Anlatmalısın!
Gazze’ye insanî yardım götüren gemilerin baskına uğraması sonrasında gelişen hadiseler Türkiye’nin ve dünyanın gündemini haklı olarak meşgul etmeye devam ediyor. Hatırlanacağı üzere “Mavi Marmara” gemisine baskın düzenleyen İsrail askerleri, ‘barış gönüllüleri’nden 9’unu şehit etmiş, çok sayıda kişiyi de yaralamıştı.
“Rotamız Filistin, yükümüz insanî yardım” sloganıyla yola çıkan gemilerin apaçık bir ‘korsanlık’la İsrail askerlerince işgal edilmesi, insanların bir kısmının katledilmesi ve bir kısmının da ‘esir’ alınması nefretlerin ‘korsan ülke’ye yönelmesine sebep oldu. Neticede ‘esir’ler Türkiye’ye döndü, cenazeler defnedildi ve hadiseyi bizzat yaşayanlar gördükleri ve yaşadıkları ‘insanlık dışı muâmeleyi’ kamuoyu ile paylaşmaya başladılar.
‘Mavi Marmara’ gemisinde çok sayıda gazeteci de bulunduğu için İsrail’in yaptıkları karanlıkta kalmadı, kalmıyor. Hadise hem ‘canlı yayın’la dünyaya duyuruldu, hem de her ‘şahit’ gördüklerini anlatmayı sürdürüyor. İsrail ordusunun saldırdığı ‘Mavi Marmara’ gemisindeki gazetecilerden Ayşe Sarıoğlu’nun anlattıları tüyler ürperten cinsten. Tahmin ediyoruz ki bu ve benzer şahitlikler, İsrail’in başını bundan sonra hukuk önünde de çok ağrıtacak...
Gazeteci Sarıoğlu, “Nasıl yaralanmışlardı? Neler gördün?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Anlatmalı mıyım sizce?”
“Anlatabilirsen...” sorusu üzerine de şöyle devam etmiş: “Yerlerde beyin parçaları vardı. Bir kafatası kemiği gördüm, beyin parçası gördüm. Bağırsakları dışarı çıkmıştı birinin...” (Taraf, 4 Haziran 2010)
Bu anlatılanları, başka gazetelerde yayınlanan fotoğraflarla da destekliyor. Bunca insanlık dışı muamele karşılıksız kalabilir mi?
Muhtemelen diğer ‘şahit’ler de gördüklerini, duyduklarını kamuoyu ile paylaşacak ve böylece İsrail’in işlediği cinayetler daha iyi bilinecek. Silâhsız insanlara bu derece şiddet uygulayan bir anlayış, Filistin’de yaşayanlara ne yapmaz ki? Zaten elinden gelip de yapmadığı bir zulüm olmadığını geçmiş hadiselerde ortaya koydu. Uluslar arası hukukun ‘kullanılmasını yasak’ladığı silâhları ve bombaları ‘cesaret’le kullandı, Gazze’deki insanların üzerine fosfor bombaları attı. Babasına sığınan çocukları da sıkılmadan kurşuna dizmeyi marifet bildi.
Bütün bunlara rağmen hâlâ bazılarının ‘İsrail muhipliği’ yapması insanı gerçekten üzüyor. Utanmasalar ‘hırsız’ın suçunu ‘ev sahibi’ne yükleyecekler. Meselâ bir ‘yazar’ Türkiye’nin “turizm ülkesi” olduğundan dem vurup “İsrail’i protesto gösterileri imajımızı bozuyor. Bunlara son verin” anlamına gelecek sözler sarfetmiş. Bu bakış açısıyla dünya barışı sağlanabilir mi?
Elbette ‘bir adım sonrası’ düşünülerek adımların atılması lâzım. Ama bu tedbir, İsrail’in zulmüne hak verecek noktaya gelirse buna kâinat unsurları bile itiraz eder.
Unutulmaması gereken bir noktayı İHH Başkanı Bülent Yıldırım hatırlatmış: “Muhammed’in ordusu, kâfirlerin korkusu” şeklinde slogan atan protestoculara “Hayır” demiş Yıldırım. “‘Zalimlerin korkusu’ deyin. Çünkü gemimizde Müslüman olmayanlar da vardı, ama onlar bizim safımızdaydı.” (Aktaran: Yıldıray Oğur, Taraf, 4 Haziran 2010)
Hiç unutmayalım: Küfür devam eder, zulüm devam etmez!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.