Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Vakıf Medeniyeti

Vakıf Medeniyeti

2010 İstanbul
Dünya üzerindeki en büyük vakıf şehir İstanbul’dur. Eski sınırlarımız ve yeni sınırlarımız dâhilinde bulunan bütün Osmanlı şehirleri, aslında hep vakıf şehirlerdir. Osmanlı, 700 yıl dünyaya hâkim oluşunu, kurduğu bu vakıflara ve hizmetlerine borçludur.
Vakıf medeniyeti canlı ve cansız varlıklar için bir garantördür. Vakfedilen her türlü emtia emanet hükmündedir ve insanlığa hizmet için verilmiştir. İnsanlığa hizmet için vakfedilen bir eşyaya ihanet ise insanlığa vurulmuş darbe olacağından darbeciler lanetlenmiştir. Bu sebeple vakıf eserler, insan canından aziz bilinmiştir.
Bu yılki Vakıflar Haftası, “Vakıf Medeniyeti 2010 İstanbul” konseptiyle başladı. “Vakıf ve İstanbul” Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt’ın ifadesiyle; “Ezelden ayrılmaz dostlardır. Vakıflar; şehirde bazen bir misafirhanedir yolculara, bazen bir kap sıcak çorba, bazen bir evdir kuşlara, bazen şifadır, en dar zamanda imdada yetişir. Şehirler vakıflarıyla övünürler ve İstanbul hep önde gelir. Asalet ve sadakatte tüm yollar İstanbul’a çıkar.”
Sözü vakıflarla ilgili notlarımla sürdürmek isterdim ama İstanbul’a demirlemişken, Necip Fazıl’ın “Canım İstanbul” şiirini kaydetmeden geçip gitmek olmaz. Arkamızdan atlı kovalamıyor ya, vakıf meselesine tekrar devam ederiz. Şimdi Üstada misafir olalım.
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım; vatanım da vatanım...
İstanbul, İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul!
İstanbul, İstanbul...
…….
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan Türkçe’si bülbül kokan,
İstanbul, İstanbul...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi