Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Eş aldatmak!..”

“Eş aldatmak!..”

“Eş aldatmanın” değil de “aldatmamanın” ayıp sayıldığı bir yapıdan gelmem, bana “magazin muhabirliği”nin yolunu açmıştı.
Gazeteciliğe 1987 yılında, bu işlerden başladım.
O sıralar, başörtüsü yasağı yeniydi.
Üniversitelerdeki kaynama yeni yeni başlıyordu.
O günkü aklımca bu çağda “Örtünmeyi” yadırgıyordum ama; örtüyü yasaklamayı daha fazla yadırgıyordum.
Sonra sonra...
Zulmün kıvamı arttıkça, “din işlerine” merak saldım.
Şükür günün birinde “jeton” düştü. Değiştim!..
¥
Ergenliğe girişten itibaren bilfiil sürdürdüğüm 15 yıllık lâiklik hayatımda, ne olaylara şahit oldum, ne olaylara...
Bunlardan birini de haber yaptım, o zamanlar çalıştığım gazetede.
Haberin konusu bir “anahtar partisi”ydi.
Ayda bir gün;
Herkes karısını alıyor, bir eve getiriyor...
Orada yeniyor, içiliyor...
Ve programın son faslında da bir çekiliş gerçekleştiriliyor...
Bu “anahtar” çekilişi...
Her erkek, otomobilinin anahtarını bir vazoya atıyor.
Her kadın, elini daldırıp bir anahtar çekiyor.
Hangi kadın hangi adamın anahtarını çektiyse, o gece onunla birlikte oluyor!..
Bazen, kendi kocasının anahtarını çeken oluyor...
Buna da, “büyük şanssızlık” deniyor!..
¥
Bir gelenek bu; birçok romanda bazı ittihatçıların eşlerini “işgalci İngiliz subaylarına” gönderdikleri anlatılır!..
İhalelerin nasıl dağıtılacağını işgalciler belirliyormuş da ondan!..
¥
Bu zihniyet, bilinçsiz olduğum günlerde de ruhuma azap verirdi.
Etrafımdaki sahneler, bu kadar da vahim değildi elbet.
Değildi de...
Kötüydü, kötü!..
¥
Anılar, anılar....
Mesela; “kaçamaklar” zevkle anlatılırdı o zamanlar; çoğu kadın eşinin bir başkasıyla da ilişki halinde olduğunu bilirdi.
Ve hatta; “Amaaan ne olacak; onlar bir günlük, iki günlük. Onlar yolcu, biz hancıyız” muhabbeti bile yapılırdı.
Ben o gün bile o kadınları anlayamazdım.
Zannımca onlar aldatmazlardı; en azından alenen aldatmazlardı!..
Ancak, kocalarının “kirli ilişkilerini” pek de kafaya takmazlardı.
Aralarında “para” kavgası çıkardı da; “uçkur” yüzünden hırlaşma olduğunu hatırlamam!..
¥
Çevremde bu tip insanlar vardı.
Beni de bu tip bir evlilik yapmaya zorladıkları oluyordu; bilinçsiz olduğum halde direndim.
¥
Şimdi; bu kirli kaset işini izlerken...
Aklımdan neler geçiyor neler...
Neye ihtiyacı vardı; eşinde bulamadığı neydi?..
Acaba o da; “Eşini sevebilirsin, başka... Ama, birader, bir çiçekle de yaz olmaz” felsefesiyle mi büyütülmüştü?
Kasetteki eski genel başkanın, “birden fazla evlilik” meselesine şiddetle karşı olduğu ortada.
Acaba, fıtratıyla çatışmanın bedelini mi ödedi?..
Bilinmez.
¥
Muhteremi ve de mağdure hanımefendiyi düşünüyorum...
O da benim “gençlik yıllarımda” tanıdığım kadınlardan mı?..
Yani; “Erkektir yapar, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır!” diye mi düşünür?..
Ya o torunlar; utanç mı duyarlar, gurur mu?..
¥
Peki; CHP’li kadınlar, “Nur”, “Canan”, “Necla”, “Oya”...
Onlar; mağdure hanımefendiyi “birer kadın” olarak hiç mi anlamazlar!..
Onların içleri rahat mıdır acaba?..
Bilirler mi ki şu anda, kocaları nerededir?..
Ne yapmaktadır?..
Kendi kocalarının -da- “küçük kaçamakları” var mıdır?..
Ve bu “küçük kaçamaklar” bir zamanlar çevremdekilerin bana empoze etmeye çalıştıkları gibi “modernliğin” icabı mıdır?..
Yoksa bu hard feministler, kadınlıklarını mı kaybettiler acaba?.. Duyguları mı köreldi?
¥
Başbakan Erdoğan, Atina’ya hareketinden önce; kaset skandalının ardından CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Deniz Baykal’ın mağdur rolü oynadığına dikkat çektikten sonra;
“Eşine ihanet edeni mağdur olarak göremeyiz” dedi ya. Müthiş bir cümle!
Eşine ihanet eden her kim ise; erkek veya kadın fark etmez... Ne mağduru! Zâlimin ta kendisidir!..
¥
Başbakan’ın sözlerinin arasında kaybolup giden bir “dokundurması” da vardı.
Aynen şu:
“Hangi tarafta olursa olsun, hangi düşüncede olursa olsun, kim bunu yapıyorsa, bir defa bunu nasıl olur da mağduriyet içerisine sokabiliriz..”
Evet; burası da çok önemli.
“Hangi tarafta olursa olsun!..”
Ve “hangi düşüncede olursa olsun!..”
Demek ki sadece o taraftakiler değil, herkes ayağını denk almalı. Pis işlerden uzak durmalı!..
¥
Maalesef; bu işlerle uzaktan yakından alâkalı olduklarını düşünemeyeceğimiz bazı zatların da olmadık işler yaptıklarını öğreniyoruz kimi zaman...
Hazmetmekte güçlük çekmemize sebep olacak kadar çok şey biliyoruz; o kadar çok.
Dejenerasyon almış başını gitmiş...
İnsanoğlu, kabahatine kılıf uydurmakta mahir!..
Hangi kesimden olursa olsun.
¥
Hasan Karakaya ağabey dünkü yazısında müthiş bir soruyu gündeme getirmiş:
Bazıları “kendi kasetlerinin de olabileceği” endişesiyle, Baykal’a destek veriyor görünüp, aslında “kendi kasetlerini örtbas gayreti” içine girmiş olabilir (mi?..)
Evet... Bu kuvvetle muhtemel.
Kaset savaşı başladı mı sonu gelmez...
Dejenerasyon da salt bir kesimi etkilemiş değil; çok yaygınlaşmış durumda maalesef! Korkunç bir tablo!.. Felâket!..
¥
Baykal’ın başına gelenden ibret alsın, kim ibret almalıysa!..
Kurtuluş için fırsat bilsin, kim bilmeliyse!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi