Vazifelisiniz Abdurrahman Bey!..
Evet Sayın Başsavcı, sizin iddianame iyice çöktü.
Veli Göçer konutlarından besbeter oldu!..
Büyük geçmiş olsun!..
•
Fatura Müslümanlara kesilsin diye...
Ortalık karışsın diye...
Darbe ortamı oluşsun diye...
“İT”lik olsun diye...
“İT oğlu İT”lik olsun diye...
O karanlık eller...
Kayıtları silmişler!..
•
Haydi bakalım...
Şimdi ne oldu?..
Hiç... Ne olacak?..
TÜBİTAK raporu, Danıştay baskınının perde arkasını ortaya koyacak kamera kayıtlarının “silindiğini” belgeleyince...
Kapatma davası iddianamesi iyice yamuldu.
•
Unutmadınız ya; pek muhterem Abdurrahman Bey;
Belgeleri taaa 20 ay evvel elinize vermiş olmamıza rağmen, hakkında herhangi bir işlem yapıp yapmadığınızın belirsiz olduğu CHP’nin Genel Başkanı, olayın meydana geldiği dakikalarda...
Maktul ve yaralı kanları tütüyor iken...
Yırtık çamaşırdan çıkarcasına...
“Şeriatçılar yaptı”ya getirmişti lafı!..
Ötekiler, meslektaşlarınız, dostlarınız, ahbaplarınız...
Aynı hat üzerindeydi...
Höykürüyorlardı hep bir ağızdan;
“Lâiklik elden ya gidecek, ya gitti!..”
•
Eeee; Abdurrahman Bey...
CHP’nin yurtdışından yardım aldığına dair belgeleri 20 ay boyunca niçin değerlendirmediğinizi canlı yayındaki onlarca kamera önünde sormamız üzerine, kaçmayı tercih eden Sayın Başsavcı...
Siz de... Anayasa Mahkemesi’ne sunduğunuz “AK Parti kapatma davası iddianamesi”nde, Danıştay baskınını parti kapatma davasının “baba” delili olarak ortaya koymuştunuz...
İddianamenizde, “tetikçi” Alparslan Arslan’ın “kökten dinci” olduğu yönündeki bir kısım medya palavrasından hareketle, Vakit’e de en biçimsiz ifadelerle uzanarak neler neler demiştiniz!..
Şimdiiii... Sayın Başsavcı!..
OYAK Güvenlik’in yerleştirdiği kameralardaki “kritik kayıtların” kimler tarafından, hangi amaçla silindiği üzerinde tefekkür etmiş olmalısınız...
Makam sizin; sus-pus da takılabilirsiniz...
Büyüksünüz, öyleyse yetki de sizin;
“İstediğime dava açarım, istediğime açmam... Her şey benim iki dudağım, Google’a dokunan iki parmağım arasında” da diyebilirsiniz...
Gelin böyle yapmayın, üzerinizde emeğim var.
Yıllar yılı dargın olduğunuz yakın akrabalarınızla, dayızadeleriniz “Güner”lerle, bu Allah dostlarıyla barışmanız için ne çabalar sarfettim...
Gittim, rahmetli babanızın, ananızın, kardeşinizin, öbür kardeşinizin mezarlarını ziyaret ettim...
Ne kadar ihmaliniz varsa, bir “dost” olarak telafi etmeye çalıştım.
Ben, sizin için memleketiniz “Suruç”larda deli divane dolaşır; yetmezmiş gibi gelip makamınıza, “Yapma etme, kırma dökme” diye yalvarırken...
Bunca çaba sarfeder, sizi böyle habire habire severken; bu büyük şefkat gösterisinin hatırına, bir isteğimi olsun yerine getirmeyecek misiniz?..
Basit bir talep;
Bu büyük milletten, “özür” dilemeyecek misiniz?..
Hayır suç işlemediniz...
Ancak, kusura bakmayınız ama biraz ayıp ettiniz!..
İstikrarın da, ekonominin de içine...
İçine.. İçine... Haydi neyse!..
•
Bilir misin ki Sayın Başsavcı...
Bizim yeğen, açtığınız davanın sebep olduğu ekonomik sarsıntıdan dolayı işsiz kaldı...
Ne yeğenler, ne yeğenler!..
Şimdi yine şu mesele:
O kamera kayıtları nerede?..
Kimin neresine kaçtı?..
Ve benim çok sevdiğim, habire de üzerine titrediğim sayın Başsavcım... O davayı niye açtı?..
•
Keyif sizin, gün sizin...
Ve kapatma davası iddianamesindeki “Sanıkların (tetikçilerin) son duruşmadaki bu sözleri bile eylemi hangi saiklerle yaptıklarını, laâikliği savunanları ve lâik Cumhuriyet’i bekleyen tehlikeleri göstermeye yeterlidir” lafları da sizin...
Lâkin bu ülke hem sizin, hem de bizim!
Bundan dolayı diyoruz ki; parti kapatmalar iki dudağın ya da otuz iki dudağın arasında olmasın!..
Kimse, kayıtları silinmiş saldırıları, ülkeyi perişan edecek davalarda yanlış yunluş kullanmasın!..
Kullanamasın!..
Biz ülkemizi seviyoruz.
Siz sevmiyor musunuz?..
Madem seviyorsunuz; haydi...
Geçtiğimiz günlerde yaptığınız gibi...
Bir basın toplantısı düzenleyiniz..
Ve “Parti kapatmayı iyice zorlaştıracak düzenlemelere” destek veriniz!..
•
Haykırınız Sayın Başsavcı; “Bu kamera kayıtlarını kimlerin, hangi maksatlarla sildirdiği ortaya çıkmalıdır. Bunu en başta bu rezil saldırıda hayatını kaybeden kardeşim Mustafa Yücel Özbilgin için istiyorum, meslektaşlarım için istiyorum” diye bağırınız!..
Bunu lütfen yapınız...
Ve bir de... Bu büyük milletten özür dileyiniz!..
Sizden sonrakilere, hatalarınızdan ders almalarını tavsiye ediniz!..
İnanın, büyürsünüz... Sizi, daha çok severim!..
Avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlamazsam eğer...
Aha, buraya yazıyorum:
Nâmerdim!..