken dedim ki:
-Ben Türk Cumhuriyetlerine on defa gidip geldim. Türk Cumhuriyetlerini anlatan yüz bir TV programı hazırladım. O programların altmış altısı devlet televizyonumuzdan yayınlandı.
Türkiye’de, Nevruz üzerine yapılan ilk programı, arkadaşım Mehmet Ali Özpolat’la birlikte hazırladık. Nevruz, bütün Türk cumhuriyetlerinin ortak bayramı.
Nevruz, milletimizin 3500 yıllık en eski bayramlarından biri. Nevruz’un Farsça bir kelime olduğu doğru. Benim Bülent ismim de Farsça’dır. Ama ben Fars değilim, Türk’üm. Biz, Türkiye Türkleri olarak Nevruz kelimesini kullanıyoruz. Ama Türkistan’daki soydaşlarımız ona: Yengi Kün, veya Ulustın uluv künü, Uluv kün, Cılbaşı, Gılbaşı, Cılgayak diyorlar. Yalnız Azerbaycan ve Balkan Türkleri, ağızlarını bizim gibi açıyorlar.
Anadolu’da, Selçuklu ve Osmanlı asırlarında da, Nevruz şenlikleri yapıldı. Nevruziyeler yazıldı. Padişahlarımıza, devlet büyüklerimize, baş harfleri (s) olan yedi çeşit yiyecek macunlar sunuldu. (su-süt-susam-salep-safran-sarımsak-simit gibi yiyeceklerden)
Selçukluda, Osmanlıda, Cumhuriyette, 21 Mart, mâlî yılın başlangıcı idi. Cumhuriyet devrimizde, 1926 yılına kadar Nevruz Şenlikleri resmen kutlanıyordu. Hâkimiyet-i Milliye, İkdam, Yeni Gün gazetelerinde Nevruz şenlikleriyle ilgili haberler ve resimler var. Ancak, çok yanlış bir Batılılaşmak anlayışı yüzünden Nevruz Şenlikleri yerine 1 Mayıs Bahar Bayramları kondu.
Sarı-kırmızı-yeşil renkli bayraklar da, Selçuklu ve Osmanlı bayraklarıdır. Asılları Topkapı sarayındadır. Prof. Osman Turan, Selçuklu tarihinde, 100 bin kişilik ordularının sarı-kırmızı-yeşil bayraklarla yürüdüklerini yazmaktadır.
Prof. Reşat Genç de, Prof. Sadık Kemal Tural da, sarı-kırmızı-yeşil renkli bayrakların, eski Selçuklu ve Osmanlı bayrakları olduğunu (resimleriyle birlikte) kitaplarında göstermişlerdir.
Sayın Genel Müdür, ben, bu tespitlerimi 21 Martta, İstanbul Televizyonunun canlı yayınında söyleyince konuşmamı derhal kestiler. Araya çeşitli reklamlar sokarak beni yayından çıkardılar. Halbuki, daha söyleyeceklerim vardı.
TRT programcılarının bu tavrı, dehşet verici bir cehaletin ve gafletin ifadesidir. Bir milletin devlet televizyonunda çalışanlar bile, kendi tarihinden, geleneklerinden, göreneklerinden kopmuşsa, tehlike kapıda demektir. Anlaşılıyor ki, Türkiye’de, önce Türk açılımı yapmak lazımdır. Çünkü Türk’ün dünü ve bugünü, Türk’ün fazileti ve çilesi... bütün özellikleriyle ortaya konulmazsa, Türk’ün güzellikleri yaşatılmazsa, diğer açılımlar, yüzümüzü güldürmeyecektir. Türk’ün ruh kökünden kopan ve başka topluluklar karşısında apışıp kalan kimseler, bütün cehaletleri ve ayıpları utandıracak ölçüde yeni cehaletler ve ayıplar kumkumasıdır. Yazıklar olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.