Tunceli saldırısı
Tunceli Sarıyayla karakoluna yapılan saldırıda dört askerimiz şehit oldu. Geliyorum diyen eylemin üzerinde dikkatle düşünmemiz gerekiyor. Bilgiye dayanmayan yorumlar, aceleci analizler terörün hedeflerine hizmet eder.
Tunceli Saldıray Berkin sorumluluğunda olan bir bölge. Haftalardır bölgede bir hareketliliğin olduğu, PKK-TİKKO koalisyonunun küçük çaplı eylemlerinden belliydi.
Terör mücadelesi bekleyerek, oturarak yapılabilen bir mücadele değil. Nerede ses geliyorsa orada olacak, basılan değil, basan konumunda olacaksınız. Karakollarda oturup düşman bekleyenler avcının önünde av olurlar.
Bir yerde karakol basılabiliyorsa orada Atatürkün deyimiyle sathı müdafaa değil, hattı müdafaa vardır. Karakolu koruyarak vatan müdafaa edilmez.
Saldırı, öncelikle ciddi bir istihbarat zaafı olduğunu akla getiriyor. Haftalardır patlayan mayınlar, sağda solda görülen terörist grupları anlaşılan kimseyi pek ırgalamamış. İstihbaratı dindarları, muhafazakarları takip etmeye özgüllerseniz sonunda olacak olan budur. Bazı askerlerin yıllardır tek iştigal konusu hayali irtica tehlikesi. PKK vuruyor, karakol basıyor, adam kaçırıyor ama askerler irtica peşinde koşuyor. Şehit olan her askerin eğer bir güvenlik ve istihbarat zaafı varsa hesabı mutlaka komutanından sorulmalıdır.
Olayda dikkat çeken ikinci husus, zamanlamadır. Türkiye ne zaman önemli bir hamle yapsa; toplumu derinden sarsan bir terör saldırısına uğruyor. İlk turu tamamlanan Anayasa taslağı iktidarı sallanan bir çok çevreyi rahatsız etti. Türkiyenin güvenliği ön plana çıkaran bir devlet olması demek, bütün demokratik hak ve taleplerin geri plana itilmesi, unutulması demektir. BDP Anayasa değişikliğine karşı. Ergenekon karşı. Cunta artıkları karşı. Kemalist elitler, milleti soyanlar karşı. Karşıtların hepsi bu süreci şu veya bu şekilde durdurmak istiyor. Mecliste bunu başaramayacaklarını anladılar. Geriye meclis dışı yollar kalıyor. Bu noktada PKK'nın devreye girmesi dikkatle not edilmelidir. Çünkü her önemli dönemeçte PKK'nın devreye sokulması bu örgütün aslında neye ve kime hizmet ettiğini gösteriyor. Son birkaç yıldır PKK'nın altına imza attığı eylemlerin PKK'nın görünür hedefleriyle hiçbir alakası yok. Bilakis bu eylemlerin Türkiyenin demokratikleşmesini geciktirdiği, daha insanca bir yaşamı ertelediği kesin. Bu durumda PKK iddia edildiği gibi Kürtlere değil, derin iktidara hizmet ediyor. Yeni bir Türkiyeye karşı statükonun yanında yer alıyor. Ve aslında baştan beri statükonun bir uzantısı olduğunu kendi eylemleriyle ifşa ediyor.
Saldırının bir başka yönü de PKK'nın bu kirli yönüne rağmen daha hala bunun Apo ile alakası olmadığını, eylemi kontrol dışı gruplar yaptığını iddia etmektir. Kanla beslenen terör örgütlerinde kontrol dışı kalabilmek çok zordur. Serden vaz geçmeden kimse merkezin bilgisi dışında eylem yapamaz. Reşadiye saldırısında PKK'nın eylemi geç sahiplenmesi, Öcalanın kem-küm etmesi bazı yanlış analizler yapılmasına sebep oldu. Sanki karşımızda iki PKK var. Biri Kürtlerin hukuku için savaşan temiz(1?) PKK, öteki kontrol dışında olan her türlü ihaleyi almaya hazır taşeron PKK. Bu analizle PKK'nın ekmeğine yağ sürüldüğünü, bir anlamda PKK'nın hem Kürtlerin meşru temsilcisi haline getirilip meşrulaştırıldığını, hem de bu tür kirli eylemlerden tecerrüt edildiğini söylemeye gerek var mı? Yani bu eylemleri Apocuğumun PKK'sı yapmıyor, onun kontrolünden çıkmış serkeş unsurlar yapıyor. Aslında Apocuğumun PKK'sı o kadar kötü de değil. En azından böyle kritik zamanlarda eylem yaparak bizi üzmüyor.(1?) Bu mantık tam da PKK'nın istediği mantıktır. Örgütün tepki çeken eylemlerinden, hiç emek çekmeden içimizdeki bazı ahmaklar sayesinde kurtulmasıdır. Bu eylemleri ne adına olursa olsun PKK yapıyor. Karşımızda iki tane PKK yok, bir tane PKK var. O PKK da zaten budur. Satın alınan, kullanılan, satan, satılan çapul peşinde koşan bir örgüt. Bu gerçeği kabul etmeden yapılan analizler bizi yanlış sonuçlara götürür. Bir Karakol eylemi bir anda yapılmaz. Günlerce süren, takip ve istihbarat çalışmasını gerektirir. Bu süre içinde Örgüt merkezinin haberdar edilmemesi mümkün değildir. İşin Öcalanla ilgili boyutu da ihmal edilmeyecek kadar önemlidir. Zaman zaman hükümetin Apoyu ikinci defa yargılayıp kurtaracağına dair dezenformasyon ve yıpratma maksatlı propagandalar yapılıyor. Apo geçmişte işlediği suçlarla bin defa yargılansa bin defa aynı cezayı alır. Bir defa ceza alan bir daha yargılanmaz mantığı yanlıştır. Bir kişi suç işlemeye devam ediyorsa işlediği yeni suçlardan yargılanmasından daha tabii bir şey olamaz. Öcalan yıllardır örgüte İmralıdan yön veriyor. Avukatları vasıtasıyla verdiği mesajlarla yeni eylemlerin rotasını çiziyor. Kimi tehdit dolu mesajlarından sonra çıkan olaylar Öcalanın suç işlemeye devam ettiğini ve bu yeni suçların azmettiricisi olmaktan yargılanması gerektiğini ortaya koyuyor. Öcalan bugün müebbet hapis mahkumu. Eski TCK ve infaz yasasına ya göre müebbet ceza alanlar 16 yıl hapis yatıp tahliye ediliyorlardı. Öcalan 16 yılı doldurduğunda bu konu da gündeme gelecek serbest bırakılması için kampanyalar başlatılacaktır. Ama yeni suçlardan hüküm giymiş bir Öcalan için böyle bir durum söz konusu olmayacaktır. Onun için Öcalan ile onun mesajını örgüte ulaştırarak kanlı eylemlere çanak tutan Avukatların yargılanması hukukun bir gereği birkaç yıl sonra başlatılacak kampanyalar için de bir ön tedbirdir.
Hülasa, bu eylem kime yaradıysa PKK ona hizmet ediyor. Suçlu veya suçluların da bu minval üzere aranması gerekir.