Zenginiz, ama zor geçiniyoruz
Çocukluğumuzda, büyüklerimizden duyduğumuz cümlelerden biri de “bereket kalktı” şeklindeki serzenişler olurdu. Her fırsatta israfın kötü olduğu ve nimetlere hürmet etmek gerektiği söylenirdi. Aradan yıllar geçince bu ikazların ve serzenişlerin ne kadar haklı sözler olduğunu bir defa daha anlıyoruz.
Herkesin kabul edeceği gibi, büyük çoğunluk babalarımızdan ve dedelerimizden daha zenginiz. 10 yıl önce ‘zarurî ihtiyaç’ olarak görülmeyen pek çok eşya, artık zarurî eşya listesine ilave edilmiş durumda. Ve bizler, bu listeleri tamamladığımız halde yine mutlu ve huzurlu olamıyoruz.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yayımladığı “Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2009” verilerine göre, vatandaşların yüzde 36’sı geliriyle “zor”, yüzde 16,9’u ise “çok zor” geçindiğini ifade etmiş. Kazancıyla ihtiyaçlarını “orta düzeyde” karşıladığını belirtenlerin oranı yüzde 35,5 iken, hane halklarının yüzde 10’u “kolay” geçindiğini dile getirmiş. Aylık gelirlerinin hane halkı ihtiyaçlarını “çok kolay” karşıladığını söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 1,6 düzeyinde kalmış. (AA, 5 Nisan 2010)
Rakamlara bakınca, vatandaşın yüzde 50’den fazlası elde ettiği gelirle ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamıyor ve ‘zor’ geçindiğini ifade ediyor. ‘Zor geçinenler’in sayısı belki de daha fazladır. Ama asıl dikkat çeken ihtiyaçlarını ‘çok kolay’ karşılayanların ancak yüzde 1.6 nisbetinde kalmış olması. “Büyük Türkiye” olmakla övünüyoruz, ama rakamlar bunu doğrulamıyor.
Başta da ifade etmeye çalıştık; bunun tek sebebi elimize az para geçmemesi değil. Aksine, medeniyetin dayatması ve görenek belâsıyla ‘ihtiyaç listemizi’ alabildiğine kabartmış durumdayız. Asgarî ücret alanların her hâl ve şart altında geçinmesi gerçekten zor, ama bugünkü şartlarda asgari ücretin 3 ya da 4 katı ücret aldığı halde ‘çok zor geçinen’ kişiler de var. Bu bakımdan, parayı harcamak, kazanmaktan daha az zor değil...
Türkiye’yi idare edenlerin unuttuğu bir nokta daha var: İhtiyaçlarını ‘çok kolay’ karşılayanlar ile ‘çok zor’ karşılayanlar arasındaki uçurum ancak ‘zekât köprüsü’ ile kapanabilir. Şu da var ki, bu konuda milletimize yeteri kadar bilgi verilemiyor. İslâmın bazı emirlerini bilip yaptığı halde, zekât emrinden habersiz ‘zengin’lerimiz bile var. Bu konuda gerekli hassayet gösterilse ve zenginlerimiz fakirlere olan ‘borç’larını ödese belki de ‘çok zor geçinenler’in sayısı ve nisbeti azalacak.
Hakikatte zekât, zenginlerin verip vermemekte serbest olduğu bir şey değil. Aksine o paralar fakirlerin hakkı ve zenginlerin borcudur. Hiç bir zengin borcunu ödemekten geri kalamaz ve kalmamalı.
Gerçi Diyanet İşleri Başkanlığı zaman zaman bu hususta hutbe ve açıklamalar yapıyor, ama demek ki yeterli değil. İnsanlarımızın ve kamuoyunun bu konuda daha fazla bilgilendirilmeye ihtiyacı var. Zekât vermeyi ve yardım etmeyi sadece Ramazan ve Kurban Bayramlarıyla sınırlı tutmamak da lâzım. Çünkü fakiri sevindirmek her gün mümkün...
İnanın, fakirler ve zenginler arasında ‘zekât’ köprüsü tam anlamıyla tesis edilebilse Türkiye huzura ve sükûna kavuşur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.