İdeolojik devletlerin açmazları
Başta Sovyetler Birliği (Şimdiki Rusya Federasyonu) olmak üzere, tüm Doğu Bloku ülkelerini, yıllar boyu Lenin ve Stalin gibi ölü önderlere sığınmış liderler yönetmişti…
Mekanizmanın başına geçenler, ölü önderlere sığınıp her istediklerini yapıyorlar, başları ne zaman sıkışsa ölü önderleri gündeme getiriyorlar, gönderme yapıyorlar, kendi hatalı yönetimlerinden kaynaklanan faturaları bile ölü önderlere kesiyorlardı:
“Bunu o istedi!..”
“Buna karşı çıkmak, ona karşı çıkmaktır!..”
Muhaliflerini de soyut bazı kavramları öne çıkararak eziyorlardı. örneğin “burjuva” diye suçluyor, olmazsa “işbirlikçi” ilan ediyor, daha da olmadı mı, “sosyalizm uğruna” kitleleri harcıyorlardı.
Sözüm ona "her şey vatan için"di!
Sistemi koruyup kollamak için titizleniyor, "Yol Gösterici Lenin"in öğretisi istikametinde ülkenin yönetilmesi için çaba harcıyorlardı.
Aslında kendi ideolojilerini koruyor, o ideolojiye dayalı menfaatlerini kolluyorlardı.
Komünist dünyada, dinin tahtına komünizm oturtulmuştu. Halktan, dini hükümler yerine komünist önderlerin hükümlerine itaat etmeleri isteniyordu.
İdeoloji dayatma konusunda yönetim son derece dikkatli, hatta becerikliydi, ama sosyal ve ekonomik alanlar için aynı şeyi söylemek mümkün değildi…
Ekonomi git gide zayıflıyor, sosyal hayat durağanlaşıyordu.
Kısaca söylemek gerekirse, her üç patatesten birini, henüz tezgâha intikal etmeden çürüten ekonomik beceriksizlik tüm hayata hâkimdi…
Sistem ancak gizli polis gücüyle ve sistemin emrinde guguklaşmış hilkat garibesi bir "hukuk" anlayışıyla zar-zor ayakta durabiliyordu…
Tabiî hiçbir milleti korkuyla uzun süre bastırmak mümkün değildir. Resmi propagandanın aksine, komünist blok dışında kalan en kıytırık ülkelerin bile geliştiğini halk görüyor, bunun nedenleri üzerine düşünmeye başlıyordu.
Sonunda ideolojinin gelişmeye engel teşkil ettiğini anladılar.
Gorbaçov bu değişimi ilk fark eden lider oldu. Her değişmenin, gelişmenin ve yenileşmenin karşısına Lenin’in, Stalin’in yıllar önceki şartlarda şekillenmiş tespitlerini çıkaran Yüksek Prezidyum’un tutucu kanadına bir gün şöyle bağırdı:
“Bu devleti, yaşayanlar adına artık ben yönetmek istiyorum!..”
Zaten bir değişiklik yapmaya mecburlardı…
Zira Leninist sistemin artık ayakta duracak gücü kalmamıştı. Bu gidişle her şey gümbür gümbür başlarına çökecek ve herkes bu enkazın altında kalacaktı.
•
“Amerika’nın gücü değişkenliğindedir” diyor bir analizci…
Değişebilen güç, değişmezliği ideolojik temel yapan gücü alt etti: Sovyetler Birliği’nin dağılmasının özet hikâyesi budur…
Bu hikâyeyi, isteyen istediği yere uyarlamakta da özgürdür.
•
Mahiyeti ne olursa olsun, ne kadar “masum” gerekçeler üstüne oturursa otursun, ideoloji, başta demokrasi olmak üzere, her türlü hürriyetin ve insan haklarının baş düşmanıdır.
İnsan, İlâhî vasfı (Peygamberlik gibi..) olmayan başka bir insanın (yahut insanların) yıllar önce söylediği sözü, öngördüğü fikri, zaman içinde gerçekleşen değişimi dikkate almadan tekrarlayıp savunmak mecburiyetinde bırakılır.
O zaman da, yapılanma, dünyadaki genel değişimin dışına düşer, çağdışı kalır…
Kendini bile taşıyamaz.
Başta Sovyetler Birliği olmak üzere bütün Doğu Bloku’nun başına gelen “felâket” işte budur…
Ama bu “felâket”ten “saadet” çıkmıştır!
Doğu Bloku ülkeleri, kısa bir şaşkınlık döneminin sonrasında, hızla ideolojik saplantılardan kurtulmuş, çağdaş dinamikler üzerine kendilerini yeniden inşa etmeyi başarmışlardır.
Rusya ve çin (çin, Mao’nun ölümünden sonra piyasa ekonomisine geçti ve tüm dünya ekonomilerine meydan okuyan bir tekstil devine dönüştü) dahil, bütün eski komünist ülkeler dünden çok daha iyi durumdadırlar…
çoğu ekonomisini yoluna koymuş, yarı sömürge (Rusya sömürgesi) olmaktan kurtulmuş, Avrupa Birliği'ne dahi girmiştir.
Biz mi?..
çok iyiyiz maşallah!..
"Kedi, yavrusunu yemeye karar verince, fareye benzetirmiş" hesabı, "şeriat" adını verdiğimiz dine her gün saldırmakla, her gün laikliğe uzanan elleri kırıp dilleri koparmakla, soyut kavramlar uğruna somut varlıkları (partileri) diri diri gömerek memleketi batırmak suretiyle kurtarmakla vakit geçiriyoruz.
Kolay gelsin bakalım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.