Bugün Hıdırellez (Hızır-İlyas)
Sene, “Hızır ve “Kasım günleri” diye ikiye ayrılır. Arada baharlar varsa da Hızır günleri yaz, Kasım günleri de kış başlangıcı olarak kabul edilir.
Hızır günleri 6 Mayıs’ta başlayıp 7 Kasım’da biter ve 186 gün sürer. Kasım günleri ise, 8 Kasım’da başlayıp 5 Mayıs’ta biter ve 179 gün sürer.
Eskiler, “Bir beldede, Kasım günlerinin başlangıcı (8 Kasım) nasıl olursa kış ona göre olur” derlermiş. O gün hava sert olursa o sene kış sert, yumuşak olursa kış da yumuşak geçermiş.
Yaz başlangıcı olan Hıdırellez, Hızır ve İlyas Aleyhisselamların isimlerinin galat olarak yan yana söylenmesidir. İkisinin bir arada söylenmesinin sebebi, kendilerine rûhânî hayat ile kıyamete kadar yaşama izni verilen bu iki mübârek zatın 6 Mayıs’ta buluşmaları rivâyetidir.
Rivâyet şöyle: Hızır ve İlyas Aleyhisselamlar her sene iki defa buluşurlar. Birincisi Hıdırellez günü, ikincisi ise hac günleridir. Hacda buluştuklarında birbirlerini tıraş ederler…
Hızır Aleyhisselam ile İlyas Aleyhisselam, biri denizde diğeri karada mânen vazifeli olup darda kalan Müslümanlara yardım ederler. Bu gerçek dilimize şu sözlerle yansımış:
“Kul daralmayınca Hızır yetişmez” ve “Hızır gibi yetişti” gibi.
Şu mısralar Yunus Emre Hazretleri’ne ait:
Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır dirler.
Meğer Hızır-İlyas ola âb-ı hayat içmiş gibi.
Musa Aleyhisselam ile Hızır Aleyhisselam buluşmuş ve arkadaşlıkları 18 gün sürmüştür. Kehf sûresinin 60 ilâ 82. âyetleri bu buluşmadan bahseder. Âyette her ne kadar Hızır ismi geçmiyorsa da müfessirler bahsedilen zatın Hz. Hızır olduğunu kaydetmektedirler.
Buhârî, Tirmizî, Müsned-i Ahmed gibi hadis kitaplarında ve Taberî, İbn-i Esir gibi tarihlerde Hızır Aleyhisselam hakkında bilgiler vardır.
El-İsâbe, Nefehâtü’l-Üns, Arâisü’l-Mecâlis, Hadîkatü’l-Evliyâ, Mektûbât-ı İmam-ı Rabbânî’de de Hızır Aleyhisselam ile görüşmelerden ve görüşen evliyâ zatlardan bahsedilir.
Hıristiyanların, aslı faslı olmayan, hayâli, uydurma Noel Babaları ve Noel günleri, bizim ise gerçek Hızır ve İlyas Aleyhisselamlarımız ve Hıdırellez günümüz var.
Hıristiyanlar çocuklarını Noel Baba efsanesiyle kandırıyorlar. Güya püsküllü külahı ve kırmızı pantolonuyla gelip çocuklara hediyeler getirirmiş. Noel Baba’nın gelişi(!) de kışın dondurucu soğuk günleridir.
Hıdırellez günü ise, insanın yüzünü ılık ılık rüzgârların okşadığı, pembeli, sarılı, allı-morlu, yemyeşil baharın müjdecisidir. O gün vesilesiyle yâd ettiğimiz zatlar ise, gerçek iki mübârek nurlu Allah dostudur…
Eski Hıdırellezler, şimdi yapıldığı gibi ateş üzerinden atlayarak kutlanmazdı. Aileler o güne bir hafta önceden hazırlanırlar, akraba ve dostlara davetiyeler gönderilirdi. Daha önce hazırlanan süt, yoğurt, pide ve dolma gibi çeşit çeşit yiyeceklerle o gün kırlara çıkar piknik yaparlardı. Bahçesi olanlar bahçelerine çıkar, olmayanlar da kırlara yayılır, olgunluk içinde güzel bir gün geçirilirdi. Ortalık çocuk cıvıltısı ve şenliğinden geçilmezdi.
Herkes, tanıyıp tanımadığına bakmadan piknik komşusuna ikramda bulunurdu. Nişanlı çiftlerin erkek tarafı hazırlık yapıp, kız tarafını Hıdırellez günü pikniğe davet ederdi…
Hıdırellez hele İstanbul’da bir başka olurdu. Çantasını sepetini yiyeceklerle dolduranlar, güzel bir köşede kendine bir yer bulmak için evden çıkardı. Kâğıthâne, Çırpıcı Veliefendi Çayırı, Okmeydanı, Mecidiyeköy, Çamlıca Tepesi, Fikir Tepesi ve Beykoz Çayırı, gidilen belli başlı yerlerdendi…
Cumhuriyetten sonra demokrasiyle de tanışan Türkiye’de, Hıdırellezler de yavaş yavaş unutulup yerini 5 gün önce gelen 1 Mayıslar almaya başladı.
İnsanların birbirlerine ikramlarda bulunduğu, hürmet ettiği, her tarafta emniyet hissedilen şen-şakrak Hıdırellez günleri gitti, yerine insanların tedirgin olduğu, birbirlerinden korktuğu, korkudan bulundukları yeri terk ettiren 1 Mayıslar geldi…
Hıdırellez günü insanlar kırlara çayırlara çıkar, rahat, emniyetli ve neşeli bir bahar günü geçirirdi. Önceleri Bahar Bayramı daha sonra İşçi Bayramı denilen 1 Mayıslarda ise insanlar kırlara değil korkudan şehir dışlarına çıkmaya başladı. Emniyetin yerini korku dağları sardı. Ölüm kol gezer oldu…
Hıdırellezlerde insanlar yakınlarındaki piknik komşularına çocuklarıyla yiyecek gönderirlerdi, 1 Mayıs’ta ise birbirlerine namlularla kurşun göndermeye başladılar.
Hıdırellez günlerinde zihinlerde Hızır ve İlyas Aleyhisselamlar olurdu. Büyükler küçüklere bu iki peygamberden bahsederlerdi. 1 Mayıslarda ise zihinlerde her biri büyük bir dinsiz, işkence, zulüm ve katliâm uzmanı olan Lenin, Stalin ve Mao gibi zâlimler, ellerde ise onların devasa posterleri taşınıyordu…
Hıdırellezlerde ruhlar tazeleniyor ve yeniden diriliyordu, 1 Mayıslar ise ölüm günleri olarak anılıyordu. Devlet ve şahıs mallarına zarar vermek ve insanları tedirgin etmek gibi hadiseler sıradan bir hal kabul edilir hale geldi. Hiç biri Türk ve İslâm büyüğü olmayan meşhur zâlimlerin dev posterleri taşınırken bir ölüm hadisesi yaşanmamışsa, haberler “1 Mayıs olaysız geçti” şeklinde veriliyordu…
Hıdırellezde insanlar emniyet içinde yeşillikler üzerine yayılır, bu rahatlık sadece yemyeşil alanları değil, memleketin her tarafını sarardı. 1 Mayıs ise önceleri “Bahar Bayramı” diye ortaya atıldığı halde hiçbir zaman yeşilliklerde değil asfalt üzerinde yürünerek kutlanırdı. Sonra İşçi Bayramı denildiği halde işçi ve işveren ölümlerinden başka bir işe yaramayan bir gün olup çıktı. Taksim’de insanlara adeta ölüm ve zulüm taksim edildi. Ölenler ölüp gittikleriyle kaldı. Kalanlar ise hâlâ ölen 34 kişinin öldüğü yerde kutlama yapmak için çırpınıyorlar...
Neyin kutlaması ise...