Kemal Kılıçdaroğlu... “Gandi” mi, “Kukla” mı?
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ilgiyle izliyorum... İlk intibam şu: Bu adam, asla “meydanların adamı” olamaz... Yani, “miting meydanları”nda halkı coşturup da, kitleleri peşinden sürükleyemez... Ne “hitabet” var, ne de “heyecan”... İşin doğrusu, “ölü yüzü”ne benzeyen bir “hareketsizlik” var... Konuştuğu an, “öfkeli” mi, “sevinçli” mi belli değil... “Tek düze bir yüz”e sahip... Hani, birazcık “mimik” olsa, “halet-i ruhiye”sini anlamak mümkün olacak... Ama, “pudralanmış bir ölü yüzü”nden farksız... Kısacası, “tam bir bürokrat!”... Belki “ikinci” veya “üçüncü” adam olabilir ama, asla “birinci adam” olamaz... Bunu da normal karşılıyorum... Öyle ya; adam, ömür boyu “masa”da oturmuş, “üstlerinden emir almaya” alışmış... Yani, hiç “bağımsız” olamamış... Hep, “talimat”la hareket etmiş... Hep, “birilerinin güdümünde” kalmış... Yani hiç “kendisi” olamamış, “inisiyatif” kullanamamış, ömrü boyunca “başkalarının gölgesinde” yaşamış!..
Böyle bir adam, “lider” olamaz... Tamam, CHP’ye “genel başkan” olur ama, “lider” olamaz!..
Çünkü, “lider” dediğin “risk” alır!..
“Lider” dediğin, “kendi” çıkar meydana!..
KILIÇDAROĞLU’NU KİM İTTİ?
“Birilerinin ittirmesiyle sahneye çıkan adam, yine o birilerinin etkisinde kalmaya mahkûmdur... Çünkü o birileri, “diyet istemeye” devam edecektir!..
Hani, meşhur bir fıkra vardır:
Boğulmakta olan bir adam varmış havuzda...
Herkes çırpınışını seyreder, kurtarmak için kılını kıpırdatmazken, içlerinden biri “cump” diye atlamış havuza ve kurtarmış adamı.
Çıkınca da ilk sorusu şu olmuş:
“Beni havuza kim itti ulan?”
Benim nazarımdaki Kemal Kılıçdaroğlu da, işte böyle bir adamdır... Siyaset havuzunda boğulmakta olan CHP’yi kurtarmak için, “kendi isteğiyle” değil, “başkalarının itmesiyle” atlamıştır havuza...
Ama, “yüzme bilmeyen” bir adamı havuza itsen ne yazar, itmesen ne yazar?..
Kabul etmek gerekir ki;
Baykal, “iyi bir yüzücü”ydü...
Ama o bile “Deniz”de boğulduğuna göre, varın Kemal Kılıçdaroğlu’nun akıbetini siz düşünün!..
CHP’DE “DEĞİŞİM” Mİ?.. GÜLDÜRMEYİN!
Ben, en çok “CHP’de değişim” bekleyenlere acıyorum... Hem acıyorum, hem de acı acı gülüyorum...
Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle, CHP’de ne değişecek Allah aşkına?..
“Politbüro” orada dururken ne değişecek?..
Önder Sav denilen adam, “Baykal’ı satma” pahasına Kılıçdaroğlu’na destek verirken, bunun karşılığını “peşin” almadığını mı sanıyorsunuz?..
“CIA ajanlığı” ile, “Brütüs”lükle “arkadan hançerlemek”le ve “kaset olayını tezgâhlamak”la suçlanan bir adam, bu “ağır suçlama”lara rağmen Kılıçdaroğlu’na destek veriyorsa, bunun bir “karşılığı” olmalı değil mi?..
Bu “karşılık” şudur:
Önder Sav, hem “partideki ekibi”ni koruyacak, hem de “ağabey” rolüne soyunup “ip”leri elinde tutacaktır!.. Hiç şüpheniz olmasın, bundan böyle, “örgütün ipi” de, “Kılıçdaroğlu”nun kravatı” da “Önder Sav’ın elinde” olacaktır!..
O halde, “değişim” nerede?..
Hem, bu nasıl “değişim”dir ki;
“Politbüro” yerli yerinde duracak ve üstelik “genel başkan” olacak bir adam “politbüro”nun desteğine ihtiyaç duyacak, sonra da “değişim”den dem vuracak!..
Baştan “politbüroya teslim” olmuşsun bir defa!..
Neyi değiştirecek, kiminle değiştireceksin?..
Sen, “kukla” olmayı baştan kabul etmişsin bir kere... “Kukla”ların “kuklacı”yı değiştirdiği nerede görülmüş ki!..
“Kukla”lar, evet “hareket” ederler, hatta “konuşurlar” da!.. Ama, izleyenlerin seyrettiği “hareket”ler ve duyduğu “konuşma”lar, “kukla”ların kendilerine ait değildir!..
Onu parmaklarında “oynatan” da “kuklacı”dır, harekete uygun “konuşturan” da!..
Şunu söylemeye çalışıyorum;
Kemal Kılıçdaroğlu, 22-23 Mayıs’taki Kurultay’da “CHP Genel Başkanı” bile seçilse; Önder Sav’ların, Hakkı Süha Okay’ların, Haluk Koç’ların, Gürsel Tekin’lerin, Kemal Anadol’ların, Onur Öymen’lerin, yani Deniz Baykal’ın ifadesiyle “Şeytan İttifakı”nın elinde bir “kukla” olmaktan kurtulamayacaktır!..
“Bürokratik hayatı” boyunca, “ip”leri zaten başkalarının elinde bulunan, hep başkalarının “emir ve talimat”larıyla hareket eden Kemal Kılıçdaroğlu, bir defa daha “Önder Sav ve ekibinin güdümüne girmeyi” baştan kabul etmiştir!..
“CHP’de değişim” bekleyenler havasını alır!..
“Vitrin” belki değişir ama “politbüro” orada durduğu sürece, CHP değişmez!..
Özetle ifade edecek olursak;
“Kukla”lar değişir!..
Ama “kuklacı”lar değişmez!..
RAHATINA DÜŞKÜN BİR ADAM!
En başta dedim ya; Kemal Kılıçdaroğlu’ndan belki “ekran adamı” veya “salon adamı” olur. Ama “meydan adamı” olmaz!.. Çünkü Kılıçdaroğlu, “meydan meydan dolaşacak” bir adam değil!..
Bunu, zaten kendisi de söylüyor!..
Malûm, önümüzde bir “referandum süreci” var...
Ardından “seçim sath-ı maili”ne gireceğiz...
“CHP Genel Başkanlığı’na aday” olmuş bir insanın, “meydan meydan” dolaşması ve “CHP’nin görüşü”nü halka anlatması beklenmez mi?..
Ama Kemal Kılıçdaroğlu, önceki akşam konuk olduğu Haberturk’te Fatih Altaylı’nın sorularına cevap verirken diyordu ki;
“81 ili kasaba kasaba, köy köy, kahve kahve dolaşmayı düşünüyorum... Ama haftada bir vilayete gitsek, yılda ancak 52 vilayeti dolaşmış oluruz. Hepsine gitmek biraz zor.”
Dedim ya; adamda “hırs” yok, “heyecan” yok!..
“Gidemem” diyor;
“Her gün bir vilayete gidemem!”
Be adam; “rahatına bu kadar düşkün” isen, niye çıktın bu yola, niye soyundun genel başkanlığa?..
Onu televizyonda izlerken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, son derece “yorucu ve yıpratıcı” gezileri geldi gözlerimin önüne... Malûm, Tayyip Erdoğan, gün oldu “3 vilâyette birden miting” yaptı, “açılış”lar gerçekleştirdi.. Gün oldu “aç ve uykusuz” kaldı...
Hiç unutmam... Niğde ve Aksaray’da düzenlenen mitinglerde konuşurken, biz gazeteciler yakındaki bir lokantada yemek yiyip karnımızı doyurmuştuk... Başbakan Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ise, ancak helikopterle havaalanına giderken, yolda, kuru kuruya bir “pide” yediler, iyi mi?!?..
Demek ki, böyle “lider” olunuyor!..
“Aç” kalacaksın, “uykusuz” kalacaksın, “yorgun” düşeceksin ki, ülkeye bir şeyler kazandırasın!..
Ya, Kılıçdaroğlu ne diyor;
“Haftada bir vilâyet!..”
Oysa Tayyip Erdoğan;
Cuma gününden bu yana, Yunanistan’dı, İzmir’di, Manisa’ydı, İran’dı, Azerbaycan’dı, Gürcistan’dı, İspanya’ydı, Zonguldak’tı derken, 5 günde; “5 ülke” ve “3 vilayet”e gitti, iyi mi?!?..
Ne yani, Erdoğan’ın canı “can” değil mi?..
O da “rahatını” ve “konforunu” düşünseydi, Türkiye bu raddelere gelebilir miydi?..
Gerçi, Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu böyle bir “kıyaslamaya” tabi tutmak bile büyük hata ama, “CHP” söz konusu olunca, aradaki “fark”ın farkedilmesini istedim!..
BU “GANDİ” DE NEREDEN ÇIKTI?
“Rahatına ve konforuna çok düşkün” bir adamı, bir de “Gandi” diye kakalamaya çalışmıyorlar mı, işte ona gülüyorum.
Önceki akşam, Fatih Altaylı soruyordu:
“Gandi Kemal nereden çıktı?”
Cevap veriyordu Kılıçdaroğlu;
“Belediye seçimlerinde Beyoğlu’na indik. Orada bir vatandaşımız söyledi. Orada yapıştı kaldı. Memnunum tabiî... Gandi çok önemli bir siyasi lider. Şiddet kullanmaksızın mücadele verdi ve orada da başarıya ulaştı. Vurdulu-kırdılı sert tartışmaları bırakmamız lazım. Halk seçim sandığında madem ki oy verecek, biz o insanların sorunlarını nasıl çözeceğimizi anlatmamız lazım.”
Malûm, 20. yüzyıla silinmez bir damga vurmuş olan Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi, nihayetinde “pasif bir direnişçi” idi... “Elinde sopası” ve “yollarda yürümesi” ile meşhurdu!.. Evet, yürüdü...
Şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy yürüdü!..
Güneşten yüzü kavrulsa da, ayakları nasır tutsa da, hep yürüdü!.. Sonunda, Hindistan’ı “İngiliz sömürgesi” olmaktan kurtardı.
Ama “zorlama bir benzetme” ile “Gandi” denilen Kılıçdaroğlu’nun, “yollarda yürümeye, meydan meydan dolaşmaya” pek niyeti yok gibi!..
Kaldı ki; bırakın “eylem stratejisi”ni, “tipi” bile benzemiyor Gandi’ye...
Hadi, “benziyor” diyelim;
Kim birine “benziyor” veya “benzetiliyor” ise, o insan, hiçbir zaman “kendisi” olamaz!.. Sürekli, “benzerinin gölgesinde” kalmaya mahkûmdur!.. Kılıçdaroğlu da; ne kadar başarılı olursa olsun, hatta ağzıyla kuş tutsun, hiçbir zaman Gandi’yi aşamayacaktır!
Asla “kendisi” olamayacak, “Gandi’nin gölgesi”nde kalmaktan kurtulamayacaktır!..
Evet, “Çakma Gandi” olarak kalacaktır!..
KUKLALAR, ASLA LİDER OLAMAZ!
Hakkını yemeyelim... “Uçkur düşkünlüğü”nden dolayı ne kadar eleştirirsek eleştirelim, Deniz Baykal, bugüne kadar “hiç kimseye benzemeye” çalışmadı!..
Hep, “kendisi” oldu, “kendisi” kaldı!..
“Kendi şahsına münhasır” bir adamdı!..
Bir “lider”di!..
Ya Kılıçdaroğlu?..
Daha en baştan;
“Deniz Bey’den yararlanmak isteriz... Ben yeni bir siyasetçiyim... Deniz Bey’e gitmemiz bir zorunluluk. Deniz Bey meydanlara çıkarsa bundan gurur duyarım... O kadar birikimi hapsedemez... Ben bunu Deniz Bey’den talep edeceğim.”
Dediğine ve “CHP politbürosunun güdümünde” kalacağı imajı verdiğine göre; “CHP’ye Genel Başkan” olabilir ama asla “lider” olamaz!..
“Lider” dediğin, “adam kullanır!”
Asla “adamlar tarafından kullanılmaz!”
Uzun lâfın kısası;
Kılıçdaroğlu’ndan bir “cacık” olmaz!..
Olsa olsa, “kukla” olur!..
“Kukla”lar da, “değişim” yapamazlar!..
Sadece oynatılırlar... “Hoşça vakit” geçirtirler!.
Kemal Bey’in ikiz kardeşi!
Biliyorsunuz, CHP Genel Başkanlığı’na aday olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir “ikiz kardeşi” var... Adı, Adil Kılıçdaroğlu...
Şu anda Kocaeli’de yaşayan Adil Bey’in “vukuat”ları çok...
Kendisi, aynı zamanda, düne kadar “Demokrat Parti” saflarındaydı... “CHP’nin politikasını beğenmediğini” açıklamış, DP’ye geçmişti... Kemal Kılıçdaroğlu “CHP Genel Başkanlığı”na aday olduğunu açıklayınca, yeniden CHP’ye dönmüş!..
Dün, hem “dönüş”, hem de “kardeşi” ile ilgili olarak ajanslara açıklama yapıp, demiş ki; “İkimiz ilkokulda aynı sınıftaydık. Ben sınıfta kaldım, ağlıyordum, kendisi geldi ve cebindeki bozuk paraları vererek beni teselli etmeye çalıştı... Kendisiyle böyle anılarımız da oldu... Küçükken zaman zaman kavga da ederdik, ancak ben daha iri yapılı olduğum için onun gücü bana pek yetmezdi. Kemal sürekli altta kalır ve ben onu döverdim.”
Ehh, yeniden “CHP’ye döndüğüne” göre, Kemal Bey, onu yine “görür” herhalde...
Ağladığı zaman, “cebine para koyup” teselli eder!..
Vermezse de, dayak yer!.. Eskiden olduğu gibi!..