Olgunlaşma Yaşına Girdim Tövbe Çağındayım
“Hay gözün kör olmasın Baykal, bir aşk yaşıyor, eline yüzüne bulaştırıyor, ondan sonra da Türkiye’yi arkanda sürüklüyorsun. Döviz ve borsanın dışında herkes etkilendi.”
Eğer olgunlaşma yaşıma girmemiş ve olgunlaşmaya karar vermemiş olsaydım, yazacak ve söyleyecek çok şeyim olurdu. Lakin sessiz, sakin ve sabırlı olmaya söz verdim.
Oturduğu sandalyesi ve iki üç ayda bir alabildiği üç kuruş parasından başka sadece zevklerini tatmin için yazı yazan, yine hayır paralarıyla kurulan televizyon ekranlarını kiminle hoşça vakit geçirmek istiyorsa, onlarla birlikte kullanan, bu işi yapabilmek için de bin bir şaklabanlık ve büyük küçük imtiyazlarla yakasına yapıştığı sponsorların gönülsüz verdiği paralarla geçinen kişi ya da kişilerin, Baykal ile Nesrin’in yaptığına değil de görüntülerinin yayınlandığına ateş püskürmeleri, ne kadar da din ile dünya arasında kaldıklarını gösteriyor.
Elbet bu tiplere bulaşmak istemem, zaten hiç birisini de tanımam, tanımak da istemem. Sadece olgunlaşma yaşımı korumak istiyorum. Sessiz, sakin ve sabırla hareket etmek niyetindeyim. Sükûnetimi koruyacağım ama şunları da kaydetmeliyim.
Müslüman mahallesinde bulunup da inanç limanlarını değiştirmeyenler elbet bir gün yüz yüze bakacaklardır. Böylelerinin Baykal ve Nesrin fantezisi yüzünden birbirine hakaret eden yazıları ve sözleri çok çirkin ve yakışıksızdır. Bu dinden ve bu çevreden çıkmadıkları müddetçe, yarın kimin nerede nasıl karşılaşacağı ve bir araya geleceği belli değildir.
Bu mahallede oldukları sürece, hatta geçici olarak başka mahallelere gitseler bile en azından düğünlerinde, cenazelerinde, başlarına gelebilecek (istenmez ama) bela ve musibetlerde, yine gelip bu mahalleden imdat ve yardım isteyeceklerdir. İşte o zaman kimlerin kime yardım edeceğini yine kimse bilemez.
İnsan dilinin altında gizlidir. Dil kontrol edilmezse bela, kontrol edilirse sefa getirir. Sefayı isteyenler diline hâkim olur, belayı isteyenler Baykal’ın uçkuruna takılır ve günü geldiğinde yıkılır gider. Hatta şimdiden o malum şahıslar, mahallenin ileri gelen akîl adamları tarafından çoktan işaretlenmiş, “Güvenilmeyecek” kişiler listesine alınmışlardır.
Baykal’ın fantezisine sahip çıkmaları yüzünden bundan sonra bu mahallede gelebilecekleri mevkileri zedelediler. Ama karşı mahalleye geçerlerse bir diyeceğimiz olamaz. O zaman da bugün Baykal’ı savundukları gibi savunurlar mı onu da bilemem. Zaten o mahallede Baykal’ın savunacak kişiye ihtiyaç yok, çünkü orada herkes savunmaktadır.
Şu ayrıntıyı da belirtmeliyim. Baykal’ı hiç kınamadım, kınamak da doğru değil. Aşk ve cinsellik kural tanımaz. Kadın ateştir, erkek barut. Ateş ve barut bir araya geldiğinde küçük bir kıvılcım, barutu patlatmaya yeter de artar. Ateş ve barut hallerinden memnun olurken, onlar adına birbirlerini kırıp dökenler, sadece kendi iç ve dış dünyalarını kirletirler.
Baykal’ın ilişkisinin kahyalığına soyunanlar, isteseler de istemeseler de yarın bir şekilde yan yana gelecek ve yolları kesişecektir. Bu mahallede nefes alıp verdikleri müddetçe bir arada olabilecekleri için hiç olmazsa yüzlerine bakacak kadar bir minderlik yerleri olmalı.
Dedim ya olgunlaşma ve tövbe yolundayım. Zaten zor ilerliyorum. Dünyaya değil ahirete hazırlıkla meşgulüm. Yolun yarısını çoktan geçtim. Mezarlığa olan mesafem azaldı. Yarın bana huzur-u mahşerde; “Neden Deniz ve Nesrin’le uğraşmadın” diye sormayacaklar. Üzerimdeki kul haklarından başlayarak hesap soracaklar. Kendimi affettirmenin peşindeyim.
Doğru olmayan bir kıyıda yürüyerek şunu söylemeden edemeyeceğim. Baykal ile Nesrin’in yaşadıklarını normal kabul ederek, mağdur olduklarını düşünenlerin kimisi, Baykal’ın yerinde olmak istedikleri için, kimisi de Nesrin’in yerinde olmak istedikleri için olayı mağduriyet boyutuna taşımaktadırlar.
Meseleyi mağduriyet boyutuna taşıyanların karakter tahlilleri öyle söylüyor. Bu aşk burada bitmez, daha da alevlenecek. En iyisi kırk ölçüp bir biçerek konuşmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.