Nasreddin Hoca’ya sormuşlar... Dünyanın ekseni neresi?
Rahmetli annem; “Dişlerimi sıka sıka, ağzımda diş kalmadı” derdi... Ben de “televizyondaki tartışmaları” izleyip, “gazete köşeleri”nde yazılanları okurken, “saçımı-başımı yolmak”tan kafamda saç kalmadı... İnanın, bazen “kafayı yiyecek” hâle geliyorum... Almışlar “laikçi, ulusalcı, Ergenekoncu ve sosyalist”leri yanlarına, koymuşlar ortalarına “bu taraftan” bir adamı, vur abalıya!.. Biri oradan vuruyor, biri buradan!.. Adamcağız, boksörlerin antrenman yaptığı “kum torbası”ndan farksız!.. “Direnmeye” ve “gerçekleri anlatmaya” çalışıyor ama, hangi birisine anlatsın?.. Dördü-beşi bir olup, susturuyorlar adamı... Hani var ya; adamcağız “şeytan kovalamak”tan “salâvat” getirmeye fırsat bulamıyor... Konuşmaya fırsat bulduğu zaman da, “kendi düşündüklerini” değil, “onların dikte ettiği” sorulara cevap vermek zorunda kalıyor!.. “Orantısız güç kullanma” dedikleri şey, “ekran”da da kendini gösteriyor!.. Programlara “bu taraftan” katılan adamlar, “arena”larda “aç aslanlar”ın ortasına atılmış “köle”ler gibi!.. Kendini savunup “can”ını mı kurtarsın, yoksa aslanları mı yensin?..
Ekran başında onları izlerken çıldırıyorum... Saçımı-başımı yoluyorum... Olmaz!.. Bu kadar da “tarafgirlik” olmaz!.. Bu kadar da “İsrailperestlik” olmaz!.. Bu kadar da “Hak ve halk düşmanlığı” olmaz!..
Bir insan kendi “ülke”sinden, kendi “insan”ından, kendi “hükümet”inden, kendi “din”inden, kendi “değer”lerinden bu kadar mı nefret eder, bu kadar mı “dansöz”, bu kadar mı “omurgasız” ve “ilkesiz” olur?..
BAZILARI “KUCAKTA OTURMAYI” SEVİYOR!
Şu hâle bakın... Gazze’ye “insanî yardım” götürmeye çalıştıkları, “terörist İsrail”in, hem de “uluslararası sular”da “kanlı saldırı”sına maruz kalıp, “9 şehit” verdikleri için, neredeyse İHH’yı bir kaşık suda boğacaklar!..
Bu “saldırı”dan dolayı “İsrail’in terörist imajı” tescillendi ya, İsrail’le ilişkiler bozuldu ya, bundan dolayı İHH’yı suçluyorlar!..
Neredeyse; “Siz olmasaydınız, İsrail’le ilişkilerimiz bozulmayacak, Türkiye İsrail ve ABD ekseninde kalmaya devam edecekti!.. Nereden çıktınız siz?.. Sizin yüzünüzden Türkiye’nin ekseni kaydı, yüzümüzü Batı’dan çevirip, Doğu’ya döndük” diyecekler!..
Gerçi, bunu açıkça söylemekten de çekinmiyorlar... İsrail’in “Gazze’ye yardım filosu”na saldırmasından ve BM Güvenlik Konseyi’nde “İran’a ambargoya hayır” dememizden sonra “Türkiye’nin ekseninin kaydığını ve yüzümüzü Doğu’ya çevirdiğimizi” açık açık söylüyorlar!..
Sadece onlar değil, “Avrupalılar” ve “Amerikalılar” da söylüyor bunu... “Batı medyası” günlerdir şunları yazıyor:
“Türkiye’nin BM’deki tavrı, tam bir hayâl kırıklığına yol açtı... Verdikleri karar, talihsiz bir karar... Türkiye’de, ABD ve Batı’yı destekleyen sadece laik elit kesim ve askerdir!.. Erdoğan, izlediği politikalarla Türk toplumunu Batı karşıtı haline getirdi!”
Sadece bu yorumlar bile, Türkiye’deki “elit”(!) ve “laikçi” kesimin “toplumdan ve toplumun değerlerinden ne kadar kopuk” olduğunu göstermeye yeterlidir!..
Öyle ya;
Türk toplumu, “Terörist İsrail” ve “Batı’nın emperyalist dayatmaları”na karşı çıkıyor ama “toplumdan kopuk” yaşayan “elit(!) ve laikçi” kesim, sürekli “Batı’nın kucağı”nda oturmayı savunuyor!..
Tabiî, “zevk” meselesidir, karışamayız!..
Kimi “kucakta oturmayı” sever,
Kimi “ayrı” oturmayı!..
EKSEN KAYMASI MI, MENFAAT Mİ?
“ABD ve Batı’nın kucağında” oturup, ABD ve Batı tarafından “beslenen” adamlardan “Türkiye’nin menfaatleri”ni savunmalarını beklemek, elbette “abesle iştigal”dir!..
Hani, atalarımız demiş ya;
“Ağanın ekmeğini yiyen, onun kılıcını sallar!”
Ağaları “Batı” olanların yaptığı da budur!..
Öyle ya;
“Kılıç” sallamazlarsa, “mama” kesilir!..
Tabiî, olaya “eksen kayması” olarak bakmayıp da, “Türkiye’nin menfaatlerinin gereğini yaptığını” söyleyen “hakşinas” Batılılar da var...
Meselâ, İtalyan gazetesi La Repubblica’da çıkan bir haberde şöyle deniliyor:
“Ankara, Washington’un tehditlerine karşı İran’a meşru bir çıkar nedeniyle yardım ediyor. İran ile karşılıklı ticaretin miktarı 10 milyar dolar... Yaptırımla bu rakam uçup gider. Ancak bu girişimle Türkiye, bölgesel bir bağımsız güç olarak da ortaya çıktı.”
İngiliz gazetesi Financial Times da, şöyle yazıyor:
“Türkiye’nin gözünü Doğu’ya çevirmesi, ideolojiden çok stratejik ve ticari bir hesapla bağlantılı... Bu; ne batı karşıtlığı, ne de yeni Osmanlıcılık... Gördüğümüz, sadece Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak yeniden ortaya çıkması.”
Batı basınında çıkan haberlerde; Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates’in ve İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini’nin, “Türkiye’yi doğuya AB itti” eleştirisi de geniş yer buluyor...
Bu yorumların “gerçeklik” payı hayli yüksek... Türkiye’nin BM’de kullandığı “hayır” oyunun “eksen kayması” ile bir ilgisi yok... Meselenin temelinde “stratejik hesaplar” ve “ticaret” var!.. Ne yani, BM “İran’a ambargo” kararı aldı diye, Türkiye “menfaat”lerini elinin tersiyle itmeye mecbur mu?..
ONLAR, TÜRKİYE İÇİN NE YAPTI?
Hem, madem ki, bu tavır bir “eksen kayması” olarak görülüyor, o halde ABD ve AB’ye sormak gerekmez mi;
“Türkiye’nin hassas olduğu konularda siz ne yaptınız?.. İran’ın nükleer silah yapma riski olduğunu söyleyen siz, elinde nükleer silah bulunduran İsrail’e niye göz yumuyorsunuz?..
Gazze halkı açlıktan kırılırken, Filistinli çocuklar ilaç ve gıdadan mahrumken, İsrail’in ablukasını niye kaldırtmıyorsunuz?..
Türkiye, 60 yıldır AB’nin kapısında!.. Bu süre içinde, kıçıkırık ülkeleri bile bünyenize alırken, Türkiye’ye niye şart üzerine şart koşup da, her seferinde kapı önünde bekletiyorsunuz?..”
Bütün bunlar, “mantıklı” sorular!..
Ama, işin “hissiyat”ına gelince, derim ki;
Türkiye, bugüne kadar hangi “eksen”deydi ki, şimdi ekseni kaymış olsun?..
Hem, bu “eksen” kavramını kim icat etti, kime ve neye göre “yer” belirliyor?..
Bu “yetki”yi kim verdi onlara?..
Bu “tesbit”leri yapanlar, “yer” ve “statü” belirleyenler, bizim “efendi”lerimiz, bizim “hoca”larımız veya “koca”larımız mıdır ki, kalkıp bize “don” biçiyorlar?..
Bırakalım “eksen kayması”nı da, şu “eksen” dedikleri şey “neresi”dir, bunu “tayin” eden kimdir, ona bakalım!..
Hani, merhum Nasreddin Hoca’ya sormuşlar;
“Dünyanın merkezi neresidir?”
Merhum Hoca da cevap vermiş;
“Eşeğimin bastığı yerdir!”
“Aaa” demişler, “Hiç olur mu öyle şey?”
“İnanmıyorsanız ölçün” demiş merhum!..
Bu da böyle bir şey!..
Bana göre, dünyanın merkezi “Türkiye”dir!..
İnanmayan ölçsün!..
Ölçünce görülecektir ki;
Hiçbir ülkenin, hiçbir yere kaydığı yok... Bütün ülkeler yerli yerinde duruyor!.. Avrupa Avrupa’da, Asya Asya’da, Amerika Amerika’da!..
Elbette; Türkiye de, Türkiye’de!..
Ankara da yerli yerinde, İstanbul da!..
İzmir’in de kaydığı yok, Konya’nın da!..
Türkiye, bir “pergel” gibi!..
Pergelin bir ayağı Ankara’da sabit duruyor, diğer ayağıyla ise “360 derecelik bir daire” çiziyor ve “bütün dünya”yı dolaşıyor!..
O ayak, kâh Ortadoğu’da, kâh İran’da!..
Kâh İtalya’da, kâh Yunanistan’da!..
Kâh Almanya’da, kâh ABD’de!..
Kâh Brezilya’da, kâh Endonezya’da!..
Kısacası, “menfaati” neredeyse, orada!..
Hiç kimse korkmasın;
“Eksen kayması” filan yok!..
DİLLERİ “KAHVERENGİ”LEŞENLER!
Türkiye, düne kadar “içine kapalı bir kutu”ydu, bugün ise “pergelin ayağı”nı açıp, ulaşabildiği her yere gitmeye çalışıyor!..
Zaten, “asıl rahatsızlık” da bundan!..
Düne kadar “ABD ve Batı’nın kıçını yalamak”tan dillerinin rengi “kahverengi”ye dönenler, ortaya bir “reçete” koyamayıp, “Batı’nın kıçını silen bir peçete” görevi üstlenenler, şimdi kalkmışlar “Batı ağzı”yla konuşuyorlar ekranlarda;
“Türkiye nasıl olur da İsrail’le ilişkilerini bozar?.. Nasıl olur da İran’a konulan ambargoya hayır deyip, ABD’yi karşısına alır?.. Nasıl olur da İsrail’in saldırısını lânetler?.. Türkiye kim oluyor ki, bölgesel güç olmaya soyunuyor?.. Türkiye kim oluyor ki; ABD ve Avrupa’ya kafa tutuyor?.. Oturun, oturduğunuz yerde!..”
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Bu “çapsız”lar, bu “ufuksuz”lar, bu “ilkesiz”ler ve bu “omurgasız”lar, birer “Batı yalakası”dır!.. Aynı zamanda “28 Şubatçı faşistler”dir!.. Bunlar, “yahudi lobileri”nden kulaklarına ne üflenirse, onu dillendiren, o rolü oynayan birer “dublör”dür!..
Şu hale bakın;
Artık, o kadar gemi azıya aldılar ki; açıktan açığa “Hükümet’in devrilmesi” gerektiğinden, “Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’ye destek” verilmesinden, bir “CHP-MHP koalisyonu”nun kotarılmasından söz etmeye başladılar!..
Onlar dışarıdan, 28 Şubatçılar içeriden!..
NE İLKE TANIYORLAR, NE ÜLKE!
Hadi, dıştakileri anlıyorum... “JINSA güdümü”nde hareket eden dış çevreler; Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nu “Büyük Ortadoğu Projesi’ni tehdit eden iki isim” olarak görüyorlar da, “ulusalcı” geçinen “28 Şubatçı” ve “Ergenekoncu”lara ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim!..
Düne kadar “ABD ve Batı emperyalizmine hayır” deyip, Türkiye’nin “Şangay Beşlisi” içinde yer almasını isteyen bunlar değil miydi?..
Şimdi kalkmışlar, “ABD’ye rağmen” oy kullanan Türkiye’yi; “yüzünü Doğu’ya, sırtını Batı’ya dönmekle” suçluyorlar!..
Ulan, siz ne “haysiyetsiz”mişsiniz!..
Ne “ilkesiz” ve “omurgasız”mışsınız!..
İnsan dediğin, “ilkeli” olur!..
Sizin; ne savunacak bir “ilke”niz, ne de sevecek bir “ülke”niz var!..
Hâlâ “Batı kıçı” yalıyorsunuz!..
Dilleriniz “kahverengi”leşti beyler, dilleriniz!..
Vazgeçin artık “peçete” olmaktan!..
“Reçete” olun da, dertliler derman bulsun!..
Sevin ülkenizi!.. Sevin bu ülkenin insanlarını!..
Unutmayın, “Türkiye”den başka Türkiye yok!..
“Eksen” de burası, “merkez” de!..
Bunu “kalın kafa”larınıza sokun artık!..
Kemal Bey’i seviyorlar, çünkü!
Bazı gazeteler, “Kılıçdaroğlu’nu pazarlamayı” sürdürüyor... Hem de, “halkın hoşuna gidecek” sözlerini öne çıkararak... Meselâ, “Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı’na bağlanmalı” sözünü!..
“AK Parti ile koalisyon kurmayız” demiş Kemal Bey!.. Peki, MHP ile?!?.. Durmuş, düşünmüş!.. Sonra da “Biz, tek başımıza iktidar olacağız” demiş!..
Yani, AK Parti’ye “kesin hayır”, MHP’ye “belki!”
Bu röportajdan, “birilerinin bir şeyler kotarmaya çalıştıklarını” hissediyorum... Ama Kemal Bey’in, “iktidar” riskini göğüsleyecek “çap” ve “vizyon”da bir insan olduğunu düşünmüyorum.
Gerçi, kendisi; “İsrail saldırısı”ndan dolayı Hükümet’i suçlayıp, “İyi yönetici, riski önceden görür” diyor ama, bakıyorum, “burnunun dibindeki partisi”nden bile haberi yok!.. CHP İstanbul İl Teşkilâtı’ndaki “istifa”lardan sonra “teşkilat düştü” mü, düşmedi mi, saatlerce öğrenemedik!..
Önce “Düştü” dediler, sonra “Düşmedi, görevlerinin başındalar” diye açıklama yaptılar!.. Sonra, bir açıklama daha: “Evet, düştü!”
Şu hâle bakın; “parti içi işleyiş”ten bile haberi olmayan bir adam, Türkiye’yi yönetmeye soyunuyor... Medya da, allayıp-pullayıp, onu pazarlamaya çalışıyor!.. Tabiî; bu ilgileri, “CHP’ye sevgi”lerinden değil, “AK Parti’ye nefret”lerinden!..
AK Parti, “İsrail, ABD ve AB’ye rağmen ilkeli bir tavır” sergiliyor ya, ondan!.. Onlar, “dik” duran adamları değil, “seyyar kıbleli”, hatta “kıblesiz” adamları seviyor!..