Gerçek İle Sahtesini Ayırmak
Yeryüzünde Allah tealayı bilme, sevme, sayma için, yani O'na kulluk için varız. Bunun yolunu yordamını bize din öğretir.
Allah katında yegane geçerli din, İslamdır. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar, -hepsine salat, hepsine selam- bütün peygamberler, İslam dinini tebliğ etmişlerdir.
Son peygamber (sav) ile din, en son ve en olgun şeklini almış ve Allah’ın en güzel bir nimeti olarak tamamlanmıştır. Artık Allah’ın mükemmel yarattığı kainatta, mükemmel yarattığı insanın sıhhat ve saadeti, yine mükemmel yarattığı İslam'ı yaşamak ile mümkün olacaktır. Bu üç mükemmelin bir araya gelmesinden saadet, bir veya ikisinin ayrı düşmesinde ise felaket vardır. Tarihi tecrübe de buna şahittir.
Peygamberden sonra, İslam'ın öğretilmesi, uygulanması, korunması ve yayılması için gerekenin yapılması görevi, öncelikle alimlere verilmiştir.
İslam devletlerinde idareciler, en yetkin, en ehil alimlerden seçildiği sürece işler iyi gitmiş, ümmetin menfaat ve maslahatı güzel bir sistem dahilinde gerçekleştirilmiştir.
İdare ile ilmin koptuğu, bir başka ifade ile idareciler ve onların müşteşarları alimlerden olmadığı zamanlarda da, acılar, ızdıraplar, yokluklar yaşanmış, yolsuzluklar, haksızlıklar, zulümler baş göstermiş ve böylece bir çok devletler tarihe gömülmüşlerdir.
Bizim zamanımız ise bir başka felaket!.. İslam; devletini ve riyasetini, ümmet de birlik ve beraberliğini kaybetmiş. Siyasî, hukukî, idarî, iktisadi, eğitim ve kültür hayatımız tamamen İslam dışı bir yapılanma arzediyor. İslam coğrafyasında korkunç bir işgal, görünmez bir işgal, kültürel bir işgal, yani yepyeni bir emperyalizm, “batıcılık, çağdaşlık, aydınlık, modernlik” kılıfları altında, iliklerimizle birlikte imanımızı da sömürmekte...
Bu coğrafyadaki zalim, zorba ve baskıcı sistemler, sömürünün devamı için cehaleti körüklemektedirler. İslam'ın bilinmemesinden medet ummaktadırlar.
Biliyorlar ki İslam zulme, sömürüye, görünür görünmez işgallere karşıdır. Biliyorlar ki İslam, kendinden başka bir din, bir yaşama biçimi istemez. Biliyorlar ki İslam bilinirse, yaşanmak istenecektir. Yaşamak isteyenler ise, zalim sistemlerin yasak duvarlarıyla karşılaşacaklardır.
Oysa bu karşılaşma İslam dışı sistemler için yok oluşun başlangıcıdır. Çünkü şuurlu müslümanlar, İslamdan vaz geçmeyeceklerdir. Aslında Olmaması gereken, “insan haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne” sözde ve kağıt üstünde evet dese de uygulamada asla evet demeyen zalim, baskıcı, dayatmacı, jakoben sistemlerdir.
İşte bunu bilen zalim, zorba, baskıcı ve totaliter sistemler, İslam'ı insanlardan ayıracak olan cehaletten medet ummaktadırlar. Ama bütün bunları yaparken, Müslümanlardan korktukları için, aslında “İslam’a düşman olduklarını” bir kere olsun açıktan ilan etmemişlerdir. Bu yönüyle de fevkalade “takiyyeci”, fevkalade “iki yüzlü”, fevkalade “çifte standartlı”, bir başka ifade ile fevkalade “münafık”dırlar
Bu yüzden onlara göre muhakkak yapılması gereken, bir yandan okulları İslam'a kapatırken, bir yandan da sosyal hayattan İslamı sürgün etmektir. Bunda başarılı olmanın yegane yolu da, alimlerin tebliğine engel olmak, onları susturmanın yasal zeminini oluşturmaktır. Din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade hürriyeti gibi en temel hak ve hürriyetler çiğnenme pahasına, İslamî tebliğin önüne geçmektir.
Bu engeller küçümsenecek engeller değildir. Eğitim sisteminin İslam'a kapalı oluşundan ötürü zaten az olan alimler, bir de zalim sistemlerin boğucu yasaklarıyla karşılaşınca iyice eziliyor, hele hele gücünü doğrudan sistemden alan okullar, üniversiteler, partiler, parlamento, medya ve daha bir çok kurum ve kuruluşlar karşısında yeterince güçlü çıkamayan cılız sesleri kaybolup gidiyor...
İslamlaşmanın bir başka engeli de, uzlaşmacı ve işbirlikçi kötü alimlerdir. Sistem, kendisiyle işbirliği yapan ve hedeflerini halka İslamî bir kılıfla yutturmaya çalışan alimlere alabildiğine cömert davranmakta, para, makam, ünvan gibi bir çok dünyalıkları altlarına alabildiğe sermektedir.
Böylece bir yandan “alimlere imkanlar sunuyor” propagandasını yaparken, bir taraftan da hakiki alimleri fitneci, aşırı dinci, kökten dinci, fundamalitst, gerici, tutucu, yobaz, örümcek kafalı gibi küçümseyici ifadelerle halkın gözünden düşürmeye çalışmaktadır.
Dün, İslam'ı budayan hareketlere fetva veren, İslam'ı devirenlere dini gerekçeler(!) hazırlayan ve halkın haklı taleplerini engelleyen sözde alimler ne ise, bu gün de batıl ilke ve ideolojileri destekleyen aynı sözde alimlerdir.
Gerçek ile taklidi ayıramamak ayıp olarak yetmez mi bir kişiye Allah aşkına?
www.cemalnar.com