Arınç mavi boncuk dağıtır mı?
Siyasetin mavi boncuğunu, Bediüzzaman; dağıtmayı elinin tersiyle hep itmiştir. İşi dışında kafasını kaldırıp bakmadığı siyaset için kullandığı argüman “Kirli siyasetten Allah’a sığınırım” olmuştur. Ve bir de “En büyük siyaset siyasetsizliktir” dediğinde;
sadece zindanlar vardı, sürgünler vardı...
Ama ikbal adına asla taviz yoktu...
1950 seçimlerinde en azından demokratik bir düşünceye sahip olduğunu bildiği merhum Adnan Menderes ile arkadaşlarını desteklemesi, sonraki yıllarda başkalarının fetvası haline geldi.
Demirel hesabına çalışmak isteyenler hep o ipe sarıldılar...
“Bediüzzaman madem DP’yi işaret etti, o halde devamı Demirel’dir” dediler, yıllarca Mason locaları hesabına yattılar kalktılar...
¥
Şimdi de insanlar gemilerle Gazze yangınına koştuklarında bir başka yanlışlığın gündemi sarstığını görmekteyiz. “Giderken kimden izin aldınız?” sorusu...
Basın mensupları, otoriteden izin alma meselesini Bülent Arınç’a sorduklarında nasıl bir cevap vereceği merak konusuydu. Her zaman dik duruşu ve de hakkı söyleme özelliği ön planda olan Arınç kardeşimin bu seferki açıklaması yollara düşenlerin nazarında kabul görmemiş olacak ki “Her kesime mavi boncuk” şeklinde yorumlandı... Günümüzün siyaseti biraz da mavi boncuktur ama yine de insanların kalbini mutlak olan Allah bilir...
Ama insan olarak bizim görevimiz zahire göre hükmetmektir...
¥
Muhterem telefonu açıp zina yapana “geçmiş olsun” dileklerini iletirse, bu zahirî olaya ne diyeceksin? Geçmiş olsun ama neye?!. Başına saksı mı düştü, yolda tekeri mi patladı?..
Hani Karadenizlilerin kafası öğlene kadar çalışır dediklerinde verilen cevap tam da Karadenizlicedir: “Efendim, öğlene kadar kıyıcığı çalışır...”
¥
Adam eczanedeki Karadenizli kalfadan böcek ilacı isteyince kalfa müşterisinin kulağına eğilerek üzüntü ile sormuş:
“Geçmiş olsun hemşerum, böceğunuzun nesi vardur?!.”
Soramaz mı?..
¥
Bu ülkenin başbakanı ilk defa İsrail gibi terörist bir devlet karşısında dik durduğu halde, içimizden bazıları Filistin gibi mazlum ve de ata yadigârı bir halkla ne ilgimiz olduğunu sorgulamaya kalkışıyor. Ama sahne kuşlarını “Türkçe Olimpiyatları” adı altında kutsayanları kimseler kaleme alıp eleştirmiyor... Aksine her kesim memnun...
“Din afyondur” diyen de memnun, “Dini dünya işlerine karıştırmayın” diyenler de memnun...
¥
Hani bazı şeylere cevaz veriliyor...
Veriliyor da ortam icabı mı, yoksa günübirlik politika gereği mi? Ayırt etmek kolay olmuyor...
¥
“Tuvalette sakız çiğnemek caiz midir?” sorusuna Oflu Hoca:
“Hayır, değildur” diye cevap vermiş.
Gerekçesini de açıklamış:
“Dışarıdan görenler yanlış anlar...”
¥
Yanlış anlama ile yanlış yapmak o yüzden bir kaba sığmıyor...
Şimdi İsrail’in, arayıp da bulamayacağı ama hiç beklemediği bir anda ağzına atılan sakızı çiğnerken ne kadar mutlu olduğunu tahmin ediyorsunuzdur...
Otoriter İsrail!..
Ortadoğu’nun tek söz sahibi!
Diyor ki:
“İşte gördünüz, cemaat lideri bile benim bu coğrafyada tek otorite olduğumu onayladı.”
Bana göre asıl kırılma noktası burasıdır...
¥
Yanlış mı anladık, yanlış mı anlatıldı daha net değil.
Ama kamuoyundaki eleştirilerin dozu çok yüksek...
Kırılanlar dökülenler var...
Ülke Gazze gibi mazlum bir hedefe yönlenmişken İsrail gibi terörist ve de işgalci bir devletten izin alma olayı çoklarını üzdü, hatta kanına dokundu.
“İktidar-cemaat ayrımı bir yolda mıyız?” sorusunu taşıdı gündeme.
Veya bu kapılardan yeni bir cephe oluşturmaya mı çalışıyorlar?
O yüzden, siyasetle kan uyuşmazlığı yaşayan kimi cemaatler sorgulanmaya başlandı...
Belki de ikinci bir Demirel vakası olmasın diyedir...
Veya, hiç olmazsa bir delikte üçüncü defa sokulmayalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.