Cemal Nar

Cemal Nar

Alimlere Saygı Allah’a Saygıdır

Alimlere Saygı Allah’a Saygıdır

Alimlere Saygı Allah’a Saygıdır



“Müftü Efendi bizi Cumhuriyet ilkokuluna kadar götürmüştü. Okulda bir odaya girdiğimizde odada oturan bir kadın Müftü efendiyi görünce fırladı çıktı.

Müftü Efendi ‘Başöğretmen kim?’ diye ararken biraz önce kaçan kadın başını örtmüş vaziyette geldi.

Kadının müftü efendiye saygısı bizi çok etkilemişti. Çünkü başöğretmenin başını resmen örtmesi mümkün değil. Üstelik o zaman bir yerde müdür, şef olacaksan son derece araştırırlardı.” ( Mehmet Solmaz, Altınoluk Dergisi, Ekim 1994, Sayı, 104)

Bu kadının bu saygısı takdire şayandır. Çünkü o gün o şartlarda bu saygı az fedakarlık değildir. Bu imanın, hayanın, edebin alametidir. Bu doğrudan müslünmanlığın işaretidir. Şimdi çoktan rahmet-i rahmana kavuşan o kadın için dua ediyorum.

Şimdi çoktan rahmet-i rahmana kavuşan o müftü efendiyi de acizane takdir ediyor, tebcil ediyor, dualar ediyorum. Gerek siması ve gerek izzet ve vakarı ile, içinin iman ve takvası dışına yansımış bu insanlar, “görüldüğünde Allah akla gelen veli” kullardır.

Hadis-i şerifde beyan buyurulmuştur ki “Allah Teâlâ’nın ibadet ve taatında olan takvalı kulları Allah Teâlâ her şeyden korur” ve “insanların kalbine onların heybetini koyar” ve onlar “kavim ve kabilesi olmadığı halde insanlar arasında izzet ve şerefle yaşarlar.”

Merhum Mehmet Solmaz Hoca kendisiyle yapılan bir sohbette yukarıdaki olayı anlattıktan sonra şöyle bir yorum yapar:

“Kimlik, kişiler için de, toplum için de son derece önemlidir. Kimliksiz bireyler, kozmopolit, şahsiyetsiz, gayesiz, dini ve insani değerlerini kaybetmiş kişilerdir. Kimliksiz toplum, fertleri arasında sevgi, saygı bağları kalmamış, yardımlaşma ve dayanışma duyguları körelmiş insanların meydana getirdiği bir topluluk haline gelir. Kimlik bunalımına düşen toplumlarda çekişme, çözülme ve dağılma baş gösterir. Kimlik bunalımına giren toplum kendini toparlayıp asıl kimliğine dönmezse, varlığını koruyamaz, devletini yitirir, istiklalini ise kaybeder. Bizim kimliğimizi tesbit eden İslam’dır. Adımızı da koyan Allah'dır: "Size müslüman adını veren O'dur" (Hac: 78)”

Bir “müftü efendi”, bir “hoca efendi”, derken bir “Müslüman efendi” kimliği çok önemlidir. İnsan o kimliği kişiliğinin en önemli bir parçası olarak korumalı, ondan izzet ve şeref duymalı ve iftihar etmeli, o kimliği korumak için izzetli olmalı, düşük işlerden kendini korumalı, töhmet gelecek her işten uzak durmalıdır.

Eskiden “müftü efendi”, “hoca efendi” dediniz mi akar sular dururdu. İnsanlar saygıyla bahsederler, gördüklerinde ayağa kalkarlar, huzurlarında destursuz konuşmazlardı. Kahramanmaraş’ta Müftü Hafız Ali Efendi caddeden geçerken iki taraflı insanlar ayağa kalkar, yürüyenler durur önünü geçmezlermiş. O da her iki tarafa selam ve iltifatlarla yürürmüş.
Aynı şeyi Mehmet Solmaz da anlatıyor: “Mesela bu hocaefendilerden biri sokaktan geçerken herkes ayağa kalkar, hürmet gösterirlerdi. Hocaefendi de sağına soluna selam verir, öyle giderdi. Şimdi müftü de geçiyor, İmam da geçiyor, vaiz de geçiyor, kimsenin kimseye aldırdığı yok.”
Bunun sebebi nedir? Elbette ki cehalet. Alam tek taraflı değil elbette.
Kusura bakmazlarsa söyleyelim: o her fırsatı değerlendirerek insanlara dinlerini öğretmeye çalışan, zalimler karşısında korkmadan hakkı söyleyen ve dik duran, dini ve tebliği uğrunda her fedakarlığı göze alan ve bunu halkın önünde yapan hoca efendiler yok denecek kadar az şimdi.
Haliyle o ahali de yok. Sevgili Peygamberimiz Efendimizin (a.s) hadis-i şeriflerinde buyurduğu “Alimlere hürmet ve ikram ediniz. Çünkü onlar (dini tebliğ bakımından) peygamberlerin varisleridir. Kim onlara ikram ederse, şüphesiz Allah Teâlâ’ya Resuline ikram etmiş olur” hakikatı kim öğretti onlara?
“İlmiyle âmil alimlere uyunuz. Çünkü dünya hayatınız ve ahiret necatınız için onlar birer aydınlatıcı lambadırlar” hadis-i şerifini, “ Bir ilmiyle âmil alime saygı ve hürmet eden, aslında bunu Rabbisine yapmıştır” hadis-i şerifini, “İlmiyle âmil alimlerin yüzüne bakmak, ibadettir” hadis-i şerifini, “Ümmetimin alimlerini tazim ve tevkir ediniz, zira onlar yeryüzünün yıldızlarıdırlar” hadis-i şerifini artık bilmiyorlar.
Onlar cumhuriyet tarihi boyunca “hoca” deyince burada zikretmekten haya ettiğim bir olumsuz tipin karikatürize edilmiş halini hatırlarlar hep.
Yani hoca efendilerde de, halkta da büyük bir aşınma vardır.bunu nasıl izale ederiz, dert bu. Ancak bu dert ne kadar da büyük olsa, aşılmaz değil. Bunu da basit bir tecrübemden biliyorum.
1978 veya 79 yıllarında idi. Genç, dinamik ve idealist bir din dersi öğretmeni olarak yeni atandığım lisede görev yaparken CHP iktidar oldu. Okulun bütün yönetim kadrosu değişti. Bu arada bir de memurumuz var. Aşırı uçlardan bir solcu. Ne kendi müdürünü takar, ne doğru dürüst iş yapar. Bir Ramazan günü bir iş gereği odasına girmek zorunda kaldım. Kapıyı açınca baktım ki masasının üstünde çay ve kahvaltılık yitecekler dolu.
Beni görünce birden yerinden ayağa fırladı ve hazırol vaziyetinde ağzını silerek “beni affet hocam!” dedi.
Doğrusu böyle bir tepki beklemiyordum ondan. Bir an acı içinde manzaraya baktım. Bu da bir insan evladıydı. Bunun da ana babası kim bilir ne kadar güzel duygular içinde bunu okuttu. Bu gördüğü tahsil düzgün olsaydı, iyi bir Müslüman da olabilirdi. Ama sistemin onu soktuğu karanlık dehlizde böyle bir nur yoktu. İşte o da Türk Milli Eğitiminin temel felsefesi olan “pozitivizm”in, yani “Din yok, tanrı yok, artık bilim var” safsatasının sol versiyon kurbanı idi.
“Benim affımdan ne çıkar. Bu oruç emrini veren Allah Teâlâ’dır. Esas ondan af dilemelisin” diyerek odadan çıktım.
İçim yanıyordu ümmetim için…

www.cemalnar.com
www.ilimistan.com

Suyutî, Camiu’s Sağiir, I. 113
Suyutî, Camiu’s Sağiir, II. 166
Deylemî, Müsned, h. No: 5539
Münavî, Kunuzu’l Hakaik, s. 136
Mehmet Solmaz, Altınoluk Dergisi, Ekim 1994, Sayı, 104.
A.y.
Buharî, İlim, 10; Ebu Davud, İlim, 1; İbn Mace, Mukaddime, 17; Darimî, Mukaddime, 32.
Aclunî, Keşfu’l Hafa, I. No: 62.
Darimî, Fi Tevkifi Ülema, Mukaddime, 37. M. Es’ad Erbili, Kenzü’l İrfan, no: 198.
Münavî, Künûzu’l Hakaik, s. 155; M. Es’ad Erbili, Kenzü’l İrfan, no: 200.
Münavî, Künûzu’l Hakaik, s. 163; M. Es’ad Erbili, Kenzü’l İrfan, no: 201.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi