Kalkınma Ajansları
İthal malı yeni bir örgütlenme...
Merkezi yönetime bağlı olmadan yerinden yönetim biçimi.
Valilik, Özel İdare, belediye gibi devlet kuruluşlarını yatırım ve de teşvik konularında bir nevi baypas ederek öne çıkan bir kuruluş.
Özel İdare Genel Sekreterliğini kurduk, yetmedi, bu sefer Kalkınma Ajansı Genel Sekreterliği geldi gündeme. Amaç, ülkeyi bir an önce geri kalmışlıktan kurtarmak...
Kalkınma Ajansının başlıca amacı;
Yerel yönetimlerin planlama çalışmalarına teknik destek sağlamak, Ajansa tahsis edilen kaynakları, bölge planı ve programlarına uygun olarak kullanmak.
Avrupa ülkelerinde madem var, bizde neden yok?
Biraz da anlayış bu...
5449 sayılı yasa ile 26 bölgede varlığını bulan bu yeniliğin bazı maddelerinin iptali için açılan davayı Anayasa Mahkemesi ret etti.
Davayı her zaman olduğu gibi CHP açmıştır.
CHP açtığı bu davada hepten haksızdır diyemeyiz.
Çünkü ülkemiz her yönü ile Avrupa ülkelerinden farklı olduğundan, oradakileri buraya taşıdığımızda istenilen sonucun alınamadığı tarihi bir vakıa. Ama olaya CHP bu noktadan bakmamıştır, “Madem iktidar yapıyor, ben de bozarım” zihniyeti...
Kalkınma Ajanslarında benzer kaygıları sadece ben değil, birçok uzman da taşımaktadır.
Müspet bakmak elbette ki güzel bir olaydır, ama yapılan gözlemler, sonucun kâr yerine zarar getireceği sinyallerini veriyorsa, bu konuda susmanın bir anlamı yok.
Düşüneceğiz, tartışacağız, anlaşacağız...
Daha doğrusu eleştirme kültürümüzü kullanacağız...
Kalkınma Ajansları yasasını incelediğimde proje ve de planlı yöresel kalkınma açısından gerçekten ideal bir anlayışın mahsulü olduğu görüntüsünü vermekle birlikte, uygulamada ciddi aksaklıların çıkacağını da düşünüyorum.
Öncelikle ülkemizi saran politika hastalığı bu tip bir kuruluşun baş sorunu olacaktır.
Çünkü, şehirlerarası siyasi ve de hemşehrilik çekişmelerinin en berrak bir şekilde bu ajanslara taşınacağını düşünüyorum. Üç il bir arada, üçünün de kalkınma sorunlarına projeler bazında yardımcı ve teşvikçi olmanın yanı sıra, tahsisatlardan hangisinin öncülük kapacağı bir problem olacak.
Ajansın en yetkili organı kalkınma kuruludur.
Kalkınma kurulunda görevlendirilecek kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim ve sivil toplum kuruluşları temsilci sayıları 100 kişiyi geçemeyecektir. En yetkili 100 kişi bir arada nasıl çalışabilecekse? Özellikle sivil toplum kuruluşları dediğimiz dernekler... Kalkınma gibi ciddi bir konuda söz sahibi olmaları yerine politik hesaplar peşinde koşacakları bir vakıa.
Yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı olabileceklerini düşünüyorum.
İcra organı ise yönetim kuruludur.
Yönetim kurulu vali, belediye başkanı, sanayi odası başkanı, ticaret odası başkanı ile Kalkınma Kurulu tarafından seçilecek üç özel kesim ve/veya sivil toplum kuruluşu temsilcisi, birden fazla ilden oluşan bölgelerdeki illerde; ticaret ve sanayi odalarının ayrı ayrı kurulmuş bulunması halinde, Yönetim Kurulunda yer alacak temsilci Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu tarafından belirlenecektir.
Görülüyor ki bu kişiler kalkınma ve de proje bazında uzman değiller, Ajans Genel Sekreterliği’nin sunacağı projeleri bu kişilerin onaylamasının ne kadar sağlıklı olacağı düşünülmemiştir.
Bir başka sorun, yönetim kurulu başkanı ilin valisi, bu yetmiyormuş gibi şimdiye kadar yapılan atamalarda ajans genel sekreterliklerine ya kaymakamlar veya mülkiye başmüfettişleri çoğunlukta atanınca bu sefer ajansın başında iki vali/devlet yetkilisi olmuş oluyor...
Ajansın en çok tartışılan yeri burasıdır.
Oysa ki bu kurum devlet kuruluşu olmak yerine kamu kesimi ile özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek amacıyla kurulmuştur.
Karar organının işi bilen uzmanlar yerine her birisi kendi şehri için kaynak peşinde koşan ünitelerin başkanlarından oluşturulmasının ileride birçok sıkıntıyı beraberinde getireceği açıktır.
Meclis’te ülke sorunları nedeniyle bir odakta uzlaşamayanların bölgesel olarak nasıl uzlaşacakları merak konusu. YARSAV örneğinde olduğu gibi derneğin üyelerinin aynı zamanda derneğin açtığı iptal davalarına hakim olarak bakmaları ne kadar sakıncalı ise Ajansın yönetiminde hem iş sahibi hem söz sahibi kişilerin yer almasının o kadar sakıncalı olacağını düşünüyorum.
Her şeye rağmen yeni bir uygulama.
Avrupa ülkelerinde bu uygulama yeni değildir, çok eskilere dayanmaktadır. Bizde yenidir. Oturtuncaya kadar uzman alanında çokça sorunlar çıkacak karşımıza.
Bu ajansın söz sahipleri işi bilen uzmanlar olmalı.
Zaman içerisinde aksayan yönleri düzeltilir desek de o da her zaman dikiş tutmuyor.
Dışarıdan ithal ettiğimiz yasları bir asırdır yamalıyoruz, yine olmuyor.
Çünkü onlar bizim değildir...
O elbiseler ya dar gelirler, ya çuval gibi...
En doğrusu, dışarıdan görmek ama, biz yine bize uygun olanı yapmak zorundayız.
Umarım bu seferki dikiş tutar da ülke yarar görür. Değilse, kalkınma yerine oyalanıp dururuz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.