İnsanlık artık bunaldı
İnsan “Ahsen-i takvim” (güzellikler) üzere yaratılmış “ekmel-i varlık” ve “eşref-i mahlükat”tı. (yaratılmışların en yücesi).
Cennette yaratılmış, kendi hatası sebebiyle Cennet’ten bir süre çıkarılmakla birlikte, tövbe ve pişmanlıklarıyla, tekrar Cennet’e dönmeye aday yapılmıştı. (Hz. âdem ve Havva kıssası)
Kısaca insan, yaradılış hikmetine uygun bir hayat sürmesi şartıyla meleklerin üstündeki derecelere (Bediüzzaman buna â’lâ-yı illiyîn” diyor) çıkabilen muhteşem bir varlıktı.
Bu varlığı yanlış telkinlerle yozlaştırdık, yanlış eğitimle bozduk, yanlış hedeflere yöneltmek suretiyle tükettik…
Kaynağı Allah olan sevgiyi kalbinden söktük, şefkati, merhameti, hoşgörüyü içinden çıkardık…
Bencil, çıkarcı, peşin hükümcü bir canavara dönüştürdük insanı.
Sonuç olarak, insan, dünyadan başka dünya, paradan başka değer tanımaz oldu…
Yeme, içme, uyuma ve üreme kıskacına sıkıştı: Bir anlamda hayvanlaşıp canavarlaştı.
Sonuçta “esfel-i safilin”e (en aşağı noktaya) düştü.
Artık kendisi gibi inanmayanları, kendisi gibi düşünmeyenleri, kendisi gibi giyinmeyenleri yadırgayıp yargılıyor, kendisinden “farklı” bulduklarına hayat hakkı tanımıyordu…
Bu bakış açısıyla Kızılderilileri yok etti…
Bu bakış açısıyla zencileri yıllar boyu köle gibi kullandı…
Aynı bakış açısıyla bugün “kitle imha silahları var” yalanının gölgesinde başka ülkeleri işgal edip halkına işkence uyguluyor!
Tabii bunlar kalıcı sonuç vermeyecek, mazlum milletler işgale rağmen, zulme rağmen, tekniğe rağmen ve işkenceye rağmen ayağa kalkıp kendilerini boğmaya gelenleri boğacaktır!
Filistin de kurtulacaktır!
Irak da kurtulacaktır!
Afganistan da kurtulacaktır!
•
Batılı düşünürler arka arkaya kapitalizm, komünizm ve faşizmi dayadılar: “Bunu beğenmedinse şunu verelim” dercesine, kendi felsefi istikametlerini tüm dünyaya dayattılar.
Ne var ki, Batı’nın uyduruk faşizmi de, komünizmi de arka arkaya çöktü…
Kapitalizm ise kendini sürekli değiştirip dönüştürmekte varlık arıyor… Yine de her yer terör ve savaş. Hayat ölüm kokuyor, insanlar acı çekiyor, mutsuzluk kol geziyor!
Müslümanı, Hıristiyanı, Musevisiyle tüm insanlık âlemi iyice bunaldı: Bunalan insanlığa yeni çözümler lâzım!
Bu arayış bizi doğrudan doğruya Devr-i Saadet’e götürüp, Peygamber-i âlişân Efendimiz’le buluşturur.
çünkü Onun dünyayı şereflendirmesiyle, dünya büyük bir “Yürek İnkılâbı”na sahne oldu. Eski dönem kapandı, yeni bir dönem açıldı.
Kin, nefret ve vahşet’in hükmettiği “eski dönem”e “Devr-i Cehalet”; sevginin, şefkatin, saadetin ve müsamahanın hükmettiği “Yeni Dönem”e ise “Devr-i Saadet” denmeye başlandı...
O gelir gelmez, çağ âdeta ikiye ayrıldı: İnancı, ibadeti, kıyafeti, rengi, dili ve kabilesi (milleti diyelim) sebebiyle insanları ezen, horlayan, aşağılayan “egemen güçler” hızla “eski”rken; kim olursa olsun insanı hayatın merkezine koyup salt “insan” olduğu için “eşref-i mahlükat” (yaratılmışların en yücesi) sayan yeni anlayış, “yeni bir oluş” başlattı.
Yeni “oluş”un temeli sevgi, ilgi, bilgi, şefkat ve hoşgörüydü.
Aslında tâ Hz. âdem’in şeytanla mücadelesinden başlayıp tüm peygamberleri kuşattıktan sonra Peygamber-i âlişân Efendimiz’e kadar gelen “mücadele”nin bir tarafında “sevgi”, öbür tarafında “nefret” vardı: Bu mücadele, sözün tam manasıyla, sevgi ile nefretin yüreklere hâkim olma mücadelesiydi.
Peygamber-i âlişân Efendimiz, hayata sevgiyi hâkim kılmak için gönderildi: Yani O bir “Sevgi Peygamberi”dir…
Bu vasfı o kadar belirgindir ki, ümmetini sürekli olarak hoş görmeye, affetmeye ve sevmeye yönlendirmiştir… Kendisini taşlayanların yanı sıra sevgili amcasını katledenleri de bağışlamış, ağzına hemen hemen hiç beddua almamış, oğlu Hz. İkrime incinmesin diye, öldükten sonra Ebucehil’in aleyhine konuşulmasını dahi yasaklamıştı…
Sürekli tebessüm ederdi: Arkadaşları ittifak halinde, “Onu asık suratla hiç görmedik” şeklinde, gülen yüzüne şahitlik ediyorlardı…
O hayatın tümüyle içinde bir Peygamber’di: çocuklarla oynamaktan zevk alan, hanımlarına şaka yapan, arkadaşlarına ve fikirlerine önem veren, “Allah tarafından seçilmiş insan” olmasına rağmen herkes gibi yaşamayı seçen, bu anlamda zaman zaman acı çeken, aç kalan, yaralanan, incinen bir Peygamber…
Savaşan, didişen dünyayı değiştirmek için Peygamber eksenli yeni bir projeye ihtiyacımız var…
Hepimiz, “Cehalet Asrı”na dönüşen asrımızı “Saadet Asrı”na çeviren yeni bir “Yürek İnkılâbı”nı bekliyoruz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.