İki Liberman.

İki Liberman.

Saygı ve sevgi sadece insanlara mahsus güzel hasletlerdir. Kimin kime saygı, kimin kime sevgi göstereceği de bellidir. Küçük büyüğe saygı, büyük de küçüğe sevgi gösterir. Saygı aşağıdan yukarıya yükselir, sevgi de yukarıdan aşağıya akar.
Haddini bilmez terörist devlet İsrail’in bir önceki kadın Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, “Türkiye’nin İsrail’e saygılı olmasını bekliyoruz” demişti. Demek ki biz onlara saygı ve hürmet göstermeliymişiz ki onlar da bize sevgi ve şefkat göstersinlerdi.
Tam bir haddini bilmezlik ve haddini aşmazlık olan bu söze rağmen, bizden hiç kimse gereken cevabı vermediği için üzülmüştük...
O günkü Dışişleri Bakanları öyle de şimdiki farklı mı? Ne gezer. Cibilliyetleri aynı olduğu için, şimdiki Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman da haddini aşıyor. Kendilerinin, teröre devlet çapında ara vermeksizin devam etmelerine bakmadan, Sayın Erdoğan hakkında, “Giderek Kaddafi ve Chavez’e dönüşüyor” diyor.
Sayın Başbakan da güzel bir karşılık verdi, “O şahıs benim muhatabım değil” dedi. Ve iş bitti...
Aslında ona verilecek cevap, esas kendisinin neye benzediğini söylemekti, ama uluslararası nezaket buna müsait olmadığı için tabii ki Sayın Başbakan onu söyleyemez. Ama biz şu kadarını söyleyelim:
Liberman’ın kendisi, başka şeye benzemektense keşke Kaddafi ve Chavez’e benzeseydi...
Bir de, Liberman ismi bana başka bir Liberman’ı hatırlatıyor; bir Yahudi kızı olan Suzi Liberman’ı...
Acaba diyorum, İsrail Dışişleri Bakanı Liberman ile Suzi Liberman arasında bir akrabalık var mı?..
Suzi Liberman kim mi? Güzel bir Yahudi kızı. 1918’de Filistin cephesinde savaşan Osmanlı ordusunun, Andan ismindeki bir subayına gönlünü kaptırmış gözükerek onu kandırır ve koynuna girerek ondan çeşitli bilgiler alır.
Ama nasıl? Babasının bile teşvikiyle, tabii ki namusunu vererek...
İsrail’de hâlâ Suzi Libermanlar var mı, şimdiki Suzileri de hâlâ öyle işler için kullanıyorlar mı bilmem. Ama şu haber, İsrail’de şimdi de Suzilerin bulunduğunu ve İsrail devletinin, eski Suzilerin vazifelerini yeni Suzilere yaptırmayı prensip haline getirdiğini gösteriyor gibi. Haber şöyle:
“İsrail, “Geleceğin diplomatlarını yetiştiriyoruz” sloganıyla, değişik ülkelerden diplomatlığa eğilimli yüzlerce üniversite öğrencisini, 16-23 Ağustos tarihleri arasında Telaviv’de ağırlayacak. Hazırlanan davetiyede şu ifadeler yer alıyor:
“Bu etkinliğe katılın. Plaj, geziler ve geceleri zevkli saatlerde buranın tadını çıkartın. Sunduğumuz teşvik; zengin kültürümüz, sahne ve gece hayatıyla, katılımcılara zevkli saatler geçirtilecek.” (Vakit, 11/4/2010)
Değerli okuyucular, bahsettikleri bu zevkli saatlerin Suzi’siz olacağını düşünebilir miyiz? Meğer İsrail’de ne kadar çok Suzi Liberman varmış...
Bizim bahsettiğimiz bir asır önceki güzel ve güzel olduğu kadar da namuslu(!) Yahudi kızı Liberman, Türk subayıyla yaşadığı macerayla ilgili hatıralarını kaleme dökmüş. Hatıralarında, pişmanlıklarını da dile getiriyor ve Osmanlı ordusu hakkında doğruları yazıyor.
Hatıralarında, bir gece öz babasının yatağına gelip -çok affedersiniz- bacaklarını okşarken uyandığını, onun bu hareketinden rahatsız olup dehşete kapıldığını, babasının ise, “Sersem sen anlamazsın” dediğini de anlatıyor.
Cevat Rifat Atilhan’ın, sitayişle tavsiye edilmeye ve okunmaya değer Suzi Liberman isimli eserinin bir bölümü, işte bu Suzi Liberman’ın hatıralarından ibaret.
Suzi Liberman; her gencimizin, her subayımızın, “İsrail Dostluk Gurubu” mensubu iken istifa eden milletvekillerimizin, hatta hepimizin okuyup ibret almamız gereken bir eser. Bu eserin ehemmiyeti taa 1935’lerde fark edilmiş. Fark edilmiş ve 26 Mayıs 1935’de 43783 nolu kararla tam 40.000 (kırk bin) adet basılıp bütün subaylara mutlaka okumaları isteğiyle dağıtılmıştı.
Suzi Liberman’ın maalesef şu anda baskısı yok. Keşke basılsa da biz de köşemizden okuyucularımıza duyursak. Gerçi birileri kitabın tamamını internete taşımış. “Suzi Liberman” yazıp girerseniz birçok sitede görebilirsiniz. İsterseniz oradan da okuyabilirsiniz. Ama kitap olarak elimizin altında bulunması başka olur...
Okunmasını çok çok arzu ettiğim, fakat maalesef piyasada mevcudu bulunmayan iki mühim eser daha var: İğneli Fıçı ve Yahudilikten Niçin Çıktım.
Birincisi, Yahudilerin insanları öldürüp kanını “Hamursuz Bayramı”nda hamur mayasına kattıklarını tarihi hadiselerle anlatıyor. Diğeri de yahudiliği terk eden bir yahudinin ağzından Yahudi ahlâkını anlatıyor.
Tipik bir Yahudi ahlâkı olarak anlattıklarından biri şöyle: (Affınıza sığınarak anlatıyorum.)
İsrail’de bir sahilde bikiniyle yanlarından, -affedersiniz- göğüsleri dik genç bir Yahudi kadını geçmiş. O geçerken biri, “Göğüsleri aslında o kadar dik değildir, sutyende öyle gözüküyor” demiş. Buna çok sinirlenen kadın, göğsünün sutyensiz de dik durduğu hakkında adamla bir kol saatine iddiaya girmiş. Sutyenini sıyırmış, adama elletmiş, gerçekten dik ve sert olduğu anlaşılmış ve kadın iddiayı kazanıp saati almış.
Bu hadise, Yahudilikten Niçin Çıktım kitabının yazarı Maks Frumkin’in, yahudi ahlâkıyla ilgili anlattıklarından sadece biri...
Değerli okuyucular! Bu anlattıklarımız, Siyonist Yahudilere ait olan gerçeklerdir. Siyonist olmayan Yahudiler, İsrail’de azınlıktadır. Türkiye’de yaşayan Yahudi vatandaşlarımız da Siyonist olmayan yahudilerdendir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi